2013 yılının soğuk bir kış gününde Kongo’nun kenar mahallelerinin birinde dünyaya gelmişim. Ailem kıt kanaat geçinen ancak mahallenin karpuz ithal eden tek ailesiymiş. İlk, orta ve lise tahsilimi devlet güzel sanatlar akademiyasında tamamladıktan sonra üniversite sınavlarına hazırlanmaya başladım, Durban’daki özel bir dersaneye kayıt oldum. Yol parasından tasarruf yapabilmek için hergün dersaneye yürüyerek gidip geliyor ve teneffüslerde de kantinde sosisli sandaviç satarak kantinciden bahşiş alıyordum. Tatil günlerinde de boş durmayıp, Tropsolida’nın kızına bakan ingiliz mürebbiyenin çantasını taşıyor, evleri dolaşıp tüpgaz ocaklarını yakıyor bahşiş alıyordum. Boş vakitlerimde kitap okuyor, sinemaya ve tiyatroya gidiyordum. Sınavı kazanıp üniversiteye girdiğimi bahçedeki mango ağacına konan güvercinin gazasında taşıdığı mektubu, kapının yanındaki camızların su içtiği yalağa düşürmesiyle öğrendim. Londra denen uzak ülkedeki Yutah üniversitesi uçak mühendisliği bölümünü kazanmıştım. Fekat buraya gidecek param yoktu, ailem herşeyini satıp beni okutmaya karar vermişlerdi ama ben bunu istemiyor kendim başarmak istiyordum. Sonunda 8 hafta emek vererek soğan zarlarını laser ile yapıştırarak kanatlar yaptım, sirocco’yu beklemeye koyuldum. Tam zamanında gelen sirocco ile havalanıp akdeniz üzerinden aşarak londra JFK havaalanına indim. Etraf çok kalabalıktı, bir tabelada yazan ismimi gördüm. beni mi arıyorsun dedim, nerden bileyim dedi. O zaman beni arıyorsun dedim. beni aldı klimalı bir traktör yola koyulduk, traktörün ses düzeni çok iyiydi, güzel bir balad çalıyordu. Bir süre sonra Mısırçarşısı’ndaki Hüsref Lokantasına geldiğimizi gördüm. Beraberce kuru fasülya pilav yedik, üstüne şerbet içtik. Hava çok sıcaktı, terlemiştim. istersen denize girelim dedi. Olur dedim. Plaj çok kalabalıktı. Burası çok meşhur bir plajmış, etraf ünlü insanlarla doluydu. Bir ara Nik Nolt’u görür gibi oldum ama sonradan kayboldu. Plajdan dönerken, caddenin ortasında rakı masası kurmuş iki kişiyi demlenirken gördüm, çok şaşırdım. Etrafta çalan kornalara aldırmadan rakılarını içiyorlardı, kornalar durmadan çalıyordu adamlar bana mısın demiyordu. Omuzuma birinin vurduğunu beni salladığını hissediyor ama arkama bakamıyordum. Sonra kornalar durdu, bu sefer bi kadın sesi duydum, kalk len artık saat altıbuçuk diyordu.