Bu ilk makalemde üniversite okumak için memleketinden uzakta kalan üniversite öğrencilerinin yaşadığı maddi sıkıntıları dile getirmek istiyorum. Ülkemizde her ailenin yaşam şartları farklılık taşımakta, kişi başına düşen gelirin değişkenliği gerçeğini kabul etsek de ben daha çok orta gelire sahip memur, işçi ya da emekli bir babanın birkaç çocuğunu şehir dışında okumaya göndermesiyle verdiği geçim savaşına vurgu yapmak istiyorum.Bir üniversite öğrencisi şayet devletten karşılıksız burs alamıyorsa genellikle öğrenim kredisi almaktadır. Bununla birlikte aynı şekilde harç kredisi de almaktadır. Bunların elbette ki onun küçük bütçesi için önemi tartışılmaz, ama hele de kendisi gibi öğrenci kardeşlerinin de bulunduğunu varsayarsak ailesi için oluşturacağı külfeti, öğrenim masrafları maliyeti, okuduğu şehirdeki geçim şartlarına, şehrin büyüklüğüne göre oldukça yüksek bir meblağ olmakta.Böyle orta kesime dahil bir ailenin çocuğu olan üniversite öğrencileri onlar için makul ek işlerle bütçelerini denkleştirmeye çalışmaktadır. Birinci sınıfta masraflarını gelirleriyle denkleştirebilseler de ikinci sınıftan itibaren bir üniversite öğrencisi olarak ve haklı olarak ekstra masraflarının ortaya çıkmasıyla kendileri için mevcut ek iş imkanlarını araştırmaya koyulmaktadırlar. İşte bu andan itibaren para kazanma ve hayatını idare ettirme savaşının bilfiil içinde bulunurlar. Üniversite öğrencileri için iş imkanları part time olarak dönemsel stand elemanları, anketörlük, tanıtım elemanı gibi pozisyonlarla büyük şehirlerdeki büyük şirketlerin geçici eleman istihdamına dayalı olmaktadır. Okul masraflarına ek olarak kendini geliştirmeye ve örneğin İngilizce kursu ya da başka mesleğe yönelik kurslara devam etme zorunluluğu içerisindeki üniversite öğrencileri bu iş imkanlarına yönelerek bütçelerini finanse edebildikleri oranda rahat ederler. Ancak özellikle son sınıf öğrencilerinin masraflarının artması ve vakitlerinin kısıtlı olması neticesinde tam zamanlı satış eleman, office boy gibi mağaza ve perakende sektörlerinde iş imkanlarına yönelemezler. Bu pozisyonlar daha çok okulu uzatan öğrenciler için söz konusu olur. Boş vakitlerinin daha çok olması ve öğrencilere yönelik dağıtılan kredi kartlarının borçlarını ödeyebilmek için.Şirketler açısından da üniversite öğrencisi olmak bir dezavantajdır. Üniversite yıllarında geçim sıkıntısıyla biraz erken tanışmış öğrenciler hızlı bir geçici iş bulma yarışına girerler. Elbette ki bu durumdan şirketler haberdardır ve iş başvurularında sürekli çalışacak eleman arayan şirket yetkililerince girdiğiniz mülakatlarda başvurunuz hemen reddedilir. Zira vasıfsınızdır ve ikinci bir dezavantajınız mülakat tecrübenizin olmayışıdır. Bir şekilde üniversite öğrencisi olduğunuz anlaşılır ve satış elemanı, hatta office boy için bile yeterli görülmezsiniz. Böyle durumlarda mülakatlarda sık sık karşılaşılan sorulardan biri de devamlı çalışabilecek misiniz, sorusudur. Buradaki en ufak jest mimik hareketi insan kaynakları yetkilisinin gözünden kaçmaz. Elenme nedeni olur.Bazı şirketler işsizlik seviyesinin yüksekliğinden ötürü alt pozisyonlar için bile mülakat aşamasından önce yazılı bir sınav yaparlar. Burada başarılı olarak ümitlenseniz bile esas olan mülakattaki performansınızdır.Sonuç olarak maddi sıkıntı içerisindeki üniversite öğrencileri kredi kartı gibi ekstra borçların da devreye girmesiyle iş aramaya başlar, ancak arandığı gibi bir iş değil de ne iş olursa yaparım hesabına kadar genişleyen yelpaze içinde bulunulan dezavantajların önemi büyüktür. Bu noktada etkili bir CV ve yazılı sınav performansınız başarı göstergesi olmamakta, iş tam anlamıyla mülakatta bitmektedir. Üniversite öğrencilerinin bu zorluklarla mücadele ederken, okulu uzatmaları kaçınılmaz hale gelmektedir. Bu nedenle daha çok part time işlerde çalışan öğrenciler, meslekleriyle alakasız işlerde geçim sıkıntısı savaşı vermektedir.