“Herşey beyinde biter!”Zaman da!Hayret edilmeli ki evrim geçirmemiş olgu kalmamışken dünyada,zaman hala yerinde saymakta.“Zaman çok değişti evladım”,kabul,genel bir söylem…Ama yerinde sayıyor olarak tabir ettiğim zaman,değişimlerin giydiği bir kılıf değil,sözlük anlamıyla o akıl ermez,miniminnacık zaman parçacıklarının oluşturduğu derin kuyu. Şöyle bir geri çekilip bakılınca gözleri yaşartan bir süreç değil de, üzerinde durup düşünülemeyecek,varlığı bile hissedilemeyip bir hiçlik zırhı ile örtünecek değişik bir şey zamandan kastım.Bir şey işte,henüz adı yok…Koca bir gizem.Ama sorun esas burada başlıyor.Ad yokluğu,eksikliği…Böylesine derin bir kavramdan bahsederken,soyutluklarımızın aslında isimlendirilen somutluklar vasıtasıyla harekete geçtiği, farkına varılıp anlamlandırıldığı dünyanın bu faniliği,gelin görün ki zamanı bu konuda oldukça eksik bırakmış.Demek istediğim şu ki;dünyanın en akla gelmez ve de akla sığmaz devasa bir oluşumu,düşüncesi,vesairesi mutlaka kendisiyle çok alakasız bile olsa herhangi bir somutluktan,yani isimlendirilmiş,anlamlandırılmış birşeyden peyda olurken,;sınırları,zaman ile kıyaslanığında komik derecede nokta şeklinde kalan,bu dünyaya ait sonsuz sayıdaki Şey,milyonlarca dala ayrılıyor.Hepsinin de ayrı ayrı isimleri,çeşidi var.Halk arasında sürekli kullanılanlar dışında sadece o alanın uzmanları olan kişilerin bile,bu isimleri bilip kullanma konusunda çekinceleri var. Etraf,dünya isimden,çeşitten,daldan,kategoriden geçilmiyor,üstelik bu isimler hammaddesi tek olan şeyi bölmekten başka ne işe yarıyor.Tamam,bilime sıcaklık duymadığım bir gerçek,fakat yukarıda yazdıklarım tabiiki birbirinden farklı olduğu iddia edilen şeyleri sınıflandırmak adına konulmuş isimlere karşı kökten bir itiraz değil,kendi kendime açtığım bir isyan bayrağı hiç değil.Etsem ne yazar zaten değil mi? Ama düşününce,adil olmayan birşeyler var. İlgisi olsun olmasın,her türlü ıvır zıvıra konulan bu isim,çeşit meraklılığı,eş anlamlı sözcüklerin yarattığı kalabalık da cabası; herkesin ama herkesin ilgisi olduğu kocamaann bir kavramda son buluyor,tıkanıp kalıyor,yokmuş gibi davranıyor.Yani neden sadece 4 mevsim var? Kocaman bir 3 ayı kapsayan günler toplandığında,ortalama elde edilen bir sıcaklık derecesinin adına yaz demişler.Fakat eğer ortalamalar ve genellemelerden ibaretse isim koymalar ve hayat, niye 1000 çeşit kedi var,niye 100000 çeşit balık var,niye sayısız isimde taş,çiçek,böcek;allah aşkınıza aklınıza ya da gözünüzün önüne gelip de çeşidi olmayan herhangi bir şey??? Peki ya insan?Çeşitliliğinin doğurduğu,daha doğrusu çeşitliliğinin değil de,çeşitliliğinin o aptal isimlendirilmeler,sıfatlarla vurgulandırılmasının doğurduğu onca çeşitli mide bulandırıcı olay… Herkes,herşey çeşitli,fazla…Çünkü dünya çok fazla…Dünyayı içine alan zaman kavramı fazla,böyle oldukça da çeşitlendirmelerin sonu zaten yok..Peki sıra ne zaman zamana gelecek? İyi kötü,güzel çirkin bizi,fanilikle büründüğümüz bizleri etkileyen her oluşumun kaynağı mutlaka ismi olan bir şey ise… Zamanın nasıl geçip gittiğinin farkında olmayışımız,yeterince ismi ve çeşidi olmamasından olabilir mi? Zaman herkesin ağzına geldiği gibi saliseden mi başlar,dakika saat hafta gün ay yıl asır ile devam mı eder? Bu isimlendirmeler arasında miniminnacık zaman parçaçıklarının olduğunu tabiiki herkes biliyor,fakat maharet bilmekte değil kullanmakta,biraz isim vererek hayata sokup beynin farkındalığını sağlamakta. Zamanın başı sonu ucu bişeysi nasıl olsa yok,ne kadar isim koysak nafile,bu derinlikte isimler kaybolur gider gibisinden düşünülmüş olacak ki,kavramlar sınırlı kalmış,koca yılın farkındalığı beynimize yaz kış sonbahar ilkbahar diye kazınmış,bugünden sonra yarın gelir,bugünden önce dün diye günde sonsuz kez beynimize ses frekanslarımızla çarpılmış.Halbuki zaman! Farklı şeyleri ayırmak için kategorilendirme yapıldığına bakılırsa,mantıken,bir anının diğer bir anını tutmadığı,farklılık kelimesinin kendisinden gelmesi gerektiği bu kavramın içinde aynı olan iki şeyin barınma olasılığının imkansızlığına rağmen,isimlendirmenin fakirliğin alasını yaşadığı tek alan…Ben gene demek istiyorum ki; hayatımızdaki yüksek seslerin,kulağımızla algıladıklarımızın,kendi kendimize tekrar edip,tekrar etmek için de bir isme sahip olanların önemi;sadece içimizden soyut olarak düşünüp,bu soyutluğun onların var olup olmadıkları,ya da acaba sadece bize göre mi var olup olmadıkları konusunda bizi düşüdürttüğü şeylere nazaran daha fazladır. Bu bir gerçek,En azından pratikte kocaman bir gerçek. Buna rağmen ne kadar çağ atlanırsa atlansın değişmeyen tek şey gibi gözüken zamanın kullanımına dair türlü sorunlar,bir somutlaştırma aşaması ile indirgenmeye çalışılmamış. Zaman ile yarışın sadece deyimlerde,esprilere konu olan cümlelerde kaldığı bu fani dünyada onu sınırlı kavramlarla isimlendirmek,çok büyük olan kendisini küçültme yanılgısına düşürmüyor mu bizleri? Aptallaştırıyor olsa da gerek,çünkü önüne geçilemez derecede geniş olduğunun farkında olunarak,bir yandan sanki hiç geçmeyecekmiş gibi izlenimini veren sınırlı isimlendirmelerin içerisindeki paylaştırılmış mecburi genişlik dilimi bugünün işini yarına bırakmamıza,bu ay çıkacağımız bir yolculuğu gelecek aya ertelememize sebep oluyor.Ocak ile Şubatın buluşma noktası olan 15 günlük bir zaman dilimine de bir isim takılsaydı eğer ve pelesenk olsaydı dillere,ya da ilkbahar ile yazın buluşma noktası da bir isme aracılık etseydi,vesaire vesaire, bu zaman dilimlerinin çokluğu, zamanı gözümüzde daha verimli kullanılası ve her anının olmasa da en azından şu zamana dek kaçırdığımız isimlendirilmemiş bu zaman dilimlerinin daha farkında olunası bir hayat tarzı yaratmaz mıydı? Böyle isimlendirmelerin olduğu bir durumda,artık “bir dahaki aya erteledim” cümlesi,arada somutça kaçan zaman dilimlerinin beyinde yankılanmasıyla,daha çok acı vermez miydi bize ve vicdanımıza?İstediğimiz gibi değerlendiremediğimiz zaman dilimlerinin somutça çokluğu,bizi “artık birşeyler yapmalıyım” lara daha da çok teşvik etmez miydi? Bence ederdi…Bilmiyorum,kafayı bozmuş olabilirim,ama ağızımızın söylediği herşeye inanan beynimize zaman konusunda daha ciddi uyarılar vermek gerekiyorsa eğer,farkındalık sağlayıcı birşeyler olması lazım.Çünkü ben inanıyorum ki,madem bu fani dünyanın zorlanan sınırlarından bahsediyor ve içinde büyüyoruz,bir şekilde zamanla aramızdaki mağlubiyet farkını en azından aşağıya çekebiliriz.Eğer ben geçen gün televizyonda bir ışınlanmanın nasıl yapılabileceğine dair teknikleri dinlemişsem, bundan çok çok daha azını kendi kendimiz yapabilir,en azından sadece kendi hayatlarımıza hükmetme amacını gütmüşken,bu dar sınırlarda daha fazla hakimiyet elde edebiliriz.Birilerinin koyduğu sınırları kendi ellerimizle pekala değiştirebiliriz.