Kasım’ın ilk haftası, ofisimde oturmaktayım. Odama gelen zarflar içerisinde bir tanesinin alıcı hanesine tanıdık bir el yazısıyla yazılmış olan ismimin dikkatimi celbetmesiyle birlikte, iş ile ilgili diğer mektupları derhal bir kenara fırlatarak alelacele zarfı açıyorum.

Gönderen tabi ki Ece, 1 yıldır ayrı olduğumuz, ondan önceki 4 yılı fırtınalı biçimde bir arada geçirdiğimiz şahsiyetin ta kendisi. Kuzeninin dünya evine girmesi vesilesiyle bulunduğu yeni dünyanın merkezinden, New York City’den gönderiyor bana zarfı, içinden kart mı, fotoğraflar mı yoksa Kızılderililer, Zenciler içeren bir anı mektubu mu çıkacak heyecanı içersindeyim. Şu turuncu kağıdı buluyorum zarfın içinde. Heyecanla okuyorum ama pek bir anlam veremiyorum. Tamam Halloween başlı başına komik bir durum, çocuklara bayram şekeri vermek isteyenler dilekçeyle başvursun tutumu durumu daha da komikleştiriyor, kabul. Ama zarfın içinde başka hiçbir şey olmaması ne anlama gelebilir ki? Ters çevirip sallıyorum, zarfın benden önce posta görevlileri tarafından açılmış olup olmadığını, içinden bana gönderilen 1,000 dolar tutarındaki muhtemel banknotların alınıp alınmadığını kontrol ediyorum, ancak zarf taptaze. Hayretler içerisinde kalıyor, Ece’nin bana turuncu bir kağıda yazdığı mektubu evde unutup zarfın içine masanın üzerinde durmakta olan bir başka turuncu kağıdı koyduğu sonucuna varıyor, konuyu kapatıyorum. Ya da kapattığımı sanıyorum, zira her geçen gün merakım büyüyor. Komik yazılar, komik durumlar hepimizin başına gelir, ama bunları biriktirir, kıtalararası tarifeye girmeden de aktarabiliriz sevdiklerimize.

Dün Ece’nin yurda döndüğünü fark edip derhal kendisini arıyorum. Akli dengesinin yerinde olup olmadığını sual ediyorum ilk etapta doğal olarak. Aldığım yanıt hayli ilginç: Yoksa anlamadın mı? Neyi anlamadım mı Ece? Bunda anlaşılıcak ne var alla’sen?

Ece ile müzikal olarak çok iyi anlaşırız Allah için. Abisinin tesiriyle 80’lerin müziğine hapsolmuş, iflah olmaz bir Depeche Mode – Alphaville ve ekürileri insanıdır Ece, bense rocktan, cazdan haz ederim. Ortak dinleyebildiğimiz ve ikimizin de en sevdiği müzisyenler arasında yer alan tek isim vardır: Black. Evet evet, şu Wonderful Life Black. Şimdilerde bir bakkal dükkanı açmış ya da Katmandu’ya taşınmış olduğunu sandığım ancak benden habersiz gerçek ismi olan Colin Vearncombe‘a dönerek işleri küçülttüğünü anladığım Black, yaptığı ilk 4 albümle ikimizin de gönlünü ziyadesiyle fethetmiş ve aramızda bir müzikal link kurmamıza vesile olmuştur sağ olsun.

Ece biraz da sarsaktır. Bütün Black CD’lerini bindiği bir takside unutacak kadar sarsak olabilir kimi zaman. E bu da benim için doğum günleri gibi zamanlarda can simidi olabilir. Misal 2 yıl önceki doğumgünü için şu güzel İngiliz CD sitesinden kendisine Wonderful Life CD’si ve bir Black single’ının Picture Disc’ini getirtmiştim. Picture Disc nedir acaba diye merak eden genç okurlarıma da izah etmek isterim durumu: Picture Disc bildiğimiz 33’lük plağın üzerine fotoğraf basılmış halidir. Tabi CD’lerdekinden daha kaliteli bir baskıdır bu, hoş bir görüntü oluşturmak, ya da albümün kapağının direkt plak üzerinde yer alması kolaylığı dışında bir fonksiyonellik eklemez bildiğimiz plağa.

Geçtiğimiz Londra seyahatimde de ne kadar zamandır arayıp da bulamadığım Comedy albümünü de bulma şerefine eriştim, ve hemen Ece’ye gönderdim. Çok mutlu etmiştim onu. Ne güzel albümdür o. Whatever people say you are isimli şarkıyı bilenler var mıdır acaba aranızda?

I never courted suffering, never valued pain

I’m not cruel, or a fool, just not used to it

And now our fingers stay where once they hurried past

We’ve the time and the place, let’s get used to it

I’ll never feel lonely, I don’t want to

I’ll never stay hungry, I don’t care to

You are what people say you are,

Whatever people say you are, how can you stay happy?

You always made me feel, like I just received

An invite to last week’s Halloween

Allah iyiliğini versin Ece diyorum, acil şifalar diliyorum. Ne iyi etmişiz ayrılmakla canımın içi.