Köpeğin sahibi benim adımı nerden bilebilirdi ki? Hem bu çevrede beni kimse tanımazdı. İsmimi cismimi bilmezlerdi. Ben onlar için sabah çıkan, akşam evine geri dönen hanım kızdım sadece. Etliye sütlüye karışmaz, sesi çıkmaz, ölse evinde kimseciklerin ruhu duymaz…Tipik yalnız kadın işte.Şaşkınlığımı gizlemeye , gözlerimi küçültmeye çalışıp yaşlı amcaya doğru yöneldim. Önemsemiyormuşum gibi, normal bir olay varmış gibi baktım sadece. Ama karşımda hiç yaşlanmamış şimşek çakan mavi gözler , kır saçlar , ve kırşıklıklarla kaplı bir yüz vardı. Artık tepkimi saklayamazdım. Kuşkuş Dede! diye bağırıp alışkanlıktan kaynaklanan hareketle boynuna atlamaya doğru yöneldim. Sonra yaşımı ve onun yaşını tartım, artık boynuna atlayamayacak kadar iriydim, ve o da beni taşıyamayacak kadar yaşlanmıştı…Sevgiyle bakan gözleri hiç değişmemişti ama.-Çiçeğim senin burda ne işin var?-Ben bu mahallede yaşıyorum Kuşkuş Dede, asıl senin ne işi var burda?-Bende buraya yeni taşındım , burada böyle bir dükkan görünce içeriye girdim ve ilk gördüğüm köpeği aldım dedi.İçimden benim sevebileceğim ve almak istediğim tek köpeği diye iç geçirdim.İç geçirdiğimi farketmiş olacak ki artık o senin köpeğin ama senin bundan sonra beni yalnız bırakmayacağını ümit ediyorum dedi her zamanki gibi o muhteşem İstanbul Türkçesiyle. Yıllar ondan gözlerini ve huzur veren konuşmalarını alamamış diye düşündüm . Artık yalnız olduğunu söylediğine göre Refika Nine ölmüştü sanırım. Ölüm kelimesini nasıl da yakıştırdım hemen! Kızıyorum kendime kelimeleri bu kadar acımasızca kullandığım için…Belki de ölmemişti başka bir şey vardı. Sormaya cesaret edemedim…Ne kadar kızsamda kendime, üzgün olsamda aynı zamanda içim kıpır kıpır. Çocuksu bir heyecan var içimde. Artık benim bir Sumru’m var, herşeyin en üstünde.