Rüzgara kapılmış gidiyorum ben…Mümkün mü? 2 yanımı da alıp gitmem… O kadar soyut olabilir miyim?Hayal ederken bile şu an yaptığım gibi onu gerçeğe dönüştürme çabam, herşeyin illa bir gerçekliğe kavuşması gerektiğini vurgulamıyor mu zaten? Hayallerimin amacı gerçeğe ulaşmaksa;ya da her hayalin sonu gerçekse, güzel olan hayal değil de sonsuzluk,sınırsızlık olsa gerek. Sonu yok çünkü hayal kurmanın. Özgürlük güzel olan yani.Özgürce düşün ve özgürce sınır koyma işte. Nereye istersen oraya git,anında, yanına iki kanat almayla biter iş. Ve bir gün gerçekten de git. Ve bir sonraki gerçeğe devret bir sonraki hayalini… Güzel olan gerçek mi yani bir de şimdi? Yani,güzel olan özgürce bir gerçek olsa gerek.Özgür gerçek.Sapına kadar gerçek işte en baba hayalden çıkma.Ve asi,başıbozuk,akışkan,çook çok özgür gerçekler…Ne güzel…O kadar çok acı gerçek varken…Ve nerdeyse çoğu öyleyken…Özgürleştirmek onları…Bi düşünelim… Özgür acı ve aynı zamanda gerçek… Belki istenilerek çekilen bir acı.Ötenazi yanlısı bir hükümetin onayladığı bir gerçek;en gerçek ölüm. Belki de acının da sınır tanımayarak en özgürce yaşandığı bir yer.Bir dağın en tepesi,eksi bilmem kaç derece soğukta,kollar iki yana açık,hücrelerde soğuk…Acıyor her tarafım ama hiç bu kadar özgür olmamıştım. Ya da boğaz köprüsünden kendimi bıraktığımda ,hiç bu kadar hissedemediğim rüzgar ve sonunda çakıldığım özgür sulardaki özgürlüğümün getirdiği acı.Özgürsem,acı çekerim,özgürsem ölebilirim.En güzel ölüm özgürce yokoluştur,ama gene de en güzel özgürlük yaşamaya çalışmaktır. Özgür olmadığın bir yerlerden,henüz yaşıyorken,olabileceğin bir yerlere gitmeye çalışmak.Önce hayal,sonra acı süreç,sonra gerçek ama en güzeli…Her acıda mücadele vardır,ilersi vardır,umut,hayal vs…Bazen çok farklı ve sefil bir hayatın tam içinde olmak,biryerlerin sızlayıvermesi,ellerinin tutmaz,kulaklarının duymaz olması,başının ezilmesi ve tüm hepsinin kalpte yarattığı sancı…Sorgulamalar…Nasıl bu kadar karmaşık yazmayı becerebiliyorum? Ne kadar yaşadım,ne kadar biriktirdim henüz?Yaşı yok mu? İçerdeyken hep,daha mı net dışarsı? Tıpkı uzaktan daha çok severken ya da daha çok acı çekerkenki gibi. Dışsallık güzel,ama konunun içine girmek,girebilmek de önemli. Tayyip dyecektim,Deniz,Kemal falan…Hani nerde hepsi? Bilinçaltım gerek mi duymadı? Ya da hazır niyet im yokken dünyayı ve birşeyleri değiştirmeye,küçük çaplı dünyamda,kimsesiz çocukların hayatlarından ibaretse değiştirmek istediklerim,fazla mı konuşulmayası,yazılınmayası geliyor tüm herkesin bildiği isimler? Bilinmeyenler mi çekiyor ilgimi?Köyün taa anasının dibindeki minik Ayşe’ler,Memet’ler ya da gene bir yerlerde kıvranan kimsenin bilmediği birileri mi asıl önemli olan? Evet! Milyonların konuştuğu ve yorum yaptığı isimleri ağzıma alınca zaten değişecek bir şey olmuyorsa, ve kim konuşursa konuşsun olmuyorsa… Değişik birşeyler yapma vaktidir.Bilinmeyene doğru açılımlar en güzeli…Tek 1 hayatım,tek 1 anım var sadece.Hayat tek 1 andan ibaretmiş. O anı bulmadım henüz.Adresim ise yok,bu da en güzeli. Bilinmeyenlerde biryerlerde o anımı aramaya çıktım…Bana verilen hayatı,bu fırsatı herkesin bildikleriyle değil kimsenin bilmedikleriyle harcayacağım…Tek ben bileceğim.Bilicem… Bilicem mi? Yoksa bu,diğerlerinin aksine gerçeği kaybetmiş bir hayal mi?Karamsarlığım gelip geçici mi,dünyamın en gerçeği mi?