Yalnız doğuyoruz, yalnız yaşıyoruz, yalnız ölüyoruz. heh..Hayatımız boyunca birileriyle birşeyler paylaşıyoruz sanıyoruz.

Acılarımız bizim, mutluluklarımız bizim, nefretimiz yine bizim. Birlikte gülüyoruz, birlikte ağlıyoruz ama gözlerimizi kapadığımızda sadece bizim dişimiz ağrımaya devam ediyor ya da sadece bizim kalbimiz heyecanıyla doluyor bir sonraki günün.

Gerçekten paylaşıyor muyuz ? Buna emin miyiz ?

Öğretilmiş paylaşımı yaşıyor olabilir miyiz…

Bir gün batımının,yüksek tepelerin ve ay ışığının, belki de istanbul boğazının kaybolmakta olan güzelliğini bir ekmek parçasını paylaşır gibi paylaşabilir miyiz…

Şuradaki ayın güzelliğine bak demek yeterli mi bunun için.Kırılmış kolumuzun ağrısını geçirir mi elimizi tutan şefkatli eller,hisseder mi onlar da, paylaşır mı sancılarımızı.

O kadar gelişmiş ki duyularımız,o kadar basitleşmis ki iletişimimiz.yalnızız…

Sadece gördüklerimizi konuşur,konuştuklarımızı duyar,dokunduğumuzu hisseder olmuşuz. beynimizi tek tuş otomatına almışız, one touch easy modeli…neye ne tepki vereceğimiz çoktan ayarlanmış, hazır-pişmiş-cafcaflı kutularda satılan yemekler gibi. Düşünmek yok, irdelemek yok. Paketlenmiş servise hazır hale gelmiş eylemler.

Genellenmişiz.Detaylar yok olmuş.

Farkına bile varamadan yapayalnız bir ,çok hücreli organizma , olmuşuz.

Bağımlıyız.Alışkanlıklarımıza,

eşyalarımıza,arkadaşlarımıza,

sevgilimize bağımlıyız. Özgürlüklerimizi vermiş, başkalarınıkini almışız.

Keşke paylaşabilseydik,duyularımız sadece koltuk değneklerimiz,zekamız onların kontrol merkezi olabilseydi.

Çünkü zekamız iki sessizliğin arasında konuşulmayanları duyabilir,iki satırın arasında yazılmayanları okuyabilirdi.

O zaman gerçekten paylaşır,hisseder ve korkularımızdan kurtulurduk. Kaybetme korkusu olmazdı, o zaman bağımlı olamazdık. Çünkü bilirdik kaybetmeyeceğimizi….