Eşcinsellik uzunca bir dönem hastalık, yada sapıklık olarak değerlendirildi.Bu durumun başlangıcı Kuran –ı Kerimde bile yer alır .Araf suresinde yer verilmiştir.Lut kabilesi olarak geçer.Dinimiz de bile haram olan bu durum günümüz de çok normal olarak yaşanıyor..Geçenlerde okuduğum bir haberde lezbiyen bir bayan kendini erkek hissettiğinden dolayı tedaviyle erkek oluyor.Belirli bir süreden sonra evlenen lezbiyen, çocuk istediğinden ve eşi olan bayanın kısır olmasından ötürü doğumu kendi gerçekleştiriyor.Ne ilginçtir ki ,sonradan erkek olmasına rağmen kadınlığına ihtiyaç duyuyor.Ve doğal yollardan anne oluyor.Nasıl bir hissiyattır ki, bu iki ruhu da kendi bedeninde barındırıp bedenine eziyet edebiliyor.Kendilerini ifade ederlerken,’’Aşkın nesnesi bir kişidir,cins değil’’deseler de gerçeğe yaklaşma payının ne kadar yüksek olduğu tartışılır.Benim için insan insandır.Fakat yaşama bakışı ve yaşam tarzı önemlidir diyenler için bu durum sakıncalı olabilir.Tabi ki herkesin hür ve özgür iradesi bulunmaktadır.Fakat bunlar özendirici bir hal içine girerse tehlikeli unsuru olmaz mı?Doktorlar bile kendi aralarında bölünmüş . Hastanın travma sonucu yada psikolojik bozukluk yada araştırılması gereken nedenlerden ötürü( sonradan olma)ortaya çıkabileceğini belirtip tedavi edilmesinin de o kadar kolay olmadığını anlatıp duruyorlar .Ve bunun yanı sıra çeşitli ve geri dönüşü olmayan hastalıkların da onları beklediğini açıklıyorlar..Kuran da ne kadar güzel anlatılmış;‘’Biz size kendiniz gibi olan kızlarımızı gönderdik.Evlenmeniz için’’.Bunun yanı sıra ürememiz içinde birbirimize ihtiyacımız var.Ben şahsen hiç kadınsız bir toplum düşünemediğim gibi erkeksiz de bir toplum düşünemiyorum.İki elmanın yarısı misali birbirimizi tamamlıyoruz kısaca.Gerçi günümüz eşcinselliğinin ben daha çok para amaçlı yapıldığını düşünüyorum. Bu gelişmeler 14 asır önce Peygamberimiz (sav)’in hadislerinde yer almıştır. Eşcinsellerin bazı ülkelerde resmi olarak evlenebilmeleri, evliliğin getirmiş olduğu sosyal haklardan istifade edebilmeleri, dernek ve partiler kurmaları, dünya çapında yapılanmaları, kutsal inançlara karşı gelmeleri, dini değerlere savaş açmaları, Peygamberimiz (sav)’in döneminden bu yana geçen on dört yüzyıllık süre zarfında sadece çağımıza mahsus olaylardır. Toplumlardaki ahlaki çöküntünün birer delili olan benzer haberler her gün gazete sayfalarında yer almakta ve pek çok insan tarafından normal karşılanmaktadırEğer biraz merak ederseniz bu yazdığım sureyi okumanızı öneririm.Daima her dönem ve çağda eşcinsellik günün hastalığı olmuştur.Osmanlı devletinde de Haremi bekleyen kişiler için de bu şekil de bahsedilir.Her toplum da perde arkasında veya perde önünde kendi yerlerini bulmuşlardır.Roma da Mısır da nerede olursanız olun muhakkak o toplumda kimliksiz yaşarlar.Fakat 2000’ li yıllarla artık önlerde yer almaktan çekinmeyen bir yaşam tarzıyla her zaman gündemde yer alıyorlar.Acaba burada ailelerin, ne kadar bilinçli çocuk yetiştirdiği kafalarda soru olarak kalmıyor mu?Evet insanlar değişiyor.Çağ git gide değişip ve apansız bir halde gelişiyor.Bu değişimle insanların gelişimi, ahlaki yapılanma ve kurallar,yaşam şekilleri deforme olmuyor mu?Ne kadarımız artık ailelerimize eski değer ve saygıyı sunabiliyoruz.Belirli bir yaştan sonra iyi ya da kötü benim hatam olmalı diyerek ne gibi yanlışlara boyun eğiyoruz.Artık Avrupai havayı yakalamak için ne kadar daha kültürümüzle oynamamız gerekiyor.Özgürlük düşüncesi altında ileri derece de yobazlaşmak neden ?Köhne düşünceleri eski ve çarpık tabuları yıkacağız derken nasıl bir toplumun parçası olduk .Bence gençlik büyük bir kaos’un içinde .Artık yanı başımızda adam vurulsa umursamaz bir hale geldik.Evde otururken bir komşumuza kapı açamaz bir hale geldik.Artık gazeteler anne katilleri ,baba katilleri ,bebek tecavüzleriyle doluyken eşcinsellik ne kadar basit alışılmaz bir konu olarak kalıyor.Her şey o kadar normalleşti ki yadırganabilecek her şey toplumca sıradanlaştı.Benim beklediğim toplumdan o kadar uzak ki.İnsanın en büyük düşmanı kendisidir.Öyleyse neden kendi içimize inemeyiz.?Eğer bir gün inersek orada kalan yıkıntıları fark ederiz de değişiriz diye mi kendimizi yormayız, hiç anlamam. Ve biz içimize söz geçirmeye başladığımızda beklenen şey olacak .Hayat da daha yaşanabilir bir hal alacak .Bunu beklemek yada ummak güzel bir duygu fakat yıpranmış bir duygu olduğundan çürümüş bu dünyada yitik bir hayal olarak kalacak.Ve biz kabusla rüya arasındaki farkı yaşayamayarak daima uyuyacağız.İşte yitik hayatlar ,bu rüyalarda saklı yitikler olarak uzunca bir süre daha kalacak.