Amir, 70li yılların, şimdiye oranla daha özgür ve demokratik Afganistan’ın da varlıklı bir iş adamının sessiz, içine kapanık ve okumaya düşkün oğludur.Hasan ise, hem Amir’in en yakın arkadaşı hem evin hizmetlisinin cesur ve sadık oğludur.İkilinin en büyük ortak özelliği uçurtma sevdalıları olmalarıdır…Kendilerine Kabil’in Sultaların adını takan bu ikili, mahalleler arası düzenlenen bir uçurtma yarışmasını kazanırlar. Ancak hemen akabinde gelişen travmatik bir olayda dostlukları büyük bir darbe alır.Amir ve Hasan bu olaydan sonra bir hayli uzaklaşırlar ama her daim birbirlerine olan sevgilerini sürdürürler.SSCB’nin iç savaş yüzünden Afganistan’a girmesiyle, Amir ve babası ABD’ye sığınmak zorunda kalırlar ve yıllar boyunca ülkelerinden kopuk bir halde yaşarlar…ABD’de yıllar geçer ve Amir bir gün üniversiteden mezun olur… Zamanında kendi topraklarında varlıklı bir iş adamı olan babası da market işletmecisi olmuştur.Amir he ne kadar babası karşı çıksa da yazar olmaya karar verir ve yine kendisi gibi okumayı seven ve Afgan kökenli bir kızla evlenir.Ancak bir gün Afganistan’dan bir telefon gelir ve Amir apar topar, bıraktığı zamandan baştan sonra farklı olan ülkesine dönmek zorunda kalır…

Uçurtma Avcısı, Khaled Hosseini’nin aynı adlı kitabından uyarlama, Afganistan’ın farklı zaman dilimlerinin anlatıldığı 2007 yapımı bir Marc Forster filmi.Müziklerin ve özellikle çocuk oyuncuların performanslarının harika olduğu filmdeki uçurtma sahneleri bana, çok da uzak olmayan çocukluğumu anımsattı ve bunun yanında şeriat öncesi Afganistan’ının zamane Türkiye’sine kısmen benzemesi de bir hayli içimi burktu…Her ne kadar bu yönleriyle filmi çok beğendiysem de hikayenin bir de “Amerikan Rüyası” yanı bir çok kişi gibi beni de rahatsız etti.Ancak bu eksisiyle ve birçok artısıyla Uçurtma Avcısı izlenesi ve bir o kadar da ders çıkarılası bir film…