bildirgec.org

atilla hakkında tüm yazılar

Türk dünyasının ilk otomobili: attila

tenedian | 04 January 2010 15:17

Hun İmparatorluğu imparatoru Attila‘nın 1550. ölüm yılındayız. Ve Kazakistan Attila adına bir otomobil geliştirerek piyasaya türk dünyasının ilk “yerli yapım” arabası olarak sunmaya hazırlanıyor.

attila
attila

Attila projesi kazak girişimciler tarafından 1993 yılında başlatılmış, “türk ruhuna” uygun olarak tasarlanmaya çalışılmış.
Mesela, yurt (eski türk toplumlarında büyük bir aileyi içinde barındırabilecek şekilde tasarlanmış, büyük kıl çadır.) adı verilen çadırlar örnek alınarak yuvarlak motiflere ağırlık verilmiş, hatta arabaya önden bakıldığında bir yurt motifini de görebiliyorsunuz. Attila logosunda da aynı motif kullanılmış.

attila
attila

teknik spesifikasyonlar ise muğlak durumda. En azından rusça bilmeyenler için öyle; zira konu sadece rusça olarak anlatılıyor. (anlatılıp anlatılmadığını da tam olarak bilemiyorum tabi, sadece tahmin bu)

attila
attila
attila
attila

Kaynaklar: guneyturkistan.wordpress.com
/southturkistan.wordpress.com
attila anasayfası

atilla ilhan (önemli)

eskutk | 23 October 2005 22:06

Konuyu Taha Kivanç takma adiyla yazan Fehmi Koru ortaya atti, isim vermeden de Hilmi Yavuz’u kaynak gösterdi: Buna göre, bir zamanlar Kemal Tahir, Cemil Meriç’e Attila Ilhan’in “polis” oldugunu söylemis, o gitmis Halil Açikgöz’e anlatmis, o da yazmis, Yavuz da oradan okumus zikretmis, Koru da ondan almis… Vay anam vay, dolambaca bak! Bir de merhum Kaptan’i “nakilci” olmakla suçlarlar! Yeni kusaklar politikaya sagir olduklari için bu suçlamanin geçen yüzyilin aydinlari arasinda ne korkunç bir anlama geldigini bilemezler. Stalin agir derecede akil hastasiydi, “paranoya” illeti çekiyordu; kendi komünizm anlayisini zorla kabul ettirdigi gibi bu hastaligini da çaginin “kendi çizgisinde” bütün komünistlerine sivadi: Bu adamlarin tarihi, bir “konspirasyon” ve dolayisiyla polis korkusu tarihidir. Biz gençligimizde buna Fransizca “flicomanie” derdik de, Fransizca’da gerçekten böyle bir terim var miydi yoksa kendimiz mi uydurmustuk, tam çakamiyorum. Bu hastalik günümüzde komünist olmayan bazi kisilerde de vardir ve bunlar ikide bir “telefonlarinin dinlendigini” ileri sürerler. Ulan sen o kadar önemli bir adam misin ki telefonunu dinlesinler? Eskiden, her Türk komünisti, hemen yanibasinda bulunan kisinin “polis” olmasindan, inanmadigi Allah’tan korkar gibi korkardi! Isin matragi, o kisi de genellikle polis çikardi! fakat, “eski tüfekler” tabir edilen “Komintern kusagi” eski Türk komünistleri, bu “polis” kelimesini pek genel kullanirlar. Yani, bununla kadrolu bir “Birinci Sube görevlisini” mi, siradan bir “muhbiri” mi, yoksa düpedüz bir “MIT ajanini” mi kastettikleri belli degildir. Attila Ilhan merhumun, on alti yasinda tutuklanip hapisaneye düstügünü, oradan ancak deli numarasi yaparak ve deli raporu alarak çikabildigini hepimiz biliriz. Yil 1941… Avukat ve kaymakam olan babasi Danistay’da dava açinca okuma hakkini yeniden kazanabilmis, Izmir’den Istanbul’a gelip liseyi bitirmis. Yil 1944… Suçu, bugünün ölçülerine göre çocuk oyuncagidir: Bir kiza yazdigi ask mektubunda Nazim Hikmet’in dizelerine yer vermek! Yeni kusaklar, simdi Bagdat Caddesi’nin yeni kaldirimlari boyunca belediyenin yaptirdigi banklarda Nazim Hikmet’in resimlerini gördükçe ve “Ceviz Agaci” siirini hem okuyup hem de üstüne oturdukça, bunun “eski Türkiye’de” ne büyük bir bela oldugunu, adamin hayatini nasil kaydiracagini tasavvur bile edemezler… Kaptan, daha sonra Esat Adil’in sosyalist partisine giriyor (bu parti, Doktor Sefik Hüsnü’nün daha “ortodoks” komünizmine alternatiftir ve daha ilimli geçinir), sonra da mahkemede baskaninin aleyhinde taniklik ediyor. Gene bugün, elli sene sonra bakinca “koca bebeklerin solculuk oyunundan” baska bir sey görünmeyen ünlü Tepebasi Dram Tiyatrosu olayinda da, o zamanin atesli gençleri Hilmi Yavuz, Demir Özlü, Hasan Pulur, Demirtas Ceyhun gibilerini “provoke” edenin “gurulari” Attila Ilhan oldugu hep söylenmistir… Peki, gerçekten “polis” miydi rahmetli? Nereden bilelim? Birinci Sube’ye gençliginde çok gidip geldigini biliyoruz ama ama “döndürülmüs” müdür, bilemeyiz. MIT ajani olup olmadigini da, bilsek bile açiklayamayiz, çünkü suçtur. Kaldi ki, öyle olsa ne çikar? Arthur Koestler de, George Orwell de Stalin usaklarina karsi CIA ve MI5 ile isbirligi etmemisler miydi? Fakat iki ipucu var: Birincisi, merhumun son yillarinda sergiledigi kati, koyu ve “dedigim dedikçi” Kemalist çizgi… (Hilmi Yavuz bunu “narsisizmin yarattigi asiri ego siskinligiyle” açikliyor ama bu yalnizca psikolojik boyut.) Ikincisi de su: Attila Ilhan gibi “fislenmis”, yani “müseccel” bir komünist delikanlinin, 1949 yilinda, yani soguk savasin en koyu, en pis döneminde nasil olup da pasaport alabilmis, Paris’e gidebilmis oldugunu bendeniz o gün bu gün anlayabilmis degilim! Bir fislinin pasaport almasi, altmisli yillarda bile mümkün degildi. Geçen yüzyilin, bugün incir çekirdegini bile doldurmayacak “moruk meseleleri” bunlar, gençler bize gülüyorlar…(Aksam Haber)