İki sevgili olan James ve Kristen, arkadaşlarıyla birlikte eğlendikleri bir düğün dönüşünde, geceyi, bir yazlık evde baş başa geçirmeyi planlamışlardır..Yol boyunca mutsuzluk gözyaşları döken Kristen (Liv Tyler), James (Scott Speedman) ‘ in evlenme teklifine -henüz hazır olmadığı- gerekçesiyle olumsuz yanıt vermiştir.. Bu hesapta olmayan gelişme, çiftin, ‘mutlu gece’ hayallerini yıkmıştır..İlişkilerinde -son anda- ortaya çıkan bu probleme rağmen ikili, planlarını bozmazlar ve -mevsimi olmadığından- ıssızlığın hüküm sürdüğü sayfiye evine varırlar..İnsana, “Keşke tek mutsuzluk kaynağı ya da tek problemleri bu anlaşmazlık olsaydı.” dedirtecek gelişmeler işte bundan sonra devreye girecektir..Tam eve yerleşmiş, hatta aralarındaki soğukluk -yaktıkları şömineyle birlikte ısınmaya başlayan oda gibi- ısınmaya yüz tutmuşken, yazlığın kapısı şiddetle vurulur ve bir ses “Tamara orada mı?” diye sorar..Tamara diye biri orada yoktur, belki de hiç olmamıştır.. Zaten, ne evdekiler için ne de kapıya dayananlar için bunun bir önemi vardır..

Film, gerçek bir olaydan kaynaklandığını kanıtlamak istercesine en sonda olacakları daha başlar başlamaz anlatarak açılıyor..Yani bu durum, bendenizin, bir film yazısı yazarken, yazının içinde bir yerde “Filmin sonunda bu genç çift ölecek..” dememe benziyor..Böyle iddialı bir giriş sonrası biz de, yönetmen Bryan Bertino‘ dan bir takım parlak atraksiyonlarla, baştan yok edilen merak düzeyimizi ve heyecanımızı zirveye çıkaracak hareketler beklemeliyiz, öyle değil mi?.Ben de bekledim ama pek bir şey bulamadım..Bulduğum sadece, suratlarına maske geçirmiş üç psikopat katilin, zavallı maktulleri nasıl öldürdükleri idi.. Sanki, her hafta, her iki filmde bir, görmediğimiz yeni cinayet şekli kalmış gibi..Ziyaretçiler, neden çekildiği pek anlaşılamayan, sıradan bir korku-gerilim filmi.. Üstelik, anlatacak doğru dürüst bir hikayesi olmayan ve oluşturulmuş tek bir karakteri de bulunmayan zayıf bir film..