Dün gece uzun zaman sonra ilk kez gördüm Sen’i. Ve ne kadar uzun olduğunu daha iyi anladım, verdiğimiz aranın. Meğer ne uzun zaman ama ne kısa bir mesafeymiş aramıza giren. Bir adım ötendeymişim meğer. Bir adım ötemdeymişsin Sen de. Hiç ilerleyememişim beni son bıraktığın yerden ve kalakaldığım o halden.
Yine sana dokunmak istedim konuşurken. Gözlerinin içine bakmak istedim ve belki de Sen’in de içini benimki gibi yakmak… Dinlemek istedim bensizken yaptığın, yaşadığın her küçük ayrıntıyı. Anlatmak da istedim sensizliğimde Sen’i arayarak yaşadığım tüm yanılgıları, yalan aşklarımı, benim bile inandığım o sahte duygularımı ve bunu her fark ettiğimdeki kaygılarımı.
Bana Sen’i ne kadar sevdiğimi hatırlatmak için yanımda olman yetiyormuş. Ne acı! Hiçbir şey yapmasan da her şeyim olmaya öyle yakınsın ki hala. Yıllarca tüm gücümü harcayarak, zaman zaman kendimi kandırıp, zaman zaman oyunlar oynayarak ve gözyaşlarımla ıslatarak ilerlediğim o zorlu yol, o bitmek bilmeyen upuzun yol meğer bir arpa boyuymuş. Ne acı!
Ne acı ki Sen’i görmek aptallığımı hatırlatıyor bana. Ne kadar da aciz olduğumu anlıyorum hep yanındayken. Hala ne kadar da Sen’le olduğumu ve bunca şeye rağmen Sen’in kaldığımı…
İkimiz de döktük eteklerimizdekileri yine. Sen de benimle aynı duyguları yaşadığını söyledin ama ben yine emin değilim bundan. Hala emin olamıyorum işte. Belki de bu güven vermeyen yanını seviyorumdur Sen‘in, bilmiyorum… Gerçi emin olsam ne değişecekse…
Senden sonra belki duydun belki de hiç duymadın ama çok zor zamanlarım oldu. Sana, sesine ihtiyaç duydum çok zaman. Aramak ve sana ağlamak istedim sevdiklerimi kaybettiğimde, aldatıldığımda ya da kahpelerle karşılaştığımda. Sana sığınmak istedim. O güçlü kollarında olmak, sana anlatmak, ağlamak. ‘’Ben yanındayım’’ demeni istedim bana. Karşıma aldığım kim, ne olursa olsun Sen yanımdaysan güvendeydim ya, bunu aradım çok zaman.
Güzel bir kız gördüğümde Sen‘in görmemen için dua ettim hep. Ya da güzel göründüğüm söylendiğinde sana görünmek istedim. Sevdiğin gibi giyindiğimde, saçımın rengi değiştiğinde. Yazdıklarımı sana okumak, Sen’in fikrini almak istedim. Hem de eleştireceğini de bile bile.
Sana yazmak istedim hep yazmaya başladığım ilk günden beri. Cesaret edemedim. Yazsam da okuyamazdım ki kimselere. Belki kendime bile. Önce beni inandırdım bittiğine sonra diğerlerini. Öyle iyi oynamışım ki rolümü kimse sormaz oldu nasılsın, atlatabildin mi diye.Sen’in için yataklara bile düştüm bir süre. Haberin bile olmadı. Sana haber vereceklerle bile aramı açtım. Çok uzun sürdü matemim. Kimse bilmedi ama matemde olduğumu. Ben bile kaçtım bu gerçekten ve hatta benden. Başka şehirlerde kaldım aylarca. Veda etmedim sana askere giderken de. Hani hep dediğim gibi o listende olmak istemedim. O veda edilecekler listesinde benim adım da olmamalıydı sana veda edememek pahasına da olsa.
Hala soluğumu kesen o acı taze. Resmine her baktığında içim titriyor diye sildim bendeki tüm resimlerini. Canım yanıyor Sezen dinlerken dedim, ona da veda ettim, sevdiğim tüm şarkılarına da. Dinlemiyorum artık. Hala her yeni aşk şarkısı sana yazılmış gibi geliyor bana. Onları da dinlemiyorum sırf bu yüzden. Hani hep şaşırırız ya kör bir adamın hayatını nasıl idame ettirdiğine, işte aynen onun gibi ben de bununla yaşamaya alıştırdım kendimi. Hayatımı bu gerçeğe göre şekillendirdim. Zorlanmayayım diye de çıkarttım bana acı verdiğine inandığım her şeyi. Anlayacağın ben Senle dopdolu bir sensizliğe alıştırdım kendimi, bununla yaşamayı öğrendim artık.
Evet, dün gece uzun zaman sonra ilk kez gördüm Sen’i. Uzun zaman sonra ilk kez soludum kokunu. Sen‘i ayrı dinledim konuşurken, o özlediğim sesini ayrı. Uzun zaman sonra ilk kez öptüm sanki benimkilere uygun bir kalıptan çıkmış gibi olan o dudaklarını. Kollarına dokundum ve özlediğimi fark ettim kazak dediğimiz o kıllarını. Sıcacık geldi yine tenin bana. Sanki daha dün sevişmişiz, hiç ara vermemişiz gibi birbirimize dokunmaya. Her uzvunla ayrı hasret giderdim dün gece. En başta da gözlerinle.
Anlatırken ne de güzel geliyor kulağa bu aşk hikâyesi di mi? Bana bile okuması tat verdi baya. Peki, ama ya yaşaması? Ya bununla yaşamaya alışması? İşte en zoru da bu oldu. Bununla yaşamaya alışmak. Allah’tan artık ben de kabullendim hep Sen’in kalacağımı. Kabullendikten sonrası daha kolay oldu hatta…
Belki bir başkasına hayatımın kalanını vereceğim. Belki çocuklar doğuracağım bir adama. Belki onunla da sevişeceğim seninle olduğu gibi. Ama ben hep bileceğim ve sen hep bileceksin ki BEN HEP SEN’İN KALACAĞIM ASLINDA. Ne acı!
Şimdi bunları neden mi yazıyorum? Yazıyorum çünkü sana itiraf ederken kendimle de yüzleşiyorum aslında. O geceden sonra çok düşündüm. Hayır yalan! Çok da düşünmedim. Ama az da olsa düşündüklerim yetti bana. Fark ettim ki ben artık benim olmanı istemiyorum. Beni sevdiğini bilmek yetiyor bana. Şimdi değil eskiden de olsa beni sevdiğini bilmek, şimdi de özlediğine inanmak ve hayatındaki en özel insan olarak kalmak yetiyor. O meşhur listede iyi bir yer edinmek ve o diğer isimlere küstahlık yapabilmek yetiyor. Yeniden seninle olmak değil de, ara sıra hatırlamak istiyorum sana olan aşkımı. Ben senin bendeki halini seviyorum. Senin bende kalan izini seviyorum. Benim olamayışını belki de. Ben Sen‘i özlemeyi ve Sen‘i arayarak başkalarına âşık olmaya çalışmayı seviyorum. Bilmem belki de saçma geliyordur bu sana ama inan böyle. Tüm bunları sen benim değilken yaşamayı seviyorum. Benim değilken, yani aldattığın ben değilken. Bu halini seviyorum ben bu aşkın. Bu veda etmiş halini… Belki çok klişe gelecek ama ben seni en çok bana uzakken seviyorum.
Evet, canım ben Sen‘i hala çok seviyorum. Sen‘i ve bende bıraktığın her şeyini…
yorumlar
bir kapana sıkışmışlığın hikayesi. samimi bir dille anlatılmış. ama kişi kendisine bunu yapmamalı! güneş her gün bizim için yeniden doğuyor…!
çok beğendim…bana çok şey hatırlattı yazınız…çok içten, çok duygulu. yüreğinize sağlık.
kilidi üzerine kilitlemiş dünyayı içerden yaşamaya çalışır gibi… kişi kendisini böylesine esirgememeli yaşamaktan.
Aşlar da yalan..Sevgi neydi?İyilikti, dostluktu..Durursam, bir daha kurtulamam..Ziyanı yok, gülüşü yeter bize..
K
Antalya’lıların Tarık Amcası bir zamanlar bu çitlembik ağacı için şu dizeleri yazmıştı:ÇİTLENBİK AĞACIYetmiş seneden sonraGittim Karaalioğlu Parkı’naMerak ettim hayatta mı acabaBaktım bizim çitlembik ağacınaO hala orada yerinde ammaDevrilmemek için boşluğaKökü sımsıkı sarılmış toprağaGövdesi deniz üzerindeZor duruyor ayaktaÇitlembik;Hatırladın mı beni,Yetmiş sene evvelini?Gurubu arkamıza alıp daResim çektirdiğimiz günleriGörüyorum kökün hala topraktaGövden boşluktaFarkındayım yaşam savaşı veriyorsunSen de benim gibiBu yaştan sonra
Benim anlatmak istediğimi yalın bir şekilde anlatmışın PBK. Bu üslubuna hayranım. Kısa kesiyosun.. ama anlatılacak her şeyi yalın bir şekilde anlatıyosun. Tinsel bi dışavurum sanırım bu, nesnel gerçekliğin veciz ifadesi. Epistomolojik yaklaşım sergiliyosun haliyle de. Bu üslubu bir sen de, bir de Foucault’da görüyorum. ‘Kelimeler ve Şeyler’deki gibi. O ‘şey’leri ‘kelimeler’e indirgeyebilmişti gerçi. Sen bunu harfe de indirgeyebiliyorsun. Bu durum da sana olan hayranlıiğımı bir kat daha artırıyor.Biliyorum.. biliyorum. “Angut! Bu söylediklerini ben sadece ‘theta’ Θ ya da ‘şın’la ش anlatmıştım şimdiye kadar.” dediğini duyuyorum.Ama henüz yolun başındayım. Zamana ihtiyacım var sultanım. Zamanla.. zamanla.
Bugün tesadüfen dolaşırken gördün, beğendiğim için paylaşmak istedim.Şiiri gönderdim ama çitlembik ağacının resmini unutmuşum..
aklımdan geçen sayfaya döküldü.o an, ciddi bi duygu yoğunluğuyla yazılmıştır.tabi ki de samimidir ama hayatımı kilitlemiş değilim.sadece adını koyamadığım bir duygumu kilitledim.diğer yaşamsal faaliyetlerim dewam etmekte Allah’ıma bin şükür 🙂
Anthro, alemsin, sayende ben de kendimi yeni yeni tanıyorum..Ama yanlış anlamanı istemem, o görmüş olduğun ”K” bir üst yorumumdaki ” AŞK” kelimesinden düşmüştü.. İlave ettim..:))