Yaşlılığın çaresi gerçekten ne? Az buçuk yaşlanmaya başlayan çoğu insanın kendine sormaya başladığı sorulardan birisi. Gerçekten var mı böyle bir çare sizce? Kimileri yapılacak hiçbir şeyin olmadığını, bu konudaki çabaların zaman kaybı olduğunu söylüyorlar. Kimileri ise bunun önemli ölçüde yavaşlatılabileceğini söylemekteler.
Herkes bir şey söyleye dursun bence yaşlılığın tek çaresi, dermanı; başka bir yere taşınmaktır (öteki alem). Hemen çatmayın kaşlarınızı önce dinleyin söyleyeceklerimi. Anlatacaklarımı direk olarak anlatmak biraz zor olacağından dolaylı yollardan örneklendirerek anlatmayı deneyeceğim.İnsanlar doğarlar büyürler ve yaşlanırlar ve sonunda da ölürler bunu hepimiz biliyoruz (tabii ki arada; kazalar, hastalıklar vb. sebeplerden bu aritmetiği bozanlar oluyor maalesef). Bun döngünün en çekilmez evresi yaşlılık olsa gerek. Yaşlandığınızda hayat biraz çekilmez oluyor; artık size eğlenceli gelen etkinlikler, mekânlar, kişiler artık eskisi kadar çekici ve heyecanlı gelmiyor. Dahası artık kendi işlerinizi bile göremez oluyorsunuz. Yolun sonuna yaklaştıkça tuvalet ihtiyacınızı bile görememeye başlıyorsunuz, yemeğinizi yiyemiyor, koltuktan kalkamaz hale geliyorsunuz. Birde evlatlarınız, yakınlarınız biraz hayırsız çıktılar mı o zaman bütün bu dertler iyice çekilmez oluyor. Kendinizi birden bakımevinde buluveriyorsunuz. Çokta karamsar olduğumu düşünmeyin huzurevi; sokaklardan, park bahçe ve köprü altlarından kat kat daha iyi.Konumuza gelelim bazı bilim adamları ısrarla uğraşıp duruyorlar. Aslında kendileri de yaşlanıyorlar hiçbir problem olmasa bile bu onlar için yeterli bir sebep. Kaldı ki zengin kapitalist baronlar tabiî ki ömürlerini nasıl uzatabileceklerini düşündüklerinden bu sahaya ivme veriyorlar. Mart 2008 de bir gurup çılgın bilim adamı fareleri ilaç müptelası yaparaktan, bunaklığa bir çare bulduklarını iddia ediyorlar. Araştırmaların hedefi; sinir hücrelerinin iflasını yavaşlatıp, beyin yaşlanmasını önleyebilmek.Peki, diyelim ki bunu başardılar bizi neler bekliyor kendimizce bir kurgulayalım:
— 70 yaşındaki dedemiz, onca yaşına rağmen biz akşam eğlemeye gidiyorken bizimle gelmek isteyecek (beyin hücreleri hayatta, hala eskisi gibi dipdiri, gençlik anıları taptaze!)— Evin bir köşesinde sessizce oturmak var iken devamlı işlerimize karışacak ve her söylenene bir laf söylemek isteyecek (çünkü duyma yetisi, zekâ seviyesi hala aynı ve dünkünden daha entelektüel dedemiz).— Onca yıl sırtında, bedensel olarak çökmüş ama beyni dur demiyor oradan oraya koşuyor ve altından kalkamayacağı işlere giriyor, örn; futbol oynamaya kalkıyor delikanlı dedemiz (ve ertesi gün hastaneden (morgdan) telefon gelir…)— Daha sonra ortamdaki bayanlara bakmaya ve olmadık şeyler yapmaya başlayacak (vücudu iflas etmiş ama düşünceleri hala taptaze; hala gençliğindeki çapkın…)Evet, anlaşılan bu ilaç oldukça işe yarayacağa benziyor. Hatta denilebilir ki, bir çağ kapatıp yeni bir çağ açıyor (ne çağ ama!).Öncekiler o kadar da kötü değil dahası var buyurun kurgularımıza devam edelim:
Yıl 2020 artık ölüme kesin çözüm bulundu artık araba çarpmaları haricinde kimse ölmeyecek, şeklindeki ilaç reklâmları ortalıkta cirit atıyor ve bunlar gerçekten güzel şeyler! vaat ediyorlar.
— Dünya nüfusu bugünkünün 50 katı, milletler açlıktan, susuzluktan kıvranıyorlar, çoğu milletler atalarını (büyüklerini) katletmeye başladılar.
— Evlerde kimse annesine babasına (ananesine, dedesine… Ananesinin annesine dedesinin dedesine…) bakmak istemediğinden onlara artık ne bir saygı, nede bir ilgi gösteriliyor.— Yaşlıların hali içler acısı, çoğu bu halde olmaktansa ölmeyi yeğliyor.— İntihar eden mi dersiniz, sokaklarda aç sahipsiz kalan mı, ölenlerin çoğunun cesedini gömen bile yok!Gibi kurguları çoğaltmak mümkün artık gerisini sizin hayal gücünüze bırakıyorum.Görüldüğü gibi böyle bir gelişme çok yararlı olacak gibi gözükse bile doğuracağı sosyal çöküntünün seviyesini aşağı yukarı tahmin edebiliyoruz. İnsanlarda, ne insan sevgisi ve ne de insan saygısının kalacağını sanmıyorum. Şimdilik bilim adamları bunları düşünedursunlar (ki kesin bir tedavi ya da önlem alabilecekleri bir hayli muallâkta), biz şimdiden olabileceklere hazırlıklı olalım.Bunları aslında ölümün düşündüğümüz kadar çok korkunç olmadığını anlatmak için yazdım. Ölüm bir sonraki nesil için bir budama niteliğinde Allah’tan (c.c) bir nevi rahmet diyebiliriz. Peki, bundan dolayı yaşlıları sevmiyor muyuz, onlardan kurtulmalı mıyız? Elbette hayır, yüce kitabımız Kur’an da geçtiği gibi: “Rabbin şöyle buyurdu: Allah’tan başkasına ibadet etmeyin. Anneye ve babaya güzel muamele edin. Şayet onlardan her ikisi veya birisi yaşlanmış olarak senin yanında bulunursa sakın onlara hizmetten yüksünme, ‘öf!’ bile deme, onları azarlama, onlara tatlı ve gönül alıcı sözler söyle. [17–23 Kur’an]”. Düsturu büyük çoğunluğu Müslüman olan toplumumuzda güzel bir şekilde uygulanmakta (ülkemizdeki Müslüman olmayanlar da bu güzelliklerden uzak değiller elbette). Açıkçası bu konuda bir araştırma yapılsa; Türk milletini bu konuda geçebilecek başka bir milletin olabileceğini de pek sanmıyorum. Fakat yukarıda değindiğim gibi böyle bir buluşun getireceği yıkım, ahlaki çöküntü, dünya kaynaklarının artık insana yetemez hale gelmesi kaçınılmaz. Başta bahsini açtığım ‘derman’; Ölümün tatlı yüzü, bu olsa gerek…