Genel olarak yaşantımıza baktığımızda hepimiz doğar, kısa bir süre sonra okula gider ve çeşitli kabullenilmiş doğrular üzerine yetiştiriliriz. Şöyleki, çevremizde gördüğümüz yaşam örnekleri çerçevesinde, genellikle her insan iyi para kazanıp, iyi bir işte çalışmayı ve bulduğu eşiyle mutlu bir hayat yaşamayı seçer.
Kabullenilmiş doğrular ?
2+2 ‘ nin 555′ e eşit olduğu hiç aklımıza gelmez. Evrensel bir eşitlik olan “2+2=4” ise bütün Dünya’ da aynı şekilde değerlendirilir fakat onur, haysiyet, şeref, namus gibi kavramlar hemen hemen hepimiz yani biz Türkler için aynı çağrışımları yapsada toplumdan topluma değişen bu kavramların insanlar üzerindeki etkileride çok farklı olabilmektedir.
Bir örnek vermek gerekirse; Şirketini kötü yöneten bir Japon yönetici onuru için intihar edebilecekken Türkiye’de terfi etmesi bizi şaşırtmaz. Namus kavramının farklılığını ise hiç anlatmaya gerek duymuyorum.Görüldüğü gibi en temel kavramlar dinsel, bölgesel ırksal olarak değişmektedir ve değişkenler üzerine doğrularımızı, tarihimizle yoğurarak belirlemekteyiz.
Benim amacım bu kavramları yargılamak değil, hayatımızın merkezinde bulunan ve çoğu zaman kabul ettiğimizi bilmeden yaşattığımız kavramları sorgulamak.
Bu kavramlar ki, çoğu zaman kendi hayatımızda farkında bile olmadan bizi sıkıştırıp, yaşamın kıyısına atan.
Bu kavramlar ki, vicdanımızın sesini bile kısıp gerçeği bilsekte boğazımızda düğümleten.
Tabiki hayatımızı bazı doğrular üzerine kurup yaşayacağız. Fakat asıl olan özgür ve özgün düşüncelerimizle insanlığın yararı için bazı sosyal kavramlarımızın üzerinde düşünüp, kendi hayatımız ve başka hayatlarını daha yaşanır hale getirerek fark yaratıp, Dünya’yı daha yaşanır bir halde deneyimlemektir.Tabiki hepimiz çok çeşitli sıkıntılar yaşıyoruz, bir sürü derdimiz var, belkide keyfimiz yerindedir. Ama bunların hepsi bencil olmak için bir neden değil.Kendimize objektif gözlerle bakacak olursak Krişnamurti’nin söylemiş olduğu şu sözlerin ne kadar doğru olduğunu görebiliriz. “İnsanlar hızla akan yaşam nehrinin yanında kendilerine küçük bir havuz kazarlar, işte o havuzda ölüp giderler.”