Bu yazı, www.countercurrents.org sitesinde yer alan Robert Riversong imzalı The Thermodynamics Of An Intelligent Living Universe adlı makalenin çevirisidir. Çeviri için site yönetiminden izin alınmıştır.Makale çok uzun olduğu için dört kısma bölünmüştür.Birinci kısmı buradan okuyabilirsiniz.İkinci kısmı buradanokuyabilirsiniz.YAŞAYAN CANLI EVRENİN TERMODİNAMİĞİ – 3
Termodinamik açıdan, dünyadaki hayatın amacı, güneş sistemimizdeki en güçlü enerji farkını azaltmaktır: neredeyse 5500 derecelik güneş ve neredeyse mutlak sıfır derecedeki uzay. İçinde yaşam, ve oksijen üreten organizmaların sağladığı atmosfer olmasaydı, Dünya adını verdiğimiz gezegen çok sıcak bir kaya parçasından ibaret olurdu; ve güneş enerjisini uzayda dağıtmaya dayalı entropi görevini yerine getiremezdi. Ancak talihimize, Dünya, göktaşlarından buz toplayacak, basit hücresel yaşamın oluşması için gereken şartları bir araya getirecek, oksijen dolu atmosferini güneşin gücünün bir kısmını filtreleyecek bulutlar ve ozon tabakasıyla kaplayacak, canlı sistemleri yavaş yavaş, sonradan ayrı varlıklar haline gelecek olan çok hücreli komünlere dönüştürecek, sonra bu komün varlıkları, toprakla havayı, yeraltı sularıyla atmosferi birleştiren fotosentezci bitkilerle ve sonra bu bitkileri sindirebilen, gittikleri verimli topraklara meyvelerini taşıyabilen mahlukatla çeşitlendirecek, sonra da sonsuz yaşam – ölüm döngüsü içerisinde maddenin akışını sağlayan ayrıştırıcı ve geri dönüşümcü organizmalar yaratacak kadar akıllıydı. Çok zeki bir Gaia.Evrim sürecine bakarsak, süreğen bir şekilde devam eden ama periyodik olarak kesintiye uğrayan, giderek artan bir organizasyon, giderek artan bir karmaşıklık, giderek artan çeşitlilik, giderek artan bireyselleşme ve bunun yanında giderek artan iletişim ağları ve karşılıklı bağımlılık, giderek artan zeki, kendi kendini takviye eden, kendi kendini çoğaltan ve kalıcı enerji ve madde, girdap gibi döngüye giren ve kaos üreten termodinamik süreçler yani varlıklar, cıvık mantarlar, bakteriler, yosunlar, bitkiler, hayvanlar, insanlar, toplumlar, ekonomiler, ekolojiler, ve dünya çapında bilgi değiş-tokuş ağı görürüz. Joe, Jack ve Fido gibi isimleri olan tüm bunların hepsinin ve her birinin işlevi, yerel, sınırları olan düşük entropili olaylar yaratarak ekserjiyi entropiye indirgemektir.Sadece fiil olmakla kalmıyoruz, ayrıca, enerji “altınını” harcanmış ısı “cürufuna” dönüştüren bir simya kullanarak çevresine kaos ihraç etmek maksadıyla, işi, sınırları olan düzeni korumak olan geçişli fiilleriz biz.Bu, meleklerin bir basamak altındaki “son derecede gelişmiş” Homo Sapienler için (kibirimiz bizi her zaman yukarıya taşımıştır) pek de uygun bir iş tanımıymış gibi durmayabilir. Ancak, iş tanımı bundan biraz daha fazlasını gerektiriyor. Maalesef bunu hep yanlış yorumladık.Embriyo gelişimini, bir bebeğin büyüyüp önce çocuk sonra yetişkin olmasını incelersek, veya öncü türlerden ormanlara kadar bir ekosistemin ontolojisini araştırırsak, ya da uzun ömürlü türlere dönüşen yeni adaptasyonların evrimini ele alırsak, hızla büyüyen, çabucak genişleyen, enerjiyi yiyip bitiren varlıklardan, düşük enerji ve materyal tüketimiyle en fazla enerji azaltımı arasındaki optimum dengeyi tutturmuş olan, enerjiyi çok daha etkin kullanan ve istikrarlı yapılara geçiş olduğunu keşfederiz. Bu tip türlere ve ekosistemlere “olgun” deriz. Bunun en iyi örneği tropik yağmur ormanlarıdır. Bu tip insanları, toplumları ve ekonomileri de “olgun” kabul ederiz. Yerli avcı-toplayıcı kültürler bunun en büyük örneğiydi, ne var ki modern insan dünyasında böyle örneklere artık yer yok.Olgun ve istikrarlı ekolojik sistemlerle ilgili fark ettiğimiz bir başka husus da, ister bireysel organizmalar olsun, ister orman ekolojileri, çevresel baskı altındayken, belki daha hiyerarşik ama daha az etkin, daha az çeşitlilik içeren ve kaynakların ve enerjinin daha fazla “sızıntı” yaptığı, daha ilkel biçim ve organizasyonlara doğru ters evrimleştikleridir. Aynı şey insan adını verdiğimiz organizmalar ve insan toplumları için de geçerlidir. Ancak, insan kültüründe baskı, fiziksel ya da biyolojik olabileceği gibi, psikolojik de olabilir.Okulda bize tarih öğretirlerken, zaman çizelgesi, ilk medeniyetle, dünyanın yüzünü ve insanın dünyayla olan ilişkisini değiştiren tarım “devrimiyle” başlatılır. Gayet iyi anlaşır sebeplerden dolayı (zira kültürümüz şu anda, tam da yaşamamız gerektiği gibi yaşadığımıza inanmaktadır) , Homo Habilisin yeryüzünde yürümeye başlamasından itibaren, bir tür olarak varlığımızın %99’unu, olgun bir termodinamik süreç dahilinde, daha geniş kapsamlı bir enerji dağıtma sistemi olan orman ekosisteminin bir parçası olarak geçirdiğimizi görmezden geliyoruz. Kâr üretmeye başladığımız andan itibaren (tüketebileceğimizden daha fazla yiyecek serveti), önce kendi ekolojik konumumuz içindeki öncü tür olarak, sonra da küresel çapta istilacı tür olarak yayılmaya, bu arada da çevremizi ormansızlaştırma, çoraklaştırma ve yerel türleri yok etme gibi yollarla kalıcı olarak değiştirmeye başladık.Gaia’nın karbon dengesini sağlamak ve küresel sıcaklığı muhafaza etmek için dikkatli bir şekilde yerin altına gömdüğü fosil yakıtlardan yararlanmayı öğrendiği andan itibaren, bizim görünüşteki zeki türümüz, gezegenin geri kalanının soğurup geri dönüştürebileceğinden çok daha fazla entropik atığı(kirlilik) ihraç ederek(bu arada biyolojik olarak geri dönüştürülemeyen tonlarca petro-kimyasal atık var), gezegenimizi küresel çapta değiştirmiştir. Doğal kaynakları faydalanmak ve doğal ihtiyaçlar yerine yapay istekleri tatmin etmek için tüketim malına dönüştürmekle, uzun zamandır istikrarını koruyan eko sistemlerin, artık biyolojik çeşitliliği devam ettiremeyecekleri seviyeye gelene kadar temelini sarstık. Bunu yaparak da altıncı büyük, ve dünya tarihindeki ilk sadece bir türün (zeki olduğu iddiasındaki) sebep olduğu soy tükenmesini başlatmış olduk. Gaia’nın yer altına gömdüğü karbonu atmosfere salarak, dünyanın iklimini, eski haline gelmesi milyonlarca yıl sürecek şekilde, kesinlikle daha sıcak bir seviyeye çıkarttık. Daha önce soy tükenmesi “düzensizliklerinden” yola çıkacak olursak, Gaia’nın bizim hızlandırılmış entropi üretimimizi, her yere yayılmış kirliliği ve biyolojik çeşitlilikte emsali görülmemiş bir azalmayı düzeltmesi 20 -50 milyon yıl kadar sürecektir.Bu, zeki ve olgun türlerin yapacağı bir iş değil. Bu, bir çocuk ya da ergenin bencil, kendi egosunu tatmin etmeye yönelik olarak yapacağı bir harekettir. Yani, zirai devrimle komşu olan ve sınai devrimle üstel olarak azgınlaşan bir baskı kaynağı, türlerin daha ilkel organizasyon ve davranış biçimine doğru gerilemesine sebep olmuştur. Bu gerilemeyi durdurmayı ve tersine çevirmeyi zorlaştıran şeyse, bütün küstahlığımız ve kibirimizle, buna gelişim adını verip daha olgun Homo Sapien kültürlerine “ilkel” ve “vahşi” dememizdir.—-NOT1: Bu çeviriyi yapmak için harcadığım zamandan da anlaşılacağı üzere, yazarın fikirlerine genel olarak katılsam da, bunların birebir benim fikirlerimi yansıttığı iddia edilemez. Burada yazılanlar öncelikle yazarı bağlar.NOT2: Bu makalede anılan bilim dallarına hakim olmadığım için bazı terimlerin çevirisinde hata yapmış olabilirim. Benden daha bilgili arkadaşlar düzeltirse memnun olurum.NOT3: Linkler bana aittir. Çeviriyi yaparken konuyu daha iyi anlamak için okuduğum başka yazıları, belki meraklısı çıkar diye paylaşmak istedim.