Ölüme doğar insan,ölmek için yaşar…Bazen ölüyor gibi yaşar…Ölümün soğuk nefesini hissederek kendini yoğururak,yorarak yaşar…Telaşlıdır,hep daha hızlı koşar.Koşar da nereye koşar? Koşarak yaşar…An gelir ensesindeki soğuk nefes susar…Bir taş dikerler başına,toprağa sararken,vedalaşmalar…Yazarlar adını bir taşa,musalla da bir başkası…Şehit mi,gazi mi yoksa kimliği belirsiz mi?…Başındaki taşa bak anla,ne zaman geldi ve gitti…Ardında dua edeni var mı bilinmez?…Duası kesilene hiç bir şey denilmez…Senin de mezar taşına yazarlar bir kelam…Taşına da bakarlar kim bu,kaç yıl koşup yorulmuş diye…Ölüm,yaşama yaren…Sen de toğrağa…Çektiğim Mezar taşları örneklerine bakarken süzgecimden süzülenler…
yorumlar
Her nefs ölümü tadacaktır.
Gözünüzü çevirmişsiniz toprağa, yolunuzdan çeviremeyiz… Güle güle.
kiracı olmadığımız tek ev,mezarımız.
mezar taşlarını da süslü hale getirdiler ölüme özendiriyor gibi…
çok önceleri büyükler mezarlığa götürürüm seni orda bırakırım böcüler yer seni diye korkuturlardı.Böyle olsaydı mezarlıklar ohooo daha ne isterim :)Bende mezarımı bir çocuk parkını gören bir yere yaptırmak istemişimdir. Gerçi artık sokağa çıkıp salıncakta sallanan çocuklar azaldı ama benimkide bir ümit işte.
kendime bir taş beğeneyim.
mezarlıklar uyumak için en güvenli yer derler.bu sözü her anımsadığımda uykum kaçar.kaçınılmaz sonu bile bile.
ölümü hatırlamak güzeldir.Bir Mezar taşı var başucundaDoğuştan kalbi delikti Yıldız’ınAnnesinin gözleri önünde günde güne eriyorduAna yüreği kaldıramıyordu bunuİyileşmesi için dua ediyordu RabbineBir umut ışığı doğmuştu ameliyat olacaktıİyileşip annesinin kollarına koşacaktıDaha bir umutlu olacaktı yarınlarAnnesi okuyacağı okulları bile şimdiden düşünmüştüİyi bir gelecek annesine yakışan bir kız olacaktı YıldızOlamadı.. Olmadı..Hayallerin, düşlerin, umutların üstünü kara toprak kapattıYıldız ameliyattan çıkıp koşamadı annesineBir candan bir can gitmişti.Bembeyaz gelinlikle görecekken kızınıKefenle teslim ettiler annenin ellerineOysa sabah öperek dualarla yollamıştı gözünün bebeğiniHastalığından dolayı hiç konuşamamıştı YıldızAnnesi gözlerine bakarak anlıyordu ne istediğiniAmeliyata girerken o küçücük dudaklarının arasından Anne kelimesi çıkmıştıHüzünle mutluluk o an birbirine karışmıştıİlk kez konuşmuştu ve Annesi son kez duymuştu.Dört yaşındaydı Yıldız annesinin mavişi yaşama sebebiydiEcel gence yaşlıya bakmaz…Azrail giren evde duman tütmez, aş pişmezÖlümün sessizliği dolar eveSelası veriliyor Yıldız’ın son yolculuğunu haber veriyor hocaTanıyan tanımayan camiye akın ediyor yalnız bırakmıyorlarYıldız’ı bu son yolculuğundaKüçücük bir beden yatıyor musalla taşındaAnnesinin sıcacık kollarından ayrılan YıldızAnne şefkatiyle Yıldız’ı kara toprak kucaklıyorAnnesi beklerdi her gece Yıldız’ı başucundaAnnesinin yerineBir mezar taşı var şimdi Yıldız’ın başucundaYILDIZ KADIOĞLUD:23/05/1996 Ö: 22/06/2000Küçücük bir beden var bu toprağın altında o benim kızım..Gönderen: Dilek Kadıoğlu
PAUQYLN ağlattın beni…
beni de.
ben öldükten sonra taşım olsa ne olmasa ne?WATERFAIRY paylaşımın güzel ölümü anmak iyidir tabii ki ama öyle süslü taşları göstererek imrenmemi sağlayamazsın:)
ölümü unutan gaflettedir.
Ölüm varken ben yokum, ben varken ölüm yok, o zaman problem ne?diye sormuş nietzsche
Avalianch öyle düşünmek hata olur,ölümü anacağız ki hazırlığımızı ona göre yapalım.yaşarken doğru yaşamak,kötüden,çirkinden,günahtan sakınmak için vesile olsun.
Efem eğlenceli bir sorudur niçe zaten kendiside bu lafını desteklemeyen açıklamarda bulunmuştur.Çok bilmiyorum efem 4-5 tane örneğini gördüm.Ben sadece bilginize sundum sözkonusu eğlenceli soruyu 🙂
Avalianch iyi yaptın çünkü bu vesile ile unutmamız gereken ölemli konuların altını çizmiş olduk.
Kul hakkı,yetim hakkı bilerek yiyemezdin.Atana değil tokat,”öff” bile diyemezdin.Solundan habersizce veren sağ eller hani?Zekâtı fakir hakkı bilen gönüller hani?Dünyaya nizâm veren senin dedendi deden.İçtihadı bırakıp, medet umdun türbeden.İlim senin yitiğin nerde bulsan alırdın.Peygamber sözü dinler,Kur’an’a sarılırdın.Komşun açlıktan öldü,babandan zâten kaçtın.Huzûr İslâm’da idi,sen huzurevleri açtın.Emirleri nehyettin,nehiyleri es geçtin.Kimsenin kusuru yok,bu yolu kendin seçtin.Zengindin,kibirliydin okşamaz öksüz başı.Başında nöbetçi bak,kaskatı mezar taşı.Ali Aksakal25 Aralık 1998RamazanAyının 5.GünüAli Aksakal
yağdı yağmur çaktı şimşek…
WATERFAIRY, yar dedim,yaren dedim,toprağı da sevdim.kendimi dünyaya değil özüne bağladım.anımsattığın için teşekkür ederim,güzel paylaşım.
Mezar taşı geleneği ve tarih, edebiyat, sanatMilletimizin tarih boyunca atalarına ve örflerine büyük ehemmiyet verdiği bilinmektedir. İslam öncesi çeşitli şekillerde icra edilen defin merasimleri ve anıt mezar gelenekleri, İslamiyet’i kabulden sonra değişikliklerle devam etmiş, kümbet ile türbe yapıları ortaya çıkmıştır. Daha ziyade din ve devlet büyükleri için inşa edilen bu yapıların yanında halkın yaptırdığı mezar taşları önemli bir yekün ile karşımıza çıkmaktadır.Anadolu’ya Müslüman Türkler’le dikilen mezar taşları, Osmanlılar döneminde şekil ve muhteva olarak daha da zenginleşmiştir. Özenle işlenen, üzerlerinde birçok sanat icra edilen, kültürümüzü nesillerden nesillere intikal ettiren ve mimari üsluplar ile irtibatları açıkça fark edilen mezar taşları, Müslüman Türk’ün yaşadığı her yerde kimliğinin simgesi olmuştur.Tarih, sanat ve kültür zaviyesinden bakılırsa; eski mezar taşlarımızın, türlü sanatları aksettirip, birçok sanatçının emeğini taşıyan, milli kültür ve tarihimize ışık tutan çok boyutlu, pek kıymetli ve başka nüshası bulunmayan arşiv vesikaları olduğu anlaşılır. Mezar taşları, bir zamanlar aynı havayı teneffüs edip aynı mekanlarda yaşayan sakinlerin, inançları, dertleri, korkuları, üzüntüleri, nükteleri ve türlü hissiyatını bizlere aktaran belgelerdir.(1) Bugün her millet mezarlıklarını varlık ve tarihlerinin bekçileri olarak görmekte ise de hiçbir milletin mezarlıkları Türk kabristanları kadar orijinal,mütenevvi ve muhteşem değildir.(2)Batı sanatkarlarını kendisine hayran bırakan mezar taşlarından bir tanesi büyütülecek olsa, Avrupa kentlerinden birinin ortasına bir sanat abidesi olarak dikilebileceğine işaret eden birçok sanatkar ve ilim adamımız vardır.(3)Başka dinlere mensup milletlerin mezarlıklarında duyulan korku, ürperti ve sıkıntının yerini Türk kabristanlarında huzur, tefekkür ve tatlı hayallerin aldığını, yabancı ağızlardan bile duyabilmekteyiz.(4)Kültür ve sanat karşılaştırmasında Türk mezarlıklarının üstünlüğünü anlatan birçok batılı araştırmacıyı da görüyoruz.(5)Mezar taşları, tarihimize ışık tutan hiçbir yerde ulaşamayacağımız bilgileri havi kaynak durumundadırlar. Bazı coğrafi isimler, mülki bölümler, devlet müesseseleri, meslek, sanat ve zanaatlarımız ile bunları icra edenler, alimler, şairler, devlet ricali ve kahramanlar için belki de sadece mezar taşlarını me’haz gösterebiliyoruz.(6) Tarihi şöhrete sahip zevatın akrabaları, evladı, ahfadı ve etrafı ile ilgili bilgilere mezar taşlarında rastlayabiliyoruz. Tıp ve tasavvuf tarihi alanlarında da istifade edilen mezar taşları etnografya ve müzeciliğin önemli bir konusu olan tarihi kıyafetler, serpuşlar ve kavuklar mezar taşlarında çok sağlıklı temsil edilmişlerdir. Başlıklar, sarıklar, fesler ve remizler kişinin sosyal sınıfına, vazifesine, mesleğine, sanatına ve tasavvufi meşrebine delalet ettiğinden, kıyafet tarihimiz ve müzeciliğimiz için belgesel değer taşıyan mezar taşları çağlar boyu süregelen değişiklikleri gözler önüne sererler.(7)Türk dili ve edebiyatının en mühim kaynaklarından biri olan mezar taşı kitabeleri, nazım ve nesir ifadeleri ile, edebiyat tarihimizin ulaşılamamış hazinesi durumundadırlar. Mezar taşı kitabeleri döneminin dil ve ifade özelliklerini yansıtarak Türk dilinin tarihi seyrini takip edebilme imkanı verirler. Ölüm gibi insanların ziyadesi ile hissiyatını harekete geçiren bir hadise, mezar taşı kitabelerinde; ayet, hadis, vecize, atasözü, nesir, şiir, temenni ve dua olarak yankı bulmuş, Müslüman Türk ‘ün hislerine bu kitabeler tercüman olmuştur. Nazım olarak düzenlenmiş mezar taşı kitabelerinin bir çoğunda rastladığımız ebced hesabıyla tarih düşürme usulünün tam anlamıyla çözümlenmesi, bu kitabeler değerlendirilmeden yapıldığında eksik kalır.(8) Zira şairlerimiz ebced hususundaki kudretlerini en çok mezar taşı kitabelerinde sergilemişlerdir.Hat sanatımızın tarihi tekamülünü en güzel izleyebildiğimiz ve sürekli açık bir sergi, bir açık hava müzesi durumundaki mezarlıklarımızda, en büyük sanatkarlarımızın imzalarını görebilmek mümkündür Osmanlılar yazıya ayrı bir önem verdikleri için Osmanlı mezar taşlarında kitabe ve hüsn-i hat ön plana çıkmıştır. Her mezar taşında da güzel yazıya rastlamayabilir. Celi sülüs ve celi talik dışındaki yazı çeşitlerini çok nadir gördüğümüz mezar taşı kitabelerinin sonuna imza koyma geleneği 18. asırla başlamıştır.(9) 19.yüzyıldan itibaren en nefis örneklerine rastladığımız celi yazılar, en meşhur hattatlarımız tarafından, Osmanlılar’ın son zamanlarına kadar mezar taşı kitabesi formunda da icra edilmiştir. Bütün kitabelerde olduğu gibi mezar taşına geçirilecek kitabe metni hattat tarafından siyah boyalı bir kağıda zırnık denen sarı renkli bir boya ile yazılır. Bu malzemeler tashih kolaylığı için tercih edilir. Bu asıl kalıbın altına bir kağıt yerleştirilerek harflerin etrafı sıkça iğnelenir ve alttaki kağıda ince ve sık noktalar halinde yazı geçirilmiş olur. Bu alt kalıp taş üstüne sabitlenir ve üzerinde kömür tozu gezdirilir. Taş üzerinde siyah noktalar halinde beliren yazıyı taş ustası çekiç ve çelik kalem yardımıyla zemini oyarak kabartma halinde ortaya çıkarır. Tabi ki hattatın eserinin en güzel şekilde taşa geçirilmesi hakkakın maharetine bağlıdır. Bu sebeple meşhur hattatların usta taşçıları şart koştukları bilinmektedir.(10)Eski mezarlıklarımız Türk tezyinatının tedkikine yarayacak binlerce eserin bulunduğu özel mekanlarımızdır. Binbir çeşit motif ve çiçek uygulaması ile mezar taşlarında, tarihten günümüze Türk süsleme sanatı sergidedir.(11) Mezar taşları üzerindeki tezyinat muhtelif sanat devirlerine göre değişir. Bunların tarihlerine göre Türk süslemesinin üslupları ve zaman içindeki değişiklikleri ile alakalı malumat edinmek mümkündür.(12) Mezar taşları üzerindeki süslemeleri kronolojik olarak bir albüm çalışması ile tesbit etmek Türk bezemeciliğinin en doğru tarihini meydana getirmek demektir. Taş ustalarının en ince detaylarına kadar işlediği klasik motifler ve çiçekler Osmanlı sanatının avrupa etkisi ile bozulduğu dönemlerde barok ve ampir üslubundan etkilenmiştir. Son devrin vasıfsız ve kişiliksiz tezyinatı önceki sanatımızın durumunu acıklı bir şekilde yansıtır(13)Mezar taşları yazıları tezyinatı ve şekilleri itibari ile Türk taş işçiliğinin en mühim şubelerindendir. Eski mezarlıklarımız Türk taşçılığının muhtelif sanat devirlerindeki değişim ve farklılıklarını en güzel şekilde yansıtan mekanlardır. Güzel bir mezar taşında hattat, nakkaş bazen şair ve mermer ustasının emeği bulunur. Bütün sanatların yansıtılması taş sanatkarının işidir. Taş ustasının çok hassas çalıştığı taşlar diğer sanatlar içinde kıymet eder. Her devirde mezar taşçılığı Türk mimari ekolleri ve üsluplarıyla paralellik arz eder.(14) Dönemin mimari eserleriyle mezar taşları arasında malzeme motifler ve yöresel detaylarda büyük benzerlikler vardır. Çeşitli sebeplerle heykel yapmayan Türk sanatkarı bütün maharetini mezar taşlarında ve bilhassa serpuşlarda göstermiştir. Mezar taşı ustası ile heykeltıraşın teknik ve estetik plandaki çalışmaları aynı gözükmektedir. Avrupa’da ancak 20. Asırdan itibaren düşünülen soyut heykel anlayışı ile benzerlikler gösteren mezar taşlarının(15) diğerinden en mühim farkı fonksiyonel olması ve türlü ince vazifeleri icra etmesidir.Not:Bu yazının kaynağı olan “kaybolan medeniyetimiz” adlı muhteşem eser konusunda sanırım bir ilk hem içerik hem grafik, tasarım ,fotoğraf ve baskı kalitesi açısından tek kelime ile mükemmel bu konulara ilgi duyan herkesin kütüphanesinde bulundurmasını tavsiye ediyoruz(Kaybolan Medeniyetimiz, Damla Yayınları, İsmail Gürkan Cd. No.634110 Cağaloğlu-İst. 0 212 5142828)KAYNAK:Uygulamalı Türk İslam Kütüphanesi ,Kaybolan MedeniyetimizHüseyin Kutlu – Hekimoğlu Ali Paşa Camii Haziresi’ndeki Tarihi Mezar Taşları1-Semavi Eyice, Mezarlıklarımız, Türk Yurdu, sayı:242, İstanbul, 1955, s.693.2-Hikmet Turhan Dağlıoğlu, İstanbul Mezarları II, Yeni Türk Mecmuası, sayı:29, İstanbul,1935, s.18443-Çelik Gülersoy, İstanbul Tarihinin Mezar Taşları, Türkiye Turing Otomobil Kurumu Belleteni, sayı:49/328, İstanbul,1975, s.24-Bkz. Theophile Gautier, (Çev.:Nurullah Berk),Yabancı Gözüyle Türk Kabristanı, Türkiye Turing Otomobil Kurumu Belleteni, sayı:49/328, İstanbul,1975,s.165-Bkz. Semavi Eyice, a.g.m.,s.685-6916-Enver Behnan Şapolyo, Türk Mezar Taşları, Önasya, sayı:57, İstanbul, 1970, s.107-M.Hüsrev Subaşı, Mezar Taşları Üzerine, Bülten, sayı:5,İstanbul,1994, s.118-bkz. Selahaddin Elker, Kitabelerde Ebced Hesabının Rolü, Vakıflar Dergisi,sayı:III,Ankara,1946,s.17-259-Uğur Derman, Mezar Kitabelerinde Yazı Sanatımız, Türkiye Turing Otomobil Kurumu Belleteni, İstanbul,1975,sayı:49/328,s.4110-Uğur Derman, a.g.m., s.4211-Muyin Memduh Tayanç, Türk Süsünde Çiçek, Tarih Hazinesi, İstanbul,1951,sayı:9,s.434-43512-Celal Esat Arseven, Mezar Taşı, Sanat Ansiklopedisi, İstanbul,1983, c.III,s.131813-Mimar Hikmet, Mezar Taşları, Türk Yurdu, İstanbul,1928,sayı:197-3,s.5014-bkz.Metin Haseki, Plastik Açıdan Türk Mezar Taşları, İstanbul 1977,s.41-4715-Metin Haseki, a.g.e.,s.47-48
WATERFAIRY, hatırlatma için teşekkür ederim.ölüm anılmalı ki ölmeden önce iyi yaşamalı,öleceğimiz zamana da iyi hazırlanmalı.
SIMONLIVE ben teşekkür ederim,gördüğüme sevindim.
WATERFAIRY bende sevindim.
nerede bu mezar taşları?
altta da yanyana yatan bir çiftin 🙁
bir bulmaca fanatiğinin 🙁
ufaklığın en sevdiği oyuncağı imiş 🙁
ne kadar da sevimli görünüyor oysa 🙁
İLLERİNHANİ teşekkür ederim,hissettim.
:)))))))
make a love
jerusalem
,
İLLERİNHANİ teşekkür ederim paylaşımından ötürü…
reca ederim
:))
bilgi | üyelik ve kullanım şartları | gizlilik sözleşmesi | iletişim | rss:xmlBu site bir pilli ürünü ve pillinetwork üyesidir. Tüm hakları saklıdır. İçerikten yazarları sorumludur. Kaynak gösterilmeksizin kopyalanamaz, alıntı yapılamaz. © 1999 – 2008
bu konuda Almanya’da eğitim aldığımı daha önceki başlığımda da ifade etmiştim. buraya eklediğim tüm resimler eğitim aldığım sırada kendi çekmiş olduğum resimlerdir.belgelerim,diplomam ve daha ne gerekiyorsa medarasyona iletmeye hazırım sadece yazımı sabote eden bu konu ile ilgili bilgi vermeme engel ve “kirlilik” oluşturan ahkamların silinmesini rica ediyorum.
mezar taşı diyerek önemsemediğimiz bu konuda bir sanayi var ve ara eleman ihtiyacı çok fazla bu konuda doğru bir planlama ve istihdam sayesinde sektöre Türkiye’nin genç nüfusu damga vurabilecek durumda ancak henüz yeterli bilinçlendirme yapılmıyor.
en azından sizin gibi midye yiyelim 2 duble tang içelim yazmıyorumtaşların nasıl işlendiğini ortamını göremeyenlere gösteriyorum.siz zekisiniz buna imzasını atacak çok kişi var.
bu ne tezatlıkişte bu yüzden sizi yok gibi kabul ediyorum ve hakkınızda bana yapmış olduğunuz “resimleri başka yerden kopyaladın” iftiranız için sizi şikayet edeceğim.
tarihi mezar taşları
En güzeli senin olsun, neredeyse söyle alıp bağış yapacağım..
En güzeli olsa ne olacak, Mezartaşı işte..Allah herkese uzun ömürler versin..Bu yazıya da fazla girip ruhunuzu karartmayın..
Türkiye Doğal Taş Sektörü
şikayetim kapsamında bu ahkam da gerekli dikkati görür umarım.
benim blogumdaruhunuz kararmasın siz buseviyeli tartışmayıizleyerek aydınlanın..
tuttuğunuz yazıyı aşağılamayın..Dalga geçmeyin, siz kaşıkları getirip oynayın hafif.te, taş master ı yapmış, fasarya bilimler odası başkanı..:))
ILLARINHANI o zaman kaşıkladı diye kıskançlık krizi mi?şimdi sıkıntı anlaşıldı…
mezar taşları milli kültürümüzde yer edinmiştir.bu alanda da uzun vadeli eğitim planlamamız olmadığı için tüm dünyada olduğu gibi bizde de ara eleman ihtiyacı vardır.peki ara elemana ne oldu?genç nüfusa sahip bir ülke olarak iç siyasal dinamiklerimizin çekişmelerinin sonucu olarak önce imam hatip liselerinin önü kapatıldı sonra da meslek liseleri sabote edildi böyle bir sonuç zaten yıllar öncesinde konu ile ilgili öğretmen görüşleri olarak bakanlığa defalarca itetildi ancak sonuç alınamadı.bu yıl bu işi düzeltmeye çalışsak en az 4-5 yıl sonra ancak normal seviyede o günün eleman ihtiyacını karşılayabiliriz bu aradaki yıllar sıkıntının artması demektir.yanlış politika ile üniversite mezunu gençlerimiz iş bulamazken,iş sahiplarimizde kalifiye elamanı bulamıyor arz talep farkı oluşuyor.tek çare uzun vadeli istihdam alanına göre eğitim vermektir.
herkes bloğuna istediği kadar resim, ahkam vs koyabilir kime ne?bazılarına seviyeli gelen ahkamlar diğerlerine gelmeyebilir, kime ne?isteyen istediği yazıyı beğenir, beğenmez kime ne?burası bir paylaşım sitesi, boktan bilmem neye kadar yazılar vs yazılıyorda mezartaşı olunca mı sorun oluyor yane?
fasarya bilimler odası başkanı:)
Kimmiş o ?
pbk demiş, laf hoşuma gitti güldüm kimse değil
şimdi farkettim…
yularılarda böyle bir yorum okudum sanki diyebilirdimama neyse..Rast gelsin..
deseydin, sakıncası yoktu..sanada rast gele..
İlginç Mezartaşı Yazıları
KRIMINAL verdiğin link olayın farklı bir boyutunu ortaya çıkarmış sadece taş işleyenler değil taş yazıcıları da lazım.baştan üçüncü de hoştu:)
mezar ziyaretine gittiğimde mezartaşlarının üstü kapalı olanları,aşırı derecede süslü olanlarını görünce öldüğümüzde bile sınıf farklılıklarının devam ettiğini gözlemliyorum.
herkese olum var,zengin fakir,guzel cirkin,ve olumun bu yonu guzel,
Mezar taşlarının üzerlerindeki yazılar, hattatlıkla edebiyat ve tarih bakımından önem taşır. …yazılar çok acıklı oluyor.
klonlar amme hizmeti yapıyorum hafifte. o kadar kişisiniz şu ilgili yazılar kısmına bakarsanız, euqonun güzelim memento mori yazısını da görür, ilham alır, yazıyı sadece fotoğrafla şişirmezdiniz.
Ölümü hatırlamak için mezarda yaşıyorSivas’ın Suşehri İlçesi’nde bir kişi kendi mezarını yaparak vaktinin büyük bir bölümünü mezarının yanında geçiriyor.
MUKADDİMEKOCAELİ KİTÂBELERİ HAYAT BULUYOR!…KOCAELİ KİTÂBELERİMillî Mücâdele döneminde, Doğu Anadolu’da Ermeni devleti kurma girişiminin bulunduğu sırada, Erzurum’a gelen Amerikan heyetinden General Harbord’a, Erzurum Belediye Reîsi pencereden mezarlıkları işâret ederek: “….İşte Türk mezarlığı, işte Ermeni mezarlığı; bu Ermeniler ölülerini yemediler ya!..” demiştir. Tabii ki, küçücük Ermeni mezarlığı yanında,Müslüman mezarlığı çok daha büyüktü. Böylece vatanın gerçek sahibini tespitte mezarlıklar önemli bir argüman olmuştur.Esasen tarihî eserler, bütünüyle bir memleketin tapusu ve karakteri hüviyetindedir. Osmanlı mezarlıkları ve mezar taşları dün olduğu gibi bugün de herkesin ilgisini çekmektedir. Çünkü bu mezarlıklar, endamlı servileri, rengârenk çiçekleri ve sanat şâheseri taşlarıyla insana huzur veren mekânlardır. Eski mezarlıklarımızda ölümün, insana ürperti veren soğuk yüzü görülmez. Osmanlı Medeniyeti buraları birer “mânevi istirahat bahçesine” çevirmiştir.Mezar taşı kitâbeleri yapıları itibariyle de sanat ve estetiğin konusu olmuşlardır. Çok ince taşişçiliği, çeşitlilik arz eden başlıkları, taşıdıkları edebî ifadeler ve yazı sanatının çok güzel örneklerini taşımaları onları önemli kılmıştır. Ayrıca kişi ile ilgili en doğru bilgiler mezar taşlarından elde edilmiştir. Meselâ, Sicill-i Osmâni müellifi Mehmed Süreyyâ kitabını telif ederken büyük ölçüde mezar taşlarından faydalanmıştır.Her zaman övündüğümüz medeniyetimizde mezarlık alanları şehir dışına, hayatın dışına taşınmamış devamlı göz önünde olan yerlere yapılmıştır. Önemli kişilerin türbelerinin etrafı cami hazîreleri, bazen mahallenin en mevkî yeri mezarlık alanı olarak tahsis edilmiştir. Bir manada insanlar ölüleri ile birlikte yaşamış , bundan da huzur duymuşlardır. Bu sayede, devam edip giden hayatta faniliklerini hiçbir zaman unutmamış, devamlı iyilik ve güzellik peşinde olmuşlardır. Her gün beraber oldukları yahut önünden geçerken hayır dua ile andıkları bu mezarlık sakinleri, onlara hayatın fâniliğini, geçiciliğini hatırlatarak, kalıcı güzelliklere yönelmelerini sağlamıştır.Hayatın her safhasında gerçek güzelliği yakalama gayreti, mahallenin bu mezar köşesinin de estetikten nasiplenmesini sağlamıştır. Kadın mezar taşına ayrı bir güzellik, erkek mezar taşına ayrı bir özellik verilmiştir. Mezar taşına yazılan edebî ifadeler, düşürülen tarih mısraları,hayatı şuurla yaşamanın bir ifadesi olarak görülebilir. Mezardaki kişi ile ilgili bilgiler taşa kaydedilmiş, en doğru bilgiler taşa kaydedilerek sağlam bir kaynak oluşturulmuştur.Eski eserlere karşı süren ilgisizlik yanında, tarihî mezarlıklara yeni defnin devam etmesi mezarlık ve mezar taşı kitâbelerinin büyük ölçüde tahribine sebep olmuştur. Ecdadının mezar taşını okuyamayan neslin tahribi, çok daha acımasız olmuştur.Tahrip edilen, temel taşı ve bahçe duvarı yapılan taşlar yanında, tamamen sahipsiz kalan tarihî taşlar, kimi mezar taşı ustalarına hammadde olmuştur. Bu yapılanlar sadece taşların yok olmasını intâc etmemiştir koca bir tarih yok edilmiştir.*(*)Bu yazı, Dr. Süleymen Berk’ in “Zamanı Aşan Taşlar” kitabından faydalanılarak hazırlanmıştır.
Edirne’nin Tarihi Türbeleri ve Mezarlıkları
TARİHî MEZARLIKLAR, EĞİTİM VE BOLU ÖRNEĞİBahri ATAGİRİŞBu çalışmada tarihsel kaynak olarak tarihi mezarlıkların önemi vurgulandıktan sonra, geçmişten günümüze bu konuda yapılan çalışmalara deyinilerek, son yıllarda Batı ülkelerinde eğitim amaçlı olarak şehir kabristanlarının nasıl kullanıldığına dikkat çekilecek ve daha sonra da 1920’lerde Bolu merkez kazasındaki mezar taşlarını okuyup, bunları 1921-22 tarihli salnamede yayımlayan Konrapa’nın çalışması günümüz Türkçesine çevirerek, Bolu’nun entelektüel ve idari hayatı hakkında bir takım sonuçlara gidilmeye çalışılacaktır.Bu vesileyle, bundan yarım asır önce tarihsel kaynak olarak mezarlıkların önemini kavramış olan Bolu Tarihi adlı kitabın da yazarı rahmetli Mehmet Zekai Konrapa saygıyla anmak isterim. Günümüzde deprem gibi doğal afetler ve kentin gelişimi sonucu kaldırılan bu mezarlıkların mezar taşları ya kaybolmuş ya da gerekli önem verilmediğinden kırılmış, bir köşe atılmıştır. Mehmet Zekai Konrapa bu mezar taşlarının kitabelerini okuyup, fişleyerek, Bolu’nun entelektüel ve sosyal tarihine çok büyük bir hizmet yapmıştır.A. TARİHSEL KAYNAK OLARAK TARİHİ MEZARLIKLARGünümüzde artık herhangi bir ilin veya bölgenin sosyal tarihini yazmak isteyenler, demografik yapıya ilişkin oldukça zengin bilgiler sunan mezarlıkları da kullanmaya başlamıştır. Gerçekten, mezar taşlarından, geçmiş asırlarda yaşamış insanların sosyal hayatı, ekonomik durumları ve inanç çizgileri okunabilmektedir. Öncelikle, mezar kitabeleri ölünün kimliğini belirten ve gelen geçenin ölünün ruhuna dua etmelerini sağlayan bir anıt görünümündedir. Öte yandan, kabir taşları sosyal tarihin en önemli yanlarına tanıklık etmektedir. Osmanlı dönemi mezar taşlarının tepesinde çoğunlukla o kişinin görevini veya sosyal seviyesini simgeleyen bir başlık vardır. Örneğin mezar taşları üzerindeki sarık ve feslerden ölmüş olanın yaşarken hangi görevlerde bulunduğu veya hangi tarikata mensup olduğu anlaşılmaktadır. 1828 sonrası fesin kabulü, 1925 kılık kıyafet kanunu ile fesin yasaklanması gibi olaylarda mezarlıklarda yankısını bulmuştur. Mezar kitabelerinden yararlanarak, ailenin soyağacı çıkarmak mümkündür. Bunların yanı sıra, tarihi mezar taşları; sanat tarihi ve hat sanatı açısından çok zengin malzemeler sunmaktadır. Mezar taşları üzerindeki mısralar ve beyitler, Osmanlı döneminde ölüme karşı gösterilen tavrı da göstermesi açısından ilginçtir.Bizde mezarlıklarda gizlenen bu hazinenin önemine ilk kavrayan her halde rahmetli A. Süheyl Ünver Bey’dir. Kendisi, 1915 tarihinde Karacaahmet Mezarlığındaki taşların üzerindeki desenleri tesbit etmeye çalıştı. Süheyl Ünver Bey mezar taşlarını sanat tarihi açısıdan ele almıştır. Kitabelerin üzerindeki süsleme örneklerini defterlerine çizmiştir.1952 yılında Ord. Prof. Fahreddin Kerim Gökay İstanbul belediye reisi ve valisi olunca tarihi mezarların tespitine ilişkin Mükrimin Halil Yınanç, Reşat Ekrem Koçu, Reşad Beyatlı ve Kadircan Kaflı’dan oluşan bir ilmi encümenin toplanmasını sağlamıştır. Fahrettin Kerim Gökay, Yıllarboyu Tarih dergisine gönderdiği bir yazıda “tarihi eserleri olduğu gibi korumak milletler için kutsal bir görevdir.” demektedir. Bu anlayıştan hareketle kurulan bu komisyonda Süheyl Ünver de görev almıştır. Bu çalışmalar sırasında İstanbul’un ilk belediye başkanı olan Molla Hızır Bey’in kabri de bulunmuştur.1944 yılında konuya ilişkin Yedigün mecmuasında bir makale yazan Baha Tevfik Tansel de hanımlarının dırıltısından ölüp, bu şikayetlerini mezar taşlarına yazdırmış olan iki kişinin mezar taşını ele almaktadır. Yine aynı derginin bir sonraki sayısında doktorlara sitem eden iki mezar taşı ele alınmaktadır.Günümüzde, 1981 yılı sonrası Alman Araştırma Kurumu Hans-Peter Laqueur’ü İstanbul’daki tarihi mezar taşlarının arşivlenmesi için görevlendirmiştir. 1982’de Alman Arkeoloji Enstitüsü, Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü, Fransız Bilimsel Araştırma Merkezi bu konuda işbirliği yapma kararı almıştır. Hans-Peter Laqueur, Nicolas Vatin ve Jean- Louis Bacque-Grammont yürüttüğü projeyle bu konuda oldukça yol katetmişlerdir.Bu proje bağlamında, ilk olarak küçük Ayasofya Camii’nin kabristanındaki 184 mezartaşı ele alınmıştır. İkinci olarak, 352 mezar taşına sahip Sokullu Mehmet Paşa Camii ve 38 mezar taşına sahip olan Bostancı Ali paşa camii incelenmiştir. Üçüncü olarak, Eyüp, Şile, Trakya’daki Karacaköy ve Aydın bölgesinde büyük bir ayan ailesi olan Cihanzadeler’in mezar taşları ele alınmıştır.B. ŞAİRLER VE MEZAR TAŞLARI KİTABELERİEski mezar taşları kitabeleri tarihi, dini ve sosyolojik, psikolojik açıdan birer belge olması yanı sıra üzerinde yazılan şiirlerde edebi açıdan değer taşımaktadır.Şairlerin kendi mezar taşları için kaleme aldıkları şiirler ayrıca bir inceleme konusu olmuştur. 19. yüzyılın romantik melankolik atmosferi içinde İngiliz şair Thomas Gray “Elegy in a country churhyard” (Bir Kır Mezarlığında Matem Şarkısı) adlı şiirini yazmıştır. Bu şiir Fransızca’ya André Chénier tarafından çevrilmiştir. Aries şiiri, bu tarzdaki şiirlerin Avrupa’daki ilk örneği olarak belirtmektedir. Benzer bir şekilde Türk edebiyatında Batının etkisiyle mezar taşı kitabesine şiir yazma 1880’lerden sonra artmaktadır. Cenab Şahabeddin’in Şairin Kitabe-i Mezarı, Abdullah Cevdet’in Kitabe-i Seng-i Makber’i , Tahirü’l- Mevlevi’nin kendi mezartaşı için yazdığı şiir bu tarz şiirlerdir. Nitekim, Orhan Veli de 1938 yılında Kitabe-i Seng-i Mezar adlı şiir kitabını yayımlamıştır. Bu şiirler, şairlerin ölüme ve öteki dünyaya bakışlarını gösterme açısından ilginçtir. Örneğin; Fatih Andı’nın Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nde 8 Ağustos 1894 (7 sefer 1312) tarihli Mâlûmât mecmuasında rastlayıp, yayımladığı Abdullah Cevdet’in şiiri şöyledir:”Madam ki cihanda vücud-ı muhakkarımOldu gıdâ-yı ejder-i buhrân u infiâlSarsın derim civârımı bir samt-ı sermedîOlsun yerim zalâm-ı leyâlî-i bî zevâl”)Diğer yandan Hasan Akay’ın 5 Şubat 1924 tarihli Servet-i Fünun’da rastlayıp, yayımladığı Cenab Şahabeddin’in “Şairin Kitabe-i Mezarı” adlı şiirinin ilk dörtlüğü şöyledir:Okuyup tabsıra-i ömrü esefsiz kapadımEbediyen uyusun toprağın altında adımŞimdi ben gölgede bir şi’r-i sükûtun sesiyim.Her sesin, her nazarın kör ve sağır ma’kesiyim.Bu iki şiirden çok farklı olarak, Tahirü’l Mevlevi’nin mezar kitabesi için yazdığı şiirde şöyledir:Eli boş gidilmez gidilen yereBoş gelmedim yâ Rab, ben suç getirdim.Dağlar çekemez bu ağır yüküİki kat sırtımla pek güç getirdim.1966 tarihli Çele dergisinde Yakut Gürsel Ortuğ üzerinde şiirler bulunan Bolu ve civarındaki bir kaç kitabeye örnekler vermiştir. Fakat her nedense bu örneklerini nereden aldığını belirtmemiştir. Bunlardan biri şöyledir:Kûşe-i vahdedde gamlı yatarız.Ne kimseye değer, ne taş atarız.Alemin kadrince matalı satarızBizde ham taşta var, dürdane de varDoğum: 1319 Ölüm : 1961Bu örnekler çoğaltılabilir. Yakın geçmişte şairler arasında kitabe-i seng-i mezar yazmak yaygın olduğu gibi halktan kişilere de ısmarlama bu tip şiirler yazıldığı görülmektedir. Bu şiirler, şairin ve toplumun yaşama, kadere, ölüme ve ahirete ilişkin düşünce ve inançlarını yansıtması açısından daha derin bir araştırma gerektirir.C. BATININ MEZARLIKLARA YAKLAŞIMI VE MEZARLIKLARIN EĞİTİM AMAÇLI OLARAK KULLANILMASIÜnlü Fransız zihniyet tarihçi Philippe Ariès Batılının ölüm karşısındaki tavrının zaman boyutu içinde incelerken, öteki dünya ve din bağlamında Batının mezarlıklara yaklaşımına ilişkin bilgiler vermektedir. Başka bir ifadeyle mezarlıklardan yola çıkarak Avrupalıdaki zihniyet değişikliğini tespit etmeye çalışmaktadır. Eski çağlarda ölünün eşyaları ile gömülmesi geleneği günümüzde eski uygarlıkları keşfetme de arkeologlara büyük bir kolaylık sağlamıştır. Roma’nın 12 Levha kanunu da şehir içine ölü gömülmesini yasaklamaktadır. Bununla birlikte Pagan dönemlerinde ölünün kendi evinin zemine gömüldüğüne ilişkin uygulamalar vardı. Hristanlığın yayılması ile birlikte azizler ölünün bedenin yerinin kilise olduğunu ileri sürmüşlerdir. Ama şehitlerin anıt mezarlığının hem pagan hem de Hristiyanlık döneminde şehir dışına konulduğu dikkati çekmektedir. Azizlerin ve şehitlerin yanlarına gömülme arzusu şehir dışı mezarlıkları oluşturmuş. Buraya mezarların yanına bazilika yapılmıştır. Ortaçağ boyunca devam eden bu uygulamalar, batı dünyasında mezarlık, manastır ile katedral kiliseleri arasındaki ayrılığı bulanıklaşmıştır. Diğer bir deyişle ortaçağ Avrupa’sında ölünün vücudu kıyamet gününe kadar kilisenin şefkatli kollarına teslim edilmiştir. 1231’de Rouen ruhani meclisi mezarların ve kiliselerin içinde dans etmeyi yasaklamıştır. 1405’deki başka bir meclis mezarlıklar içinde kumar oynanmasını, hokkabazların, müzisyenlerin mesleklerini burada icra etmeleri yasaklanmıştır.Eski Roma’da kölelerde buna dahil olmak üzere herkesin bir mezar kitabesi vardır. Bu kitabelere ölünün adından başka bir de portresi çizilmiştir. Ortaçağ Avrupa’sında 18. yüzyıla kadar bu kitabelerde Latince ya da Fransızca “burada şurada ve şu günde ölen ……. yatıyor” yazmaktadır. Daha sonra yaptığı işlere de yer verilmektedir. Bunların yanı sıra ölü kişi yalnız ya da İsa peygamberin sözde tasviri resminin de yer aldığı dinsel bir sahne içinde resmedildiği bir bölümde bulunabilmektedir. Bazıları da daha yaşarken bağışlarını da içeren vasiyetlerinin taş bir levha üzerine kazınmasında ısrarlı olmuşlardır.19. yüzyıldaki gelişen milliyetçilik akımı ile toplumun hem ölülerden hem de yaşayanlardan oluştuğu düşünülmeğe ve hissedilmeye başladı. Ortaçağdaki kilise civarında ölülerin gövdelerinin yığılarak oluşturulan ceset evlerine karşı bir tahammülsüzlük başladı. Her ölü kendisinin hatırlanabileceği ayrı bir mekana sahip olması gerektiği zihniyeti önem kazanmıştı. Aydınlanma dönemi sonrasında kilise ölünün bedenine iyi davranmadığı görüşüyle eleştirildi. Dolayısıyla bu da ölüler için ayrılan mekanın artmasına yol açmıştır. Şehrin gelişmesiyle birlikte şehir içinde kalan mezarlıkların ortadan kaldırılması gündeme geldiğinde; 19. Yüzyılda zihniyet değişikliğinden dolayı kamuoyu Fransız hükümetinin bu uygulamasını saygısızlık olarak telakki edilmiş, ve böylece mezarlıklar şehrin gerekli bir parçası olarak kalmıştır.Batı ülkeleri günümüzde mezarlıkları da eğitim amaçlı olarak kullanmaya başlamışlardır. Ölüleriyle bir arada yaşayan bir millet için bu oldukça anlaşılabilir uygulamadır. Öyle ki, İngilizce sözlükte kilise mezarlığı(churchyard) ” insanların pazar günleri buluşup, konuştuğu yer olarak ” tanımlanmasına rağmen, Batılılar özellikle İngilizler; günlük hayatta, mezar ve mezarlıkları çocukta bilimsel araştırma ve kaydetme becerilerinin gelişmesinde bir eğitim alanına kullanmışlardır. Örneğin; Kenneth Lindley’in Graves and Graveyards (1972) adlı kitabı bu amaçlarla hazırlanmış bir öğretmen kılavuzudur.İlkokullarda sosyal bilgiler dersi bağlamında uygulanan Maxim’in “Şehir Kabristanında Bir Tarih Araştırması'” adlı ders örneği bu eğitim anlayışı oldukça iyi yansıtmaktadır. Bu uygulamada; tarih öğretmeni, bir grup öğrenciyle şehir gezisine çıkıp, çocuklara eski tarihi yerleri gösterir. Öğretmen, öğrencilerden çalışmak istedikleri yeri belirlemelerini ister. Çocuklar, çalışılacak en ilginç yer olarak şehir kabristanını seçerler. Mezar taşlarını incelerken, öğrenciler, öğretmene ” mezar kitabesinin ne olduğunu, neden mezar taşlarına konduğunu, buradaki insanların ne kadar yaşadığını, neden öldüğünü, neden bu kadar genç çocuk öldüğünü, neden bu kadar farklı isimler olduğunu” sorarlar. Bu aşamada böylece bilimsel bir araştırmanın ilk aşaması olan problemler belirlenir. Okula dönüşte, öğretmen tarafından sorular tahtaya yazılır. Öğretmen, probleme ilişkin olarak probleme yönelik her bir öğrenci tahminini yorum yapmadan tahtaya yazar. İşte bu hipotez aşamasıdır. Üçüncü aşamada bilgi toplama aşamasıdır. Burada, hipotezleri desteklemek ya da çürütmek için bilgi toplanır. Öğrenciler, ilgilerine göre hipotezleri test etmek için gruplara ayrılır ve kütüphane araştırmasına yöneltilir. Bunlar için aşağıdaki etkinlikler planlanmalıdır.1. Herhangi 20 erkek ve kadının ölüm yaşlarını yazın. Her grup için ortalamayı belirleyin. Hangi grup daha fazla yaşamıştır.2. Hangi dönemde insanların daha çok yaşadığını bulun?3. Mezar kitabelerine bakın ve en uzun, en kısa, en ilginç en dini yazıları bulmaya çalışın?4. Mezar kitabelerindeki yazı formunu inceleyin?5. Kabristandan sorumlu biri olsanız. Burayı nasıl düzenlersiniz? Buranın planının çiziniz?6. Geçmişin mezar taşları ile şimdi mezar taşları arasındaki farklar nelerdir?7. Mezar taşlarında karşılaştığınız isimlerden çok ünlü olanların isimlerini yazınız?Gruplar bilgi topladıktan sonra, sonuca ulaşmada bunları bir araya getirin ve grupların bilgilerini paylaşmalarını sağlayın.Bu örnek ilk bakışta bazılarına çok ürkütücü gelebilir. Ve ilkokul çocuğunun kabristanda ne işi var?” denebilir. Ama burada önemli olan bu alan gezisinin arkasında deneyselcilerin ileri attığı bilimsel problem çözme mantığını kavramak olmalıdır. Batı Avrupa’da bir öğretmeni sosyal bilgiler bağlamında kabristanı bile böyle bir dersin konusu yapabiliyorsa bu ayrıca bizim açımızdan düşünülecek bir konudur.C. BOLU MERKEZ KAZISI VE YAKIN ÇEVRESİNİN TARİHİ MEZARLIKLARI:1921-22 tarihli salnamede M. Zekai Konrapa’nın belirttiği üzere Bolu merkez kazasında tarihi mezar taşlarına sahip dört tane mezarlık vardır. Bunlar Taş Mektep mezarlığı, Uğurlu Naip mezarlığı ve Akhocazade Medresesi Mezarlığı ve Hıdırlık mezarlıklarıdır. Sayın hocam Prof. Dr. Enver Konukçu da bu kaynağa dayanarak, 18. Yüzyılda Bolu da ölmüş olup, bu mezarlıklara gömülen kişilerin listesi kısaca yayımlamıştır (Konukçu, 1993: 17-18).Karacaağaç köyünde 1 ve Yozgat Köyünde 2, Şeyh Bedrettin tekkesinde 1, Somuncu tekkesinde 1 tarihi mezar kitabesi, Taş Mektep de 39, Uğurlu Naip de 28, Hıdırlık Mezarlığında 7 olmak üzere toplam Bolu merkez kazasında 1921 yılına kadar 83 tarihi mezar kitabesi vardı. Bolu’nun tarihi mezar taşlarına sahip mezarlıkların mevkileri şöyledir;Karacaağaç köyü, Bolu -Ankara yolu üzerinde 4-5 km. uzaklıktadır.Yozgatlar Köyü Bolu’nun güney doğusunda olup, 7-8 km uzaklıktadır. Kasım bin Hacı Hamza’nın türbesi bulunmaktadır. Kasım dedenin türbesi olarak da bilinmektedir. Bu mezartaşının kitabesi şöyledir; ” Hazihi ravzatün tahte Fi tarihi Beyt Şamsül Evliya Sakinüha Aşıku likai’l-lah Al- Müftehir Bi’l- Fakri İla’l-lah kasım ibni Hacı Hamza indaraca Fi tarihi veliyyi’l- mezrubin senete ve semaniyete ve semanine ve semanimiete” (Akyoloğlu, 1993: 147).Taş Mektep Mezarlığı Kadı camiinin karşısında olup, Taş Mektep ile Hamzalar Medresesi arasındadır (Karamanoğlu,1967: 14). İstanbul ve Anadolu’ya benzer bir şekilde okul binaları ile mezarlığın, Bolu Taş mektep örneğinde de görüldüğü gibi yakınlığı ilgi çekicidir. İstanbul da olsun, Anadolu’da olsun bu yakınlık farklı bakış açılarına göre farklı yorumlanmıştır. Örneğin; 1919’da Anadolu’ya yollanan Nasihat Heyetine katılmış bir gazeteci olan Burhan Cahit bu durumu ” cami tabutluklarına bitişik köy mekteplerinde biçare softacıkların elinde kalan saz benizli Türk yavrularının Şehzade önünde ezberletilmiş manzumeleri okurken şaşırıp, kekelemeleri yüreklerimizi parçaladı” diyerek çok karamsar bir tablo çizerken, Hikmet Feridun Es, “Dünkü Numune Mektepleri” adlı ilkokul anılarını anlattığı yazısında “Bizim mektebin teneffüshanesi bitişik mezarlıktı. Reşat Nuri Güntekin bu teneffüs yeri mezarlıkları ne güzel anlatır yazılarında… Bazen her mezar taşının üzerine bir çocuk binerek suvarilik oynardı!… Ellerinde uydurma kamçıları, mezar taşından atlara vura vura….” demektedir. Görüldüğü gibi, bu ikinci yorum birincisine göre çok daha sıcak ve kavrayıcıdır. Durum, Bolu Taş Mektebi ve mezarlığında nasıldır bilemiyoruz, ama budan farklı olmasa gerektir. Fransızların ölüleriyle yaşayan bir millet anlayışının en doğal ve sevimli biçimi bu her halde… Bununla birlikte Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu adlı romanı okunduğunda Hikmet Feridun Es’in belirttiğinin tersine sevimli bir taş mektep-mezarlık komşuluğu ile karşılaşılmamaktadır. Feride’nin gözünde bu korkunç ve ürkütücü bir manzaradır.Uğurlu Naip mezarlığı, Uğurlu Naip tekkiyesi yanındaydı. Bu tekke devlet hastanesi civarındadır. Dergahın civarında türbede yatan Uğurlu Naip adlı iki kişi Selçuklular devrinde ordu ile Bolu’ya geldikleri , ayaklarının uğurlu gelmesinden dolayı Uğurlu Naib dendiği rivayet olarak söylenmektedir(Akyoloğlu, 1993: 146). Bolu valisi Abbas Paşa tarafından yeniden inşa edilmiştir. Zaten kendisinin de mezarı burada olup, 1813’de (H.1229) tarihinde vefat etmiştir.Akhocazade Medresesi; kaynak kişilerle ve Bolu tarihini araştıranlarla konuya ilişkin görüşülmesine rağmen yeri saptanamamıştır.Hıdırlık mezarlığı, bugünkü Zübeyde Hanım Kız Meslek Lisesinin olduğu yerde idi.Şeyh Bedrettin Tekkiyesi, bugün kültür müdürlüğü ve Bolu İl Halk kütüphanesinin olduğu yerdeydi.Somuncu Tekkesi; İzzet Baysal caddesi üzerinde Tabaklar hamamın arkasında Somuncu (Sultanzade) camii’nin olduğu yerdir.Adı geçen liste şöyledir;NoİsmiYeriVefat Tarihi1İftihar-ül ümera-i vala Kabir-i zaim el- cüveşy vel asakir Abdullah Bey bin merhum ÖmerKaracaağaç Köyü1435 (H. 839)2Kasım bin Hacı HamzaYozgat Köyü Türbesi1483 (H.888)3Mehmet Paşa ibn-i al-i İsfendiyarAkhocazade Medresesi Mezarlığı1621(H.1031)4Ömer EfendiTaş Mektep Mezarlığı1650(H.1060)5Esseyid Ahmet Çelebi İbn-i Mehmet EfendiTaş Mektep Mezarlığı1650(H.1061)6Bolu Kadısı Şeyhzade Ahmet Hilmi EfendiTaş Mektep Mezarlığı1677(H.1088)7Ak Türbede iki mezarYozgat Karyesi Türbesi1677(H.1088)8Hatice HatunTaş Mektep Mezarlığı1704(H.1116)9Osman AğaTaş Mektep Mezarlığı1705(H.1117)10Seyyid AğaTaş Mektep Mezarlığı1719(H.1132)11Tokad Muvihatesi Şeyh Danişzade Eşşeyh Mehmet EfendiŞeyh Bedrettin Tekkesi Mezarlığı1725(H.1138)12Bolu Voyvodası Sivaslı Hanedanzade Mehmet ağanın zevcesi Safiye HatunTaş Mektep Mezarlığı1737 (H.1150)13Seyyid Süleyman AğaTaş Mektep Mezarlığı1737(H.1150)14Koca Alay Beyizade Hacı Hüseyin Ağa mahdumuTaş Mektep Mezarlığı1740(H.1153)15Alay Beyi Hacı Mustafa Ağanın Haremi Hatice HatunTaş Mektep Mezarlığı1755 (H.1169)16Koca Alay Beyizade Hacı Hüseyin AğaTaş Mektep Mezarlığı1755(H:1169)17Çeribaşızade Hacı Mehmet Ağa Validesi Fatma HanımUğurlu Naip Mezarlığı1759 (H.1173)18Koca Alay Beyizade Hacı Mehmet AğaTaş Mektep Mezarlığı1759 (H.1173)19Bolu Voyvodası Hüseyin AğaTaş Mektep Mezarlığı1773 (H.1187)20Bolu Naibi Hacı Osman EfendiTaş Mektep Mezarlığı1774 (H.1188)21Müftizade Hacı Salih EfendiTaş Mektep Mezarlığı1776 (H.1190)22Hüseyin AğaTaş Mektep Mezarlığı1778 (H.1192)23Dergah-i ali gediklerinden Esseyyid Hacı Mehmet AğaTaş Mektep Mezarlığı1780 (H.1195)24Bolu Voyvodasının Harem Kethüdası Hacı İbrahim AğaTaş Mektep Mezarlığı1784 (H.1199)25Gedik Ali AğaTaş Mektep Mezarlığı1784 (H.1199)26Tahsin Efendizade AbdullahAğa Zevcesi Rükiye HanımUğurlu Naip Mezarlığı1787 (H.1202)27Debbağzade Hacı Hüseyin AğaUğurlu Naip Mezarlığı1787 (H.1202)28Mehmet Emin AğaUğurlu Naip Mezarlığı1791 (H.1206)29Bolu Naibi Konyalı Küzatından Esseyyid İbrahim efendiTaş Mektep Mezarlığı1791 (H. 1206)30Serdengeçti AğasıHacı Hüseyin AğaAkhocazade Medresesi Mezarlığı1794 (H.1209)31Bolu Naibi Hamamizade Ahmet Efendi KerimesiTaşMektep Mezarlığı1795 (H.1210)32Bolu Ortası Binbaşısı Koca Alay Beyizade Silahşör-i Şehriyari Hüseyin BeyMezarlığı1804 (H.1219)33Seyfizade Mahmut AğaUğurlu Naip Mezarlığı1808 (H.1223)34Kethüdayı Sadri Ali Mehmet Raşid EfendiTaş Mektep Mezarlığı1809 (H.1224)35Bolu Voyvodası mirahur sani ve Dergah-ı Ali Kapucu Başılarından Bergoslu Mustafa AğaTaş Mektep Mezarlığı1809 (H.1224)36Süleyman EfendiTaş Mektep Mezarlığı1810 (H.1225)37Dergah-ı Mualla Kapucubaşılarından El-hac İbrahim Besim AğaTaş Mektep Mezarlığı1812 (H.1227)38Abbas Paşa Kethüdası ve Kapıcıbaşısı Mehmet Haşim Ağanın Kardeşi Mustafa RaşidSomuncu Camii Mezarlığı1813 (H.1228)39Bolu Sancağı Naibi Abbas PaşaUğurlu Naip Mezarlığı1813 (H.1229)40Rüştü Paşa Kethüdası Bayburtlu Seyyit Hafız Abdullah EfendiTaş Mektep Mezarlığı1814 (H.1230)41Bolu Valisi Seyyid Ali Rıza Paşa Zevcesi Hatice HanımTaş Mektep Mezarlığı1814 (H.1230)42Debbağ Hacı Hüseyinzade Halveti Şeyhi Hafız Ahmet EfendiUğurlu Naip Mezarlığı1816 (H.1232)43Hassa Silahşörlerinden Bolu Mübayacısı Ahmet ağazade Seyyid Mehmet Arif EfendiAkhocazade Mezarlığı1817 (H.1233)44Bolu Mütesellimi ve elviye-i selase Mutasarrıfı Ebubekir sıdkı Paşa Kethüdası Halil Ağazade Şerif Mehmet BeyTaş Mektep Mezarlığı1818 (H.1234)45Abdullah AğaTaş Mektep Mezarlığı1819 (H.1235)46Dergah-ı Ali Bolu Mübayacısı Seyyit Ahmet AğaAkhocazade medresesi Mezarlığı1821 (H.1237)47Havacıgan Divan-ı Hümayun Bolu Mütesellimi Ahmet Raşid EfendiTaş Mektep Mezarlığı1822 (H.1238)48Mustafa EfendiTaş Mektep Mezarlığı1822 (H.1238)49Kara Ahmetzade Hacı Süleyman Ağa Mahdumu Seyyid Mahmut AğaHıdırlık Mezarlığı1825 (H.1241)50Osman Efendi İbn-i MustafaTaş Mektep Mezarlığı1826 (H.1242)51Bolu valisi Rauf Paşa Katibi Medine Bolulu Hacı Hafız Ali EfendiHıdırlık Mezarlığı1827 (H.1243)52Kızıklı Hüseyin Hüsnü efendiUğurlu Naip Mezarlığı1830 (H.1246)53Bolu Mütesellimi ser büvayen Dergah-ı Ali Geredeli Hacı Ahmet Ağazade Hacı Said AğaUğurlu Naip Mezarlığı1832 (H.1248)54Çolakpaşazade Hacı Mustafa Bey Kerimesi Valizade Mehmet Ağa Zevcesi Hafize HanımUğurlu Naip Mezarlığı1832 (H.1248)55Ahmet EfendiTaş Mektep Mezarlığı1833 (H.1249)56Çolakpaşazade Hacı Mustafa Bey Kerimesi Sıdıka HanımUğurlu Naip Mezarlığı1834 (H.1250)57Azize HanımTaş Mektep Mezarlığı1834 (H.1250)58Mehmet İsad EfendiTaş Mektep Mezarlığı1837 (H. 1253)59Dergah-ı Ali kapucubaşılarından Demirali Talip Beyzade Veli BeyTaş Mektep Mezarlığı1838 (H.1254)60Uğurlu Naip dergahı Şeyh-ül Şeyh Mehmet EfendiUğurlu Naip Mezarlığı1838 (H.1254)61Çolakpaşazade Hacı Mustafa Kerimesi Zeynep HanımUğurlu Naip Mezarlığı1839 (H.1255)62Süleyman Efendizade Katip Hafız Ali EfendiUğurlu Naip Mezarlığı1840 (H.1256)63Bolu Sancağı Mucalat Nazırızade Ağah Efendi Kerimesi Şerife FatmaUğurlu Naip Mezarlığı1849(H.1265)64Redif Miralayı Antepli Süleyman Haremi Aliye HanımTaş Mektep Mezarlığı1849 (H.1266)65Sabıgtallah Efendi Mahdumu Mehmet EminUğurlu Naip Mezarlığı1854(H.1270)66Bolu Kaymakamı Nebil Paşanın Civarı Mütekasından Hacı HatunUğurlu Naip Mezarlığı1857(H.1274)67Halil Rıfat BeyTaş Mektep Mezarlığı1857(H.1274)68Uğurlu Naip Dergahı Meşayıhından Eşşeyh Mustafa EfendiUğurlu Naip Mezarlığı1860(H.1277)69Uğurlu Naip Dergahı Meşayıhından Eşşeyh Rıfat EfendiUğurlu Naip Mezarlığı1863(H.1279)70Samurizade Kerimesi Emine HanımHıdırlık Mezarlığı1867(H.1284)71Samurizade Kerimesi Fatma HanımHıdırlık Mezarlığı1869(H.1286)72Samurizade Mustafa EfendiHıdırlık Mezarlığı1870(H.1287)73Bolu Sancağı Muhasebecisi Mehmet Tahir Efendi Zevcesi Şefika HanımUğurlu Naip Mezarlığı1870(H.1287)74Samurizade Mehmet AğaHıdırlık Mezarlığı1871(H.1288)75Bolu Sancağı Mutasarrıfı Mehmet Nuri PaşaUğurlu Naip Mezarlığı1872(H.1289)76Müderrisin-i Kiramdan Hristanzade Mustafa Ataullah EfendiUğurlu Naip Mezarlığı1877(H.1293)77Tersane-i Amire Binbaşılarından Şakir BeyKerimesi Zühre HanımHıdırlık Mezarlığı1878(H.1295)78Bolu Sancağı Muhasebecisi Mehmet Tahir EfendiUğurlu Naip Mezarlığı1881(H.1298)79Hafız Ahmet Efendi Mahdumu Hacı Ali EfendiUğurlu Naip Mezarlığı1882(H.1299)80Fazıl Sabigatullah Efendi Kerimesi Saide HanımUğurlu Naip Mezarlığı1883(H.1300)81Hırsanizade Hacı Sabit Efendi İbn-i Mustafa Ataullah EfendiUğurlu Naip mezarlığı1884(H.1301)82Uğurlu Naip Meşayıhından Şeyh Hafız Abdullah EfendiUğurlu naip Mezarlığı1886(H.1303)83Bolu Taburu Kaymakamı Kamil BeyUğurlu Naip Mezarlığı1889(H.1306)En eski tarihli mezar kitabesi 1435 tarihli olup, Karacaağaç köyündedir. Yozgat köyü Tekkesinde 2 tane(1483-1677), Akhocazade medresesi mezarlığında 4 tane( 1621-1821), Şeyh Bedrettin Tekkesi Mezarlığında 1725 tarihli 1 kitabe, Somuncu Camii mezarlığında 1813 tarihli 1 kitabe, Taş Mektep mezarlığında 1650’den 1857’ye kadar toplam 39 kitabe, Uğurlu Naip mezarlığında 1759’den 1870’e kadar 28 tarihi mezar kitabesi, Hıdırlık mezarlığında 1871’den 1878’e kadar 7 tarihi mezar kitabeleri okunmuştur.Mezar kitabelerindeki unvanlara bakıldığında aşağıdaki tablo ile karşılaşılmaktadır. Gerçi aynı kişide birden fazla unvan olmakla beraber ayrı ayrı ele almak yararlı görülmüştür.TABLO:1 Unvanlara Göre Erkeklere Ait Kitabelerin DağılımıErkekler İçin UnvanlarsayısıPaşa3Voyvoda2Mutasarrıf1Çelebi1Kadı1Ağa16Kethüda5Seyyid1Naib3Silahşör1Efendi12Kapıcıbaşı3Mübayacı1Katip1Bey1Müderris1Muhasebeci1Tabur Kaymakamı1Şeyh3Asker1Ünvanı yok2Tablo 1’den görüldüğü gibi, 3 no’lu kitabe 1621(H.1031) yılında vefat eden İsfendiyaroğullarından Mehmet Paşa’ya ait olup, Akhocazade mezarlığındadır.14, 16, 18, 32 numaralı kitabelere ilişkin olarak, Muhsin Karamanoğlu’nun Çele dergisine yazdığı bir hatırasında kısaca bilgi bulmak mümkündür. Burada, Muhsin Karamanoğlu, Taş Mektep mezarlığındaki Koca Alay beyizadelere ait mezar taşlarının mermerden yapıldığını, Türk mermer sanatının birer abidesi görümünde olduğunu belirtmektedir (Karamanoğlu, 1967:14). 35 numaralı kitabe ise Kapucubaşılık ve voyvodalık yapmış olan Bergoslu Mustafa Ağanın mezarı Taş Mektep mezarlığındadır. Hıdırlık mezarlığındaki 7 mezardan 3’ü Samurizade Mustafa Efendi ve kerimelerine aittir.Mezar kitabelerindeki bir takım unvanlar konusunda M. Zeki Pakalın’ın hazırlamış olduğu Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü oldukça yararlı olmaktadır. Kitabelerde adı geçen unvanların açıklaması şu şekildedir. Silahşör, yeniçeri ocağı zabitlerinin bir takımı hakkında kullanılan tabirdir. Padişahın maiyetinde muhafız olarak kullanılanlara da bu ad verilmektedir. Kethüda, büyük devlet adamlarıyla, zenginlerin işlerini gören adamlar hakkında kullanılan bir tabirdir. Hacegân-ı Divan-ı Hümayun, devlet dairelerinde yazı işlerinde çalışanlar için kullanılan bir tabirdir. Bevvâb-ı Dergâh-ı Ali ise sarayın orta kapı kapıcıları için kullanılan bir tabirdir. Mirahur ise sarayda at işlerine bakan memurun unvanıdır. Mirahur-i sani ise saray hayvanlarıyla bunların takımlarının idare ve iaşesine, yetiştirilmesine ait işlerle meşgul olan başındaki kişinin yardımcısıdır. Dergah-ı Ali kapıcılığının ise 18. Yüzyılda bilfiil değil de rütbe olarak ayanlara verildiğini görmekteyiz.Sonuç olarak, 1921’e kadar ayakta kalmış olan bu mezar taşlarının genelde Osmanlı devletinde üst düzeyde görevler yapmış kimselere, Bolu’da yaşamış ayan ailelerine ait olduğu söylenebilir. Tablo 2 de ise kadınlara ilişkin verilen bilgiler ele alınmıştır.TABLO 2: Unvan Sahibi Yakınına Göre Kadınlara Ait Kitabelerin DağılımıKadınlarSayısıVali eşi1Voyvoda Eşi1Ağa Eşi3Ağa Annesi1Naib Eşi1Bey Eşi1Efendi Eşi1Miralay Eşi1Kaymakam yakınlarından-Hatun1Muhasebeci Eşi1binbaşı kardeşi1Hatun1Hanım6Tablo 2’de görüldüğü gibi, 83 mezardan 19’ü kadınlara aittir. Kadın, eşinin veya ünvan sahibi birinin yakını olarak karşımıza çıkmaktadır. Ama 2 kadın mezar taşı bu duruma istisnadır.SONUÇBatı Uygarlığı, 18. yy. Aydınlanma Çağı ve 19. yüzyılda ulusçuluk akımının da etkisiyle ulusun yaşayanlardan ve ölmüş olanlardan oluştuğu kabul etmiş ve bu anlayışını mezarlıklara da yansıtmıştır. Öyle ki, Batılılar; mezarlığı, bilimsel anlamda da İlkokul düzeyinde Sosyal Bilgiler bağlamında eğitimin konusu yapabilmişlerdir. Genelde Türkiye ve özelde Bolu örneğine ilişkin olarak Vahap Tuncer’in 22 Haziran 1958 tarihli Yeni Hamle gazetesinde Bolu mezarlıklarına ilişkin kaleme aldığı yazı durumu oldukça iyi özetlemektedir. O dönemdeki mezarlıkların perişan halinden söz edip, İstanbul’daki Hıristiyan mezarları ile karşılaştıran, Vahap Tunçer; dönemin Belediye Başkanı Cemil Özbile mezarlıkların bu perişan halinin ne olacağını sorduğunda “Böyle gelmiş, böyle gider” cevabını aldığını yazmaktadır. Son günlerdeki gelişmeler böyle gitmediğini göstermiştir.KAYNAKÇAAKAY, Hasan, “Bir Şairin Mezar Kitabesi”, Dergâh ,(Haziran 1992), Cilt 3, sayı. 28, s.20.ANDI, M. Fatih, “Kitâbe-i Seng-i Mezarlar” Dergâh, (Ekim 1992), cilt 3, sayı: 32, s. 19.BACQUE- GRAMMONT ve Diğerleri ” Tarihsel Kaynak olarak Osmanlı Mezarları” Erdem, Ocak 1990, Cilt.6, Sayı: 16, ss. 177-214.BLYTH, Joan, History in Primary Schools, Open University Press.MAXİM, G. W., Social Studies and the Elemantary School Child, Merrill Publishing Company, Ohio, 1987.ORTUĞ, Yakut Gürsel, “Mezar Taşları”, Çele, (Eylül 1966), Sayı: 41, ss.22-23.PAKALIN, M. Z., Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, Milli Eğitim Yay., İstanbul, 1993.SAYAR, Ahmed Güner, A. Süheyl Ünver Hayatı, Şahsiyeti ve Eserleri 1898-1986, Eren yay., İstanbul.TANSEL, Baha Tevfik, “Tarihte kadınlara Şahlanan Mezar Taşları” Yedigün, No: 591, 2 Temmuz 1944, s. 14.———————————-“Tarihte Doktorlara Haykıran Mezar Taşları” Yedigün, No: 614.TUNÇER, Vahap, Neler yazmadık Şu Bolu İçin, Bolu, 1963.
son ahkamı kelimesi kelimesine okuyana yüzbin lira veriyorum.
ödemeyi nasıl yapacaksınız:)
vahit amca,belli ki son ahkam bir yerden kopyalanmış getirilmiş. bilgidir falan ama sitede bandwidth işgal edileceğine direkt link verilebilirdi. yok eğer hit kaygısı kokan ahkamlarsa bunlar, o zaman diyeceğim birşey yok. “görünen köy” der geçerim.
kendi tez çalışması olabilir bence…
sonuçta link eklese yine tutacağı yer bir ahkamlık olacaktır.