YAY
YAY

“Öleceğim güne kadar bir yay gerginliğinde güzel, güçlü bir ses gibi yaşamak istiyorum.”
2005 yapımı YAY‘ da yaşlı bir balıkçı (Seong-hwang Jeon) çok küçük yaşlarda bir kız çocuğu (Yeo-reum Han) bulur ve ona teknesinde bakmaya başlar. Büyüdüğü zaman onunla evlenmeye karar vermiştir. Büyüyene kadar da onu dış dünyanın tüm etkilerinden korumaya…Bu kararı ne zaman vermiştir? Kızın ailesini bulmak için ne kadar çabalamıştır filmde bunların cevabını bulamıyoruz. Zaten önemi de yok. Önemli olan verili alışkanlık ve yazılmış ya da yazılmamış yasaların bize öğrettiği bir ilişki formundan uzak oluşu bu ilişkinin.Yaşlı adam her biri kendine bir asır gibi gelen günleri sayarken tekneye gelen balıkçıların içinden genç bir oğlan (Si-jeok Seo) ile kızımız arasında doğanın güçlü sesinin duyulması yaşlı adamın tüm planlarını alt üst eder. Hem sızılı bir ezginin döküldüğü hem de bir silah oluveren yay sanat ve cinayet arasında tehlikeli bir metafora dönüşürken bir de yaşlı adamın baktığı fallarda kehanetin insan yaşamını epey bir riske atan sözcüsü oluvermesi ise apayrı bir zihinsel zevk veriyor izleyicilere.

YAY
YAY
YAY
YAY

Seneca’nın “hafif acılar konuşabilir ama büyük acılar dilsizdir” aforizmasının beyaz perdedeki takipçisi gibi olan Kim Ki Duk yine bu filminde de ana karakterleri neredeyse hiç konuşturmayarak, ressamlıktan aldığı tüm birikimi kullanarak müthiş bir tablo izlemeye davet ediyor bizi. Hala icabet etmemiş olan varsa çok şey kaçırdığını bilmeli.Yay filmini beğenenler kadar beğenmeyenler de var muhakkak. Ancak herhangi bir sanat eserine karşı içimizde oluşan beğeni ya da beğenmeme tepkisinin kişisel birikimimiz ile doğrudan bağı olduğunu hatırlatarak; Kore’li üstadın müthiş filmiyle ilgili en az film kadar müthiş bir değerlendirme okumak isteyenler, film ve psikanalizim arasında okuma yapmaktan hoşlananlar mutlaka şu linke bakmalı.

YAY
YAY