– O kahrolası ailenin, dizginleyemeyip başıboş bıraktığı çocukları yüzünden, birgün başımızın belaya gireceğini biliyordum zaten! Madem ilgilenmeyecektiniz, neden birinci çocuktan sonra bir diğerini dünyaya getirdiniz? Başımı belaya sokacaklarından adım gibi emindim. Bahçeme sızdıklarını ve kuyuya giden kapağın üzerindeki çiçeklerin etrafında oynamaya başladıklarını gördüğüm an, kalbim nasıl da bu veletler yüzünden hızlı hızlı atmaya başlamıştı. Birşeyler yakındı. Olacaktı. Hissediyordum. Neyse ki; polis erken davranamadan ben şu an içinde bulunduğumuz sığınağı bizi kimseler bulamasın diye aylar öncesinden hazır etmiştim. Böylelikle, senin bütün ilgin benim üzerime olacaktı sevgilim! Ama neden, bana boş gözlerle bakıyorsun? Senin için yaptıklarımı az mı görüyorsun? Hmm? Hayatımı senin için ne büyük tehlikelere attığımı bile bilmiyorsun üstelik…Seni o kuyudan kaçırdığım sıcak yaz gecesinde, mahalleli ve tüm kedi köpek türünden hayvanat uykularında daha da derin uyusunlar diye belediyenin deposundan 1 saatliğine çaldığım sinek ilacı püskürten aracı, mahallenin bir başından diğer ucuna uyku ilacı püskürtmek için nasıl heyecanla ve o iğrenç plastik maske ile zorlanarak kullandığımı nereden bileceksin?Ha bak sonra, bu aptal kedi ile nasıl arkadaş olduğunu da bilmiyorum. Bana karşı çıktığın vakitler; sana ceza olarak yiyecek vermediğim gibi, ona da bir lokma yiyecek vermemiştim. Amacım kedinin açlıktan başı döndüğünde sana saldırma tehlikesini doğurmaktı… Senin de açlıktan uykun geldiğinde onun korkusundan uyuyamayacaktın ve böylelikle bana karşı iyi olmaktan başka çaren de kalmayacaktı… Hep bu kediyi sana karşı tehdit olsun diye o kuyuya saldım. Kaçtığımız gece kuyudan çıkabilmen için sana merdiven uzattığımda, bu kediyi kuyuda bırakmayı planlamıştım ama sen bunu göze alamadın. Onu da kucağına alıp merdivenden korkuyla bana doğru tırmanırken bu kedinin de artık nereye gidersek gidelim bizimle geleceğini o an anlamıştım. Ne kadar büyük bir yüreğin var senin sevgilim? O yürekte bana ne zaman yer açacaksın? Ben sabırla bekleyeceğim.Geçmişimde, her ne kadar iyi bir mühendislik kariyerim olsa dahi beni hiç sevmemiş, kollamamış, benimle zerre kadar ilgilenmemiş ebeveynlerime olan nefretimi bir türlü silemiyorum hafızamdan… Bunun için hırçın bir gençlik dönemi geçirirken isteyerek katıldığım bütün sokak kavgalarında, o dar ve karanlık, çöp kokan sokaklarda vücudumun çeşitli bölgelerine almış olduğum bıçak izleri bana, onlara olan nefretimi unutturamadı. Fiziksel acının yerini geçmeyen bıçak yarası ve izleri aldı. Biliyorum, yüzümde bakılası bir yer yok belki ama sevilesi bir yürek taşıdığımı zannediyorum.bu bir pilli patisözüdür!Page copy protected against web site content infringement by Copyscape Nefretimin, zaman zaman beni hezeyanlara sürüklediği, başıma ağrılar saplanan o anlarda mümkün olan en köşe noktalara kaç ve saklan benden… Gözümün önünde çakan şimşekleri sen göremezsin. Bana karşı duran ejderin ruhumu ele geçirme savaşını bir tek ben, sadece ben bir başıma engelleyebilirim. O ejderi yok etmek için gerekirse yakarım bulunduğum mekanı… Hem bunun için miras bırakmadı mı bana tüm o beş para etmez tomarları, sevgili ebeveynlerim? Yiye yiye bitiremeyeyim diye bir de cehenneme giderlerken arkalarında bu toplu mirası, işte bu yüzden, bana eziyet olsun diye bırakmadılar mı?Kariyerimin bile farkında değillerdi. Onları hiçbir zaman mutlu edemedim. Şu an yanımda olman kadar beni dünyada başka mutlu eden hiçbir şey yok. Ama senin ellerini kim bağladı öyle? Sıkmıyor mu, ağzına geçirilmiş ve başının arkasından bağlanmış o bez parçası? Kimbilir yine ne suç işledin ki; sana böyle bir ceza verdi birileri… Neyse, sen merak etme… Ben bir süre sonra kimseye hissettirmeden usulca çözerim ellerini ve ağzındaki şu bez parçasını… Şimdi uzakta da olsa etraftan muhtemel birileri bizi duymasın diye kalsın onlar… Ayrıca o kediyle de yiyeceklerini paylaşmaktan vazgeç. Kıskanıyorum seni. Benimle paylaşman gereken şu karanlık odadaki havayı bile onun da paylaşmasını kıskanıyorum. Ama sadece senin gözlerindeki o yorgun ve boş bakışlar güzelleşsin diye izin veriyorum şu sefil sarmanın yanında kalmasına…Yoksa daha ilk günler, daha seni evime getirmeden önce bu sarman kapıma gelir, ısrarla kapımı tırmalar, yiyecek ister, yer içer sonra kapıma işaretini bırakır, giderdi. Erkek olmasından dolayı o bıraktığı işaret kokusu günlerce kapımdan çıkmazdı. Bir şekilde bu sarmanın çaresine bakardım ama senle kuyuda yaşayacaklarını merak ettiğimden yaşamasına izin verdim.Sence, nerede hata yaptım sevgilim? Acaba polisler belediyeden çaldığım ve yerine bıraktığım aracın içinde arta kalmış uyku ilacını da tespit etmişler midir? Ah hah hah, yoksa belediye görevlileri, o uyku ilacının üzerine bir de haşere ilacı doldurup sonraki günlerde birkaç mahalleyi uykuya mı gark etmişlerdir? Hah hah hah, neden gülmüyorsun sevgilim? Bak, bu yeni yeni aklıma geliyor. Ejder gelmeden gülecek birşeyler bulmuş oldum, iyi değil mi? Şaka maka, dört gündür beni ziyaret etmiyor. Ama sana söyleyeyim ki; eğer beni ziyaret aralıkları uzarsa her seferinde beni tahrip şiddeti daha da yüklü oluyor. O gittikten sonra etrafımı hep darmadağın ve eşyalarımı da berbat bir şekilde buluyorum. Tamir edemediklerimin yerine aldığım mobilyaları her seferinde farklı dükkanlardan seçiyorum ki; benim kaçık biri olduğumu düşünmesinler.Ah sevgilim, bilsen bu hayatın sevilmedikten sonra hiçbir iyi tarafı yok. Ailemden kalan paranın da biteceği yok. Nereye harcasam bitmiyor. Senin kuyuda konforlu bir şekilde yaşaman için tesis ettiğim havalandırma sistemi kaça patladı bilmek bile istemezsin. Bütün projesini kendim çizdim, hepsini ellerimle kurdum. Sırf sen rahat nefes alasın diye… Şu an uykunun gelmiş olmasını bu birkaç gündür sığındığımız barınağın havalandırma sistemini aceleye getirmiş olmama bağlıyorum. Beni takip etmediklerinden emin olduğum vakit buradan çıkıp tesisatın ihtiyacı olan parçaları da temin edip burayı havadar bir hale getireceğim.Bu yüzdendir ki kaçarken geride bıraktığımız evin içine ve etrafına yüzlerce verici monte ettim. Polislerin biz oradan ayrıldıktan sonra bizim hakkımızda olay mahallinde günlerce neler konuştuklarını ve raporlarını tek tek kaydedip bunları değerlendirme fırsatım olacak. Bu barınaktan ne zamana kadar çıkmamam gerektiğini de böylelikle anlamış olacağım. Evde kalıcı görevlendirdikleri polis görevlilerinin kendi aralarında hakkımda yaptıkları iğrenç esprileri hesaba katmazsak şu an için hakkımızda nereye kaybolduğumuza dair en ufak bir iz bulabilmiş değiller. Onların da defterini düreceğim. Ama ilk önce ejderin ziyaretini beklemeliyim. Ben onunla kavgamı verirken vericiler buraya bütün bilgileri aktarmaya devam edecek ve herşey kaydedilecek.Biliyor musun? Seni kaçırmadan önce tam iki yıl çeşitli mekanlarda hiç hissetmediğin kılıklarda seni takip ettim. Bütün gittiğin alışveriş mekanlarında, okulunun civarında çeşitli güvenlik görevlisi, polis memuru vs. kostümleri içinde hep ben vardım. Bir keresinde sıkça alışveriş yaptığın süpermarkete tezgah düzenleyicisi olarak bile işe alındım. Hayatımın en güzel anlarıydı. O süpermarkette senin civarında, vücudunun kokusunu içime çekerek dolandım. Sokağının kenarında elimde bir süpürge ile kuruyup dökülen ağaç yapraklarını süpürürken ve mükemmeliyet takıntım yüzünden kaldırıma sıfır parketmiş araçların tekerlekleri altına sıkışmış yaprakları süpüremediğim vakitler küfrederken çöpçü kasketimin altından hep senin pencereni izler dururdum.Ama ilk önce o internet cafe’de seninle yazışan çocuğun emailini hack’lemekle başladım işe… Neden mi? Çünkü o gün, seni onun video kamerasında gördüğüm ilk gün, hayatımın kadını olduğunu anlamıştım. Sırf senin güzelliğini tekrar tekrar görmek için çocuğun arkasından defalarca geçip yiyecek ve içecek aldım. İçeceklerden en sonuncuyu masamın üzerine bilerek elimi çarparak döktüğümde dükkanın sahibi beni kovmasın diye kendimi zor zaptettim. Bana yeni bir içecek getirmelerine fırsat vermeden, ben yerimden doğrulup sana, çocuğun arkasından geçerken, son bir kez bakarak içeceğimi dolaptan kendim seçmeye gitmiştim. O salak seninle yazıştıktan sonra kamerayı kapattığı halde hesabını bilgisayarda açık unuttu ve çıkıp gitti. Ben ise kendi klavyemin üzerine dökülen içeceğin, tuşları nasıl da yapışkan hale getirdiğini bahane edip masamı değiştirdim… Ve tahmin et! Tabii ki o salağın masasına oturup email hesabının şifresini değiştirip, hesabını da bir güzel hack’ledim. Salağın güvenlik sorusu olarak kullandığı ifade de o kadar kolaydı ki; insanların hayatlarında bu kadar hatayı bir arada yapabilmelerine, inan ki, çok şaşırıyordum. Artık benimdin. O gözler benim için bakacak, bana konuşacaktı. Bense yüzümdeki yara izlerini gizlemenin bir yolunu düşünmeye başlamıştım…Şu an; bana bakarken neden gözlerinin acı içinde kıvrandığını biliyorum. Bu birkaç gündür çektiğin sıkıntılar yüzünden değil. Bana alışmaya çalışıyorsun. Üzülme! İnsanın hayatta alışmaya çalıştığı o kadar çok detay var ki! Alışacaksın. Benimle yaşamanın yüceliğine inanacaksın. Bunu yapmak zorundasın. Başka şansın yok! Şimdi seni şu sefil kediyle biraz dinlenmen için yalnız bırakacağım. Sana şarkı söylememi ister misin sevgilim? Hmmm… Bana “Hayatında yaşadığın bütün acıları bir şarkıya dökmüş olsalar, sonunda hangisi ortaya çıkardı?” diye bir soru sorsalar, onlara bu şarkının “Someday You’ll Be Loved” olduğunu çekinmeden söylerdim. Şarkının sözleri beni öylesine tanımlıyor ki; biriken acılarım sebebiyle hayatımın son döneminde bu şarkıyı dilimden bu yüzden düşüremedim. Ardından sürekli söylediğim şu “No Worries” parçası ise seni biraz olsun neşelendirmek için… Bu parçaları bu kadar sık ve ardarda söylememden rahatsız olmuyorsun değil mi sevgilim? Ah pardon, ağzındaki o çaput yüzünden konuşamıyorsun, seni anlıyorum. Ben bu sessizliğini ‘evet!’ olarak kabul ediyorum… I once knew a girl / In the years of my youth / With eyes like the summer…