Zemin kattaki evimizin arka bahçeye bakan balkonunun altı bilumum hayvanatın doğum yapmak ve sığınmak için kullandığı bir mekan olagelmiştir. Biz havlamalarına, miyavlamalarına oynaşmalarına aldırmadan yaşamımıza devam eder, sabahları kafamıza yorganı biraz daha fazlacana çekip, başımızı yastığın altına iyice sokmaktan öte birşeycikler yapmaz hayvancıkların rahatını, huzurunu kaçıran icraatlarda bulunmayız genelde.Zaten onlar da fazla ısrarcı olmaz bir kaç gün içinde sırra kadem basar, bir daha da ortalıkta gözükmezler.Bir hafta önce de aynı şekilde bir gece aniden başlayan kedi miyavlaması ile uyandık. Ve amaaan gene kedinin biri balkonun altına yavruladı deyip uykucuğumuza kaldığımız yerden devam ettik ya da etmeye çalıştık. Amma velakin bu seferki kedi evladı susmak bilmedi. Miyavlamaların şiddeti gittikçe arttı, bir yalvarma ve acındırma tonuna büründü ki ne kulak ardı etmek ne de uykuya devam edebilmek kabil. Bu vatandaş susmayınca ev ahalisi olarak işkillendik. Önce annem bizden saklı olarak-yüz bulup eve almayalım hayvanı diye- kediyi kolaçan etmeye gitti. Ama ses var görüntü yok. Kalasların arasından sinirli miyavlamalar geliyor ama kendi bir türlü görülemiyor. Sonra gecenin kör yarısı elde elfeneri kardeşimle ben tuttuk arka bahçenin yolunu. Ama miyavlamaların yalvarma tonu bizim oraya ulaşmamızla birlikte tıslama, hırlama ve hatta tükürme ile birlikte tehtit rengi alınca karanlığın da etkisi ile tırsıp arkamıza bile bakmadan koşar adım evin yolunu tuttuk. Olayın kahramanı kediciğin suretini gene göremedik.Sabah göndüz gözüyle tekrar başına gittik. Bir kalasın altında bulduk şahsı muhteremi. Arkasını başka bir kalasa vermiş, savunma pozisyonunu almış, patileri ile havaya pençeler ve kendinden beklenmeyecek bir sesle naralar atar bulduk.. Görüp görebileceğiniz en çirkin kedi yavrusu. Külrengi, gri, cansız tüyleri var. Bir tek gözleri maviş, maviş. İlk defa mavi gözlü bir kedi gördüm diyip duruyordum meğer yavru kedilerin gözleri hep mavi olurmuş. Dördüncü haftadan sonra normal rengini almaya başlarmış yavaş yavaş. Anlayacağınız gözleri de çirkinleşecek. Pençelerden nasibimizi almamak için tereddüt ettik ama sonunda bir örtüyle tuttuk. Eve götürdük. Annem büyüyünce salıveririz, ölmesin orda diye sığınmasına izin verdi kediciğin evciğezimizde ama 2 gün kadar mahalledeki çöp kutularının yanında kediciği yetişkin kedilere görücüye çıkarıp annesini bulma ya da başka bir anne kediye satma ümidini de kaybetmedi.Başaramadık mecburen bağrımıza bastık.Bastık amma, basmakla da bitmiyorki. Nasıl beslenir bu yavru. Besledik kakasının nasıl yapar. Yaptı nereye yapar. Enjektörle ılık süt vermeye başladık. Ellerim, kollarım tırmık içinde. Hatta boynumda bile var bir pençe izi. Ama hala yaşıyor. Kilo alıyor. Ağlaya ağlaya annesini çağırmaktan vazgeçti. Bize alışıyor. Sütünü içtikten sonra süte bulaşan patisini kucağıma kıvrılıp sakin sakin yalamasından ellerimle, parmaklarımla oyuna dalmasından ve keyifle gırgırlamasından anlıyorum ki artık başardık.Hayatımızın değiştiğini itiraf ediyorum. Benim gibi uykusever 6’da miyavlamalara dayanamayıp süt ısıtmaya koştuğuna, kardeşim tembelliği bırakp biberonmuş, kummuş ilgilendiğine göre alışkanlıklarımızı değiştirdiği bir gerçek. Kedilerin nankör olduğunu şiddet ve hiddetle senelerce savunmuş olan ve oyuncağı da dahil eve girme ihtimali olan her türkü tüylü mahlukata kin kusan annem ise geçenlerde kediyi severken yakalandı. O evin içinde sağa sola koştururke anneme bakıyorum da gözlerini ayıramıyor, yüzünde güller açıyor.İki avucun içinde kaybolan minicik bir can, üç yetişkin insanı ele geçirdi. Kendisine hizmet ettiriyor.