Babam Süleyman Efendi berber idi. Zanaatı ondan kaptım. Dar günümde karnımı tok tutacak azığımı sağlayan zanaatı öğrettiğinden, Allah kendisinden razı olsun. Usturayı incelik ve itina ile kullanırdı. Saç, sakal, bıyık, tüy, kıl dinlemez, bunların hepsine çeki/düzen verir, fazlasını burçak tarlasında tırpan misali biçer, sağ koymazdı. Bu meyanda budanan kıl hemi daha gür çıkar, hemi güzelleşirdi. Rengi koyulaşır, yılların remzi olan aklarından arınır, insanın cemali pür-i pak olurdu. Has erkeğin güzelliğine, süsüne ustamın katkısı mühimdir.Dükkana gitmeyi pek severdim. Çocukluğumun en renkli hatıraları, çarşıdaki dükkanda geçen çocukluk yıllarıma dairdir. Esnafın yaşıtım olan çoluk, çocuğu ile küçük yaşta başlayan dostluğum geçen yıllar sayesinde besili bir öküz gibi büyüdü, gelişti. Ben de her daim sütün içmeye itina ettim. Bugün bünyemin o öküz gibi güçlü olması, küçük yaşta aldığım kalsiyum, vitamin, ıvır zıvır şu buna dayanır. Şişman kasabın sinirli küfürbaz, bakkalın kurnaz hınzır, manavın sakin terbiyeli evlatları, şahsiyetimin çok pahalı bir İsviçre saatinin çarkları misali tıkır tıkır ve kusursuz işleyen parçalarını meydana getirdiler. Yaramaz, hınzır, kavgacı, gözünü budaktan sakınmayan haytalar ile geçirdiğim günlerin tadı hala taze kadayıf gibi damağımdadır.Pek kuvvetli dostluk bağları sayesinde, her gün dükkana gitme tutkusu ile erkenden kalkar, babam ile elimde sefer tası yola çıkardım. Elim ustura tutmaya başlayınca, babamın üstüme incelikle eğilmesi sayesinde insanın en büyük zırhı olan derisine yek çizik atmadan suratından kurtulmak istediği tüm tüyü/kılı kökünden hal etmeyi öğrendim. Parmaklarımın arasında tuttuğum ustura yardımı ile girdiğim nice savaştan, güneşin günlük seyahatinden uzun sürmeyecek zaferlerle çıktım. Bileğimdeki yılankavi kıvraklığın farkına varan babam, usturanın sırrını vermek kararı aldığında on dört yaşında idim.Meğer usturanın en büyük mahareti kılla, tüyle gündelik savaş vermekten ziyade, türlü hastalığı kan akıtmak yolu ile iyi etmek imiş. Bu mucizenin gerçekleştiğini ilk gördüğüm andan itibaren kutlu zaanata hayran kaldım, muvaffak şekilde temsil etmek için elimden geleni ardıma koymadım. Üstünde zanaatımı tatbik etme fırsatı yakaladığım türlü irin dolu yara sayesinde sıhhat verme becerimi geliştirdim, berberlikten ziyade bunun üzerine eğildim.Kan akıtmak türlü derde çaredir. Adem oğlu yek diğerinin kanını akıtarak bir çok defa sıkıntısının üstünden gelmiştir. Daha önce bahsini açtığım üzere, Habil ile Kabil’in öyküsünden başlamak üzere, insan kardeşinin kanını akıtmaktan imtina etmeden derdinin hal çaresini bulmak çabasını ortaya koymuştur. Buna mecburdur. Kimi zaman nefsini müdafaa etmek, kimi zaman eldekinden fazlasına sahip olmak ülküsünü güderek usturasını/bıçağını/kılıcını kullanıp yaradaki cerahati akıtmış, hastalık ile olan mücadelesinde karşı tarafa/kendine üstünlük sağlamıştır. Ancak Allah rızası için insan kanı akıtmak yetmez, kıvırcık tüylü kuzuyu da Besmele ile şah damarından kesmek lazım gelir.Yaranın biriktirdiği cerahat ile mücadele etmek için kullanılacak olan usturanın en tehlikelisi aynı zamanda en tesirlisi olan insan aklıdır. Usturanın makbulü ise ancak ve ancak çelikten mütevellit olanıdır. İş bu ustura yaraya çalınmadan önce, biley taşına bir kılı ortadan ikiye bölecek kadar keskin hale getirilmek maksadı ile iyice sürtülmelidir. Kılı yaracak kadar keskin hale getirme işi ise zanaatın en önemli cüzlerinden biridir ki; büyük el mahareti ve pür dikkat gerektirir. Usta berber, yek bıçağı keskinleştirme gayesi ile tüketmeden önce sayılamayacak kadar çok yaraya müdahale edebilirken, bu işin acemisi, bilek yerine kol kuvvetiyle kesmek sureti ile bıçağı bastırır, tez zamanda keskin tarafını kör eder, tekrar bileyi, tekrar köreltme kısır döngüsü içinde usturasının çeliğini tüketir, sıhhat verme amacına çok bıçak kurban eder. Neticesi pahalıya mal olur. İşte işin dilemması burda ortaya çıkar ki; usturayı yaraya çalmak maksadı ile iyice keskinleştirmek için yapılan bileyi işi, bıçağın kendisini inceden tüketerek mümkün olur. Bu yüzden bilek mahareti ile kullanılan usturayı kısa zamanda köreltmeyen berber/cerrah, sıhhat verme işini en iktisatlı yapandır. Üstünde titizlikle düşünülmelidir.Yaranın/meselenin çok derin yada yüzeyden incelikle kesilmesi işlemi, hastalığın derinliği veyahut önemi ile ilgilidir. Öncelikle tetkik gerektirir ki, bakan gözün tecrübesini öne çıkartır. Derin yaraya müdahale pek meşakkatli bir iştir. Daha önce işaret ettiğim üzere, kemiğe dokunduğu için çok defa körelme ihtimali olan usturanın, tekrar tekrar bileylenerek tükenme, yarayı iyileştiremeden heder olup gitme ihtimali kuvvet kazanır. Bu ihtimal mühim bir tehlike teşkil ettiğinden üzerinde titizlikle durulmalı, hasta ancak usta bir cerrahın ehil ellerine teslim edilmelidir. Acemi berberin, yarayı iyi etmek maksadı ile attığı kesikler neticesinde, cerahatten önce kanı döküp tüketerek insanı canından etme ihtimali hastayı sevenlerin gönüllerine korku salmalıdır. Bu yüzden, cerrahın ucuzundan ziyade, paraya kıyarak ustası tutulmalı, insan hayatının değerinin muhasebesi katiyetle yapılmamalıdır.Mesleğin sırrı, dille aktarma yolu ile verilemeyeceğinden küçük çocukların işbu yazıyı okuyarak, az bilmesi mesnedinin verdiği cesaret ile türlü hastaya müdahale etmeye kalkması korkusu, cerrahın mesleğini anlatma işini daha ileri götürmesine engel olmakta, gönlünde bir sınır teşkil ederek tecrübesini tevcih etmesinin önünü kesmektedir. Zira az bilenin cesaretinden sakınılması gerektiği bir çok muhterem meslek mensubu usta tarafından defalarca dile getirilmiştir. Hayat kurtaran cerrahlık mesleği, yıllarca emek harcamadan, ter/kan dökmeden, icra ederken hastayı sehven hakkın rahmetine kavuşturma korkusundan ülser olma tehlikesi hissedilmeden takılacak altın bilezik değildir. Her kendini hevesle öne atan tarafından tatbik edilemez. Mümkün değildir. Daha önce de belirttiğim üzere ehliyet ve ihtisas gerektirir. Allah hepimizi diğerinden sakınsın. Usta cerrah hayat kurtarır. Kan akıtmak marifeti ile cana can, kana kan katar. Ömür zincirinin halkalarına Midyat işi telkariden halkalar ekler. Böyle biline.