“Hava soğuktu, ayaz insanın içine işliyordu. ‘Kırılmasın diye durur kalbim, usul usul bedeni aşar aşk…’ diye bir şarkı dilimde koşar adım yürüyordum. Rüzgar, yağmur, aklım hepsi bir taraftan üstüme geliyordu. Eve varmam istenmiyordu sanki. Hızlandım. Bu yürüyüş bitecek, bu hastalık geçecek ve ben evime dilimdeki şarkı eşliğinde varacaktım. Kalbim durmayacak, soğuk bitecek, gençliğim yanıma kar kalacaktı. Koca koca adımlarla hızlandım. Kocaman bir ağacın altından geçerken, yeşil yapraklarından zümrüt gibi su damlaları düşerken üstüme durdum. Nefes alabiliyordum hala. Gülümsedim. Meftun olduğum şehrin bütün ışıkları içimdeydi, sesler duydum uğultulu:Düştü başım/ Kalbim saldırdı bacaklarıma/ Nabzım gidecekken tuttu bileklerinden/ Bitti gözlerim/ Düştü ellerim/ Haykırdı suya, toprağa, havaya, taşa/ Büyü yapan cadı gibi kaynattı kazanını, tektek aldı içine herbir şeyimi/ Atladı kalbim toprağa/ Eşeledi ellerimle, tuttu aklımla, düzeltti ayaklarımla/ Döndü dünya, döndü gün, geldi gece/ Bitti derken başladı hayat, kaldığı yerden kan ter içinde/ Var daha yaşanacak zor yada kolay/ Gitmek yok, heba olmak yok, toprak olmak yok daha/ Döndü dünya, döndü gün/ Kalbim kabattı açılan mezarı ellerimle/ Durdum, düşündüm/ Gitmek yok daha anladım.