Yılbaşından 1 hafta önce çok sevdiğim arkadaşım Vivi ağaç süsleme partisi yaptığını söyledi, O ne yahu?dedim, geçen yılda çağırdım ya seni dedi, yılbaşı ağacımı süsleyeceğiz, renkli kurabiyeler yapıp, sohbet edeceğiz dedi, ooo dedim senin bir sürü tanımadığım arkadaşın olacak bilirsin rahat edemem, olur mu dedi, senin tanıdıklarında var hadii, kapatma kendini eve, gel.. Peki dedim, ama çok geç saatlere kadar kalamam, tamam dedi zaten akşamüstü beş gibi gelecek herkes.. Kırmızı birşey giymeyi unutma dedi, bir fular, kazak neyse işte kırmızı olsun üstünde.. Allam yarabbicim dedim, nasıl adetler çıkartıyor bunlar..Pazar günü elimde bir şişe ucuzundan şarap ile ev partisine arzı endam ettim.. Ben gittiğimde herkes masanın başında ellerinde renkli hamurlar yaratıcılıklarını göstermeye uğraşıyor, kurabiye yapıyorlardı. Gerçekten de eski birkaç dost görmek iyi oldu.Ve bir iki de daha önce tanışıp merhabalaştığım insanlar işte..Beril elinde bir şişe ile yanıma geldi, boşalan bardağıma bak bu kavun şarabı seveceksin diye teklifsizce boşaltıverdi, dur dedim ne yapıyorsun, zaten sarhoş olmaya meyilliyimm , bişi olmaz yahuuu dedi… Gerçekten çok sevdim bu kavun şarabını..Nihayet kendime oturacak bir yer bulmuştum, bu çizmeleri giymeseydim diye düşünürken daha önce yine böyle ortamlarda üç beş lafladığım adam yanıma oturdu. Nasılsın dedi, iyiyim dedim. Duydum dedi, bu aralar bunu çok duyuyordum, sanki o konudan bahsetmeden duydum demek yeterliydi, rahatsız edici bir sözcük gibi söylemekten kaçınıyorlardı. Evet dedim, hayat devam ediyor dedi, gülümsedim hııı ediyor dedim.. Daha iyi olacak biliyorsun dimi dedi, hem sen çok güçlü bir kadınsın biliyorum.. Nerden biliyorsun diyecektim, demedim.. Sen beni süslü püslü bu partilerde görüyorsun, evde salya sümük ağlayıp sızlarken, işten omuzları düşmüş bir şekilde eve giderken merdivenleri tırmanmaya çalışırken görmüyorsun.. Çok uzamıştı sessizlik birşey söyleme gereği duydum.. İyiyim yaa dedim, hergün daha iyi oluyorum, hayat beni yorsada.. Hayat yorsun bırak dedi, sen hayata ihanet etmede..Anlamadım, dedim, hayata nasıl ihanet edilir, hayatı yaşarken insanların ihanetine uğrarsın dedim..Bak dedi anlatayım ister misin? Tabi anlat dinliyorum dedim..Kapat gözlerini dedi.. Peki dedim.. Kendini dedi bir trende hayal et, aaaa dedim bende tam bir tren yolculuğu düşünüyordum, şaşkınlığıma o da şaşırdı.. Tamam dedim trendeyim, uçsuz bucaksız ovalar, karlı dağlar arasında gidiyorsun, için o kadar hoş oluyor ki bu manzara karşısında, sonra birden yeşilliklerin arasından bir gelincik görüyorsun, gönlün ona akıyor, gitmek yanına, onu koklamak, bir ömür onun güzelliğine hapsolmak istiyorsun.. Dur durr dedim ben her bahar deli gibi otoban kenarlarında gelincik ararım.. Yahu sen falcı mısın?Gülümsedi… Şimdi dedi durdur treni… Neden ? dedim.. Gelinciğin yanına gideceksin, çünkü onu istiyorsun. Hayır gidemem dedim, diğer yolcular ne olacak? Bırak herşeyi herkesi gelinciği istiyorsun.. Gülümsedim, gelincikle aşkımız bir bahar bile sürmeyecekken buna değer mi? İşte dedi hayata ihanet ediyorsun.. Durdum düşündümm, ben treni durduran olmak istemiyorum dedim, o tarladaki gelincik olmak istiyorum..Uzun uzun gözlerime baktı, yüzüme düşen saç tutamına uzattı elini, sanki değerli bir mücevhermiş gibi kulağımın arkasına yerleştirirken, peki dedii, sen benim….Sözünü bitirmesine fırsat vermedim, aaa saat kaç olmuş, ben gidiyorum dedim. Trene geç kalmış bir yolcu gibi telaşla koşarak ordan ayrıldım…