El bebek gül bebek geceleri uyumadan büyütülmüş bebek ölür.Odaya girer anne kokusu hala durur. Köşede çıngırağı, beşikte kırışmış çarşafları, balkonda çamaşır ipinde asılı tulumları, banyoda yıkanmayı bekleyen çamaşırları…Bir daha hiç gülmeyecektir çıkarılan garip seslere ya da ağlamayacaktır insanı çileden çıkarırcasına. Öleceğini sanır anne, artık yaşayamayacaktır. Mümkün değildir. Bu acıya nasıl katlanacaktır? Ölmek ister bebeğiyle…Cenaze namazını kılmaya hazırlanan baba ağlar. Yaşlı kırışık yüzünden süzülen damlalar beyaz sakallarına damlar. Onun oğlu olamaz bu taşın üzerinde yatan. Onun oğlu eline kına yakılıp askere gönderilmiştir. Onun oğlu daha bir kaç gün önce arayıp oraların ne kadar sıcak olduğunu anlatmıştır. Ölmek ister oğluyla…Ne bebeğini kaybeden anne ölür ne de oğlunu elleriyle toprağa gömen baba. Ne sevgilisini yitirmi günlerce ağlayan zayıflayan genç kız ölür ne evleneceği kızı bir arabanın altında kanlar içinde yatar halde gören genç adam.Unuturuz. Yavaş yavaş.Sindire sindire.Ağlayarak, üzülerek,yemek yemeden…Unuturuz ki unutmak olmasaydı yaşayamazdı insan. Unutmadan hayat katlanılamaz kadar acıtırdı. Unuturuz budur bizi hayvandan ayıran….