Kurban dağıldığında pek çok kişi gibi ben de üzülmüştüm. Nasıl üzülmeyeyim, yıllardır aradığım müziği, o tınıyı, o “sound”u ne kadar da geç bulmuştum ve ne kadar da erken kaybetmiştim.

Şimdi ne Deniz’in çaldığı Panik’te, ne Burak’lı Athena’da, ne de Kerem ile Demir Demirkan’da… Aynı havanın bulunamadığı aşikar. Dolayısıyla mazide kalan parçalarla idare etmekten başka çaremiz yok.Dolaylı olarak belki bin defa dinlediğim o şarkıların yavaş yavaş şarkı boyutundan çıkıp, beynimde analiz boyutuna ulaşması kaçınılmazdı. Aslında ben genellikle şarkıların sözlerinden ziyade müziğiyle ilgilendiğim için, şözlerinin sonradan aklıma takılması doğal bir olgu.Geleyim konuya: Söz yazarımız genel çerçeveden baktığımızda Deniz. Dolayısıyla Deniz’e katılmıyorum demiş oldum (Kurban’ı seviyor olmam, eleştirimle tezat gibi görünüyorsa, affola). Zor Güzel adlı parçada geçen bir mısra kafama takılıp duruyordu:

Güzel olmanın gereğiBir kez verir, on kez alır
Kesmez ise bin kez alır

Şimdi burda durup düşünüyorum… Verme-alma konusunu çok didiklemeden, yüzeysel olarak ele alıyorum. Yani diyor ki, “ben sana o kadar değer verdim, senin için öldüm, bittim… Fakat senin yaptığına bak, bana verdiğin değere bak, hiç oldu mu bu!?”.Bence biraz haksız bir sitem, çünkü insan aşık olunca zaten yeterince zevk almıyor mu kendi içinde?… İnsan aşık olup kendince yanıp tutuşurken, önödemeli, kontörlü hat misali, önceden yüklemesi, hesap ödemesi yapılmış oluyor. Ardından da “ben sana o kadar hediye verdim (örnek), vaktimi senin için harcadım, ama sen yüzüme bile bakmadın” demek, ne kadar doğru?İnsan genellikle aşk acısını çekmekten zevk aldığı için “zevk” dedim. Yoksa konuyu değişik platformlara taşımak gibi bir niyetim yok.Kısaca, aşk zaten aşık olana yeterince “vermiş” olmuyor mu? Daha neden “bir kez verir” diyoruz ki, aslında belki o, onbin kez vermiştir ama bizden “aldığı” bin olmuştur. Olamaz mı? 🙂