Beni şişirdiler. Nefesleri yetmedi. Ama şişirdiler. Bir kaç kişiydiler. Kocaman oldum, kimi ümitlerini üfledi, kimi aşklarını, kimi de hayal kırıklıklarını… İçimde her bir şeyden var. Zorla da olsa akıttılar içlerindekini, zehirlerini gözyaşlarını, mutluluklarını, sevgilerini, zorla da olsa ben bir balondum bir sürü bir sürü rengim vardı ve içimdekiler rengimi çok daha canlı yaptı, çok daha parlak… Ama bana kimse sormamıştı tercihimi. Bir kişi sorsaydı bari… bir soran olsaydı… ben balon olmayı seçer miydim?Ama zaman geçti ve ben bir balon olarak ömrümün gidişatına kendimi alıştırdım. Alışmak zorundaydım, kabullenmek zorundaydım. Bu hayattan vazgeçmek demek, kendimi patlatmak demekti ve bu ömrümün sonu demekti. Bunun yerine balon olarak bile olse devam edilmeliydi yaşamaya. Baloncuyla geçirdiğim saatler ilk zamanlardaki gibi üzmüyordu beni, hatta zamanla mutlu etmeye başladı beni. Kendini kandırmışsın sen diyebilirsiniz bana, ama ben kendimi kandırmıyorum! Güneş, rüzgâr ve çocuklar! Çocukların sevinci beni daha yükseğe çıkmaya teşvik ediyordu, daha büyük daha parlak olmaya ve ben mutlu oluyordum…Zamanla bir balon olarak tükeneceğimi hissetmeye başladım, her şeyin bir kullanım ömrü var sonuçta. Sonsuz ömür yok sonuçta, ben de bir gün ömrümü tüketip bir yerde bir şekilde bitirecektim. Yavaş yavaş sönmeye başladım, önce heyecanlarım çıktı. Aslında gazı olan bir insanın geğirmesiyle birlikte duyduğu bir rahatlık duydum sanki. O şişkinlik azaldığında insanları göbek dediği fazlalıktan kurtulurken hissettiği rahatlığı arıyordum belki de. Heyecanlar bayağı şişirmişti beni, oh bee diyordum tam, kalbim güm güm atmayacak artık diyordum. Puııfff diye uçuşan hayalerimi gördüm, bulduğu delikten sızarken, kendi özgürlüğünü ilan etmişken. Görmemle beraber gerçeği anladım, heyecanlarım gittikçe o minnacık delikten sızdıkça hayat sıkıcı gelmeye başlayacaktı. Hemen kontrolü elime almam gerekliydi; heyecanlarımı fazla kaçırmamak için, koy vermemek için yama yapmaya karar verdim. İşin ilginç tarafı minnacık bir delik dahi olsa o deliği kapatmak için daha büyük bir yama yapmanız gerekiyordu, o minnacık dediğiniz delik tekrar tekrar başınıza iş açmasın diye, üstelik tekl yol da yamaydı, eğer tıpayı denerseniz, aynı büyüklükte bir tıpa bulsanız bile bu sizin için “son” demekti. Nasıl bir tıpa kullanırsanız kullanın o deliği genişletmekten başka bir işe yaramaz, benim deliğim için de kullanılmayacak bir yöntemdi, tıpa. Yama yapmak zor olmadı. İlk kez olmasına rağmen uğraştım, didindim durdum ve yaptım. İlk yamamdı, çok özendim, sevindim yama yaptığıma. Kendim yaptım. Bir balon kendine yama yaptı, komik değil mi?İlk yamam bittikten sonra, kendime geleceğimi düşündüm ki kendime de geldim, ayıptır söylemesi yamam da bana renk kattı, bir hareket verdi, güngörmüş geçirmişlik havası ve erkeklerin hafif kırlaşan saçlarıyla yarışan bir karizmatiklik verdi. Yamamı yaparken de sevmiştim, hep sevdim.Bir süre sonra yine hava kaçırmaya başladım, deliğin kaynağını bulmam zor oldu, ama bu sefer giden en az heyecan kadar değerliydi benim için; aşklarımı kaçırıyordum beni bırakıp gidiyorlardı birer birer. Onların hatıralarına sığındığım günler olmuştu ve şimdi teker teker gittiklerini, kendilerine dair her şeyi alıp gittiklerini görmek beni üzüyordu. Yalnız kalmaya başlayacaktım en sonunda, hemen ilgilenmem lazımdı, önce delik tespit çalışmalarına başladım, deliği bulunca çok mutlu oldum, az kalsın hoplayıp zıplayıp, göbek atacaktım ama yapmadım. Zaman kaybetmemeliydim. Ben hoplayıp zıplarken tüm havam sönebilirdi.Bu kez çok daha renkli bir yama yapmak istiyordum, ne de olsa aşk için yama yapıyordum. Yamam bittiğimde ışıl ışıl cıvıltılı kuşlar gibi bir yamam oldu, hemen yapıştırdım tabi, daha fazla aşkın içimden kaçıp gitmesine izin veremezdim. Zaten gidenler yeterince değerliydi… ama tam zamanında müdahale etmişim kendimle gurur duyuyorum. Aynı zamanda biraz da üzgünüm artık içimde kalan aşklarla idare etmek durumundayım.“Yine de böyle idare ederim yahu! Dünyanın sonu değil ya sonuçta! Sadece 2 tane şirin mi şirin yamam var, üstelik baktıkça daha renkli bir hal aldığımı görüyorum, bir balon için hiçte fena sayılmaz hani” diyerek kendimi teselli etmenin de yolunu bulmuştum.İçimdeki heyecanın kaçmasını yasını tutmak istediğim zamanlar oluyordu bazen, bazen de o aşkları nasıl kaçırdım diye yas tutasım geliyordu, ama geçici oluyordu bu duygular, bir çocuk gördüm mü hemen keyfim yerine geliyordu, ya da birbirlerinin yeni farkına varan bir çift onların mutluluğu bana yansıyor, bende mutlu oluyordum.Bir sabah uyandım, Aman Allah’ım birde ne göreyim! Bir delik daha açılmış! Kendimi tutamayıp ağlayacaktım nerdeyse bu üçüncü delik oldu, “off”lamak bana yakışmıyor, o yüzden puuffff!!! Üçüncü delik demek üçüncü yama demek ve bu da artık yamaların renk katmadığı eskimiş görüntüsü vermesi demek! Bu seferki ne deliği tam anlayamadım ilk başta, baktıkça ağlamak geliyordu içimden, daha fazla duramadım, ağlaya sızlaya yeni bir yama yaptım, bu sefer çok ağladığımdan dolayı mıdır nedir yamam renkli olamadı, ama sağlam oldu, tam yama yaparken bir fark ettim ki beni kaçırdığım şey mutlulukmuş! Ve yeni bir delik değilmiş bu, gördüğüm o sevimli, şeker mi şeker, cıvıl cıvıl çocuklar sayesinde ara sıra kendimi toparlasam da bu delik o zamanlardan beri varmış. Vardı bende bir terslikte çözememiştim zamanında! Keşke önceden fark etseymişim… Neyse daha fazla üzülemezdim, yamayı hemen yapıştırdım yerine. Oh bee, kendime geldim, diğerleriyle nasıl devam edebiliyorsam, bununla da bu şekilde devam edeceğim, yamam biraz renksiz mi oldu ne? Sanki yakışmadı da? Boşveeer…Tamam, iyi güzel artık üç tane yamam var ama nereye kadar devam edecek bu yamalar, artık yama yapacak yerim kalmayana kadar mı? Ya da neden hep benim mutlu eden içimi kıpır kıpır eden kalbimi, onun sesimi duymamı sağlayacak kadar arttıran şeyler bu deliklerden sızıyor, neden hiç hayal kırıklıkları sızmıyor, neden oralarda hiç delik açılmıyor? Peki, mutluklarım sızdıkça onun yerine mutsuzluklarım mı dolduruyor içimdeki o boşluğu?Hayal kırıklıklarının sızmasını istiyorum artık, yaşanmış yaşanacak tüm kötü duyguların…Görmüyor musunuz sönüyorum ben! Artık eskisi kadar parlak değilim, canlı renklerimden eser kalmamış sanki, hele yamalar batıyor insanın gözüne gözüne…Tam o sırada baloncuya bebek arabasına sığamayacak kadar büyük ama yine de bebek arabasına yerleştirilmiş bir bebek arabası yanaşır, arabanın içinde bebek ve arabanın yanında anneyle.—Hadi uslu kızıma büyük parlak bir balon alayım, der anne.Baloncu kadının görmeyen gözlerine bakar;—Abla bu balonu vereyim sana hediyem olsun.
Balon bebek arabasına sığmayacak kadar büyük ama yine de bebek arabasına yerleştirilmiş olan bebeğin gözlerindeki ışıltıyı,sadece onu görür.
Sönüyorum dedim, aslında sönmemişim. Bu anne biricik kızına o kadar balon içinde beni seçti. Sönmemişim! Hala en parlak, en canlı benim!O sırada bebek kendinin bile sığmadığı arabanın içine balonu sığdırmaya çalışır. Tek duyulan patlayan balonun sesidir.— Hay aksi, siz en iyisi bize başka bir balon verin ama bu seferki lütfen hediye olmasın.