güneş boğazından ikiye parçalanmış bu şehrin üzerinde batarken, soğuktan bir kuş daha öldü…yine görmedim gün batımını bugün. oysa o kadar da severim ki bu hafif esintide çırpınan güneşin, dalgalarca yavaş yavaş yutulmasını izlemeyi… hele ki çay varsa yanımda; bir de hoş sohbet bir dost..daha ne olsun!sağlık olsun, şükürler olsun, aşkolsun…yine görmedim gün batımını bugün. geceler benim, ben gecelerin. gündüz “başkasının hesabına” çalışıp başkasının hesabına yaşıyorum yıllardır. ne koyarsan koy adını, en insaflıca “rezillik” bunun adı.sıkılıyorum bazen istanbul’dan… sonra taksim’dan karaköye yürüyorum, ordan eminönüne, ordan unkapanına, ordan fatihe… sonra deniz kenarında bir çay içiyorum. içim dışım istanbul oluyor. nefret etmeyeyim diye kendinden, ben oluyor istanbul. küfretsem bana dokunuyor; sitem etsem yalnız ben duyuyorum. boğazından ikiye parçalanıyor kent… köprüler, kent ölmesin diye yapışıyor iki yakasına…nafile: köprünün altından akıyor istanbul’un canı… kâh usuldan, kâh coşkulu…gece oluyor kentte… güneş küsüyor bize.yine…