zaman
zaman

SAHİP OLMAK YA DA OLMAMAK; İŞTE BÜTÜN MESELE BU…
Shakespeare’in muhteşem oyunlarından Hamlet’te, prens Hamlet bir türlü geçemediği eylem zeminine ulaşmaya çalışırken şu sözleri sarf eder tiratlarının birinin başında, “Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu.”Usta yazar hala yaşasaydı ve artık çağımız insanının atacağı tiradın ilk cümlesinin; “ Sahip olmak ya da olmamak; işte bütün mesele bu” haline geldiğini görseydi ne düşünürdü acaba. Şüphesiz kendi bedenine varana dek çevresindeki tüm “şey” leri bir tüketim nesnesine dönüştüren, bankalar ve dev alışveriş merkezlerinin oluşturduğu yeni imaj tapınakları arasında var olmaya çalışan bu zavallı insan modeline çok üzülürdü. Ve yine muhtemelen orijinal adı Shi gan olan 2006 yapımı bu Kim Ki Duk filmi de çok beğenirdi.Jung-woo Ha, Ji- Yeon Park ve Hyeon-a Seong’un başrolleri paylaştığı bu film Kim Ki Duk’un sessizliğini sevenler için biraz üzücü diyebilirim.Kim Ki Duk Zaman’da bu kez masaya zamanı yatırıyor diyebilirim. Hem de her yönüyle…Zaman acılara merhem olabilir mi? Büyük bir çözücü müdür zaman yaşayan her organizmayı, tüm nesneleri ve tüm kavramları yavaş yavaş çözen, çürüten, paslandıran acımasız bir Tanrı mıdır yoksa?Kapitalizmin acımasız kültürünün besleyip büyüttüğü algılarımız bu acımasız Zaman efendi karşısında nasıl da hiçleşir? Daha bir ilişkinin başında tüm sevda sözleri eskiyorsa ilişkinin ömrü ne kadar olur ki? Peki ya kıskançlık hızlandırmaz mı çürüme sürecini?

zaman
zaman

Her şeyin müthiş bir hızla alınıp satıldığı, tüketimin en büyük din haline geldiği şu akıl tutulması çağında sahip olmakla sevgi nasıl ve ne kadar iç içe geçmiş olabilir ki? İnsanın tüm ilişkilerini de bu satın alma sahip olma durumu belirler hale gelmişken aşktan bahsetmek mümkün mü? Yoksa sevgili dediğimiz, yâr dediğimiz şeyler de statümüzü belirleyen birer modern sembol müdür sadece.

zaman
zaman

Tüketim toplumumuzun ruhumuza her geçen gün daha acımasızca kazıdığı o imgeler kendi bedenimizi bile sevmemizi engellerken bir başkasını sevmek mümkün olabilir mi Ya sevebilmek için, sevilebilmek için bir alışveriş nesnesine dönüştürürsek karşımızdakini ya da daha kötüsü kendi bedenimizi pazarın imaj maker larına teslim edersek? Bu kadar nesneleşmiş bir bedende ruhlarımız hangi masala iltica eder?Ve her masal insana rağmenken, ideolojikken tüm masum sanılan çocuk masalları, bir geleceğin olmayışı daha çok boğmaz mı ruhumuzu, yok olana kadar, hiç olana kadar, nihilistçe değil ama; namertçe???