televizyonun tuvalet kağıdındaki gizli enflasyon üzerindeki etkisine dair hafif fikir yazısı -2Esra Erol’un aldığı astronomik maaşı, o kadar para artık nesine yetmemişse istediği astronomik zammı, o kadar zam vermeyen yanaşmayan kanalın Esra Erol’u işten çıkartıp yerine onun taklidini yaparak beğeni toplayan bir oyuncuyu işe aldığını duymuşsunuzdur. Acaba bununla ilgili geyik yapmayan kalmış mıdır?

Esra Erol'la İzdivaç
Esra Erol’la İzdivaç

Televizyon dünyasında bu kadar büyük paralar alanlar hiç de az değil aslında. Bundan en az 10 yıl önce, Hande Ataizi’nin “Ben ayda 40 milyar kazanıyorum.” diye beyan verdiğini hatırlarım -ki kendisi daha sonra başka bir diziden ayda 2000000 YTL kazanmaya başlamıştır. İçinde bulunduğumuz seneye girmek için yapılan kutlamalarda, TRT’nin Tarkan’a astronomik miktarda bir ödeme yaptığı da yine gündemdeydi.Bunlar sadece duyduklarımız. Emin olun daha duymadığımız ne yüksek paralar vardır insanların aldığı. Televizyon dünyasında da tıpkı futbol dünyamızda olduğu gibi bir yıldız sistemi var. Yıldızlara akıl uçuklatan miktarlarda para verilir; ama o yıldızı çeken kameraman asgari ücretle sömürülür.Önce şu genel kanaatimi peşinen belirteyim, bir yıldızın televizyondan astronomik miktarda para aldığına dair haberler çıktığında, o haberler genellikle abartılı olur. Ancak söz konusu yıldız bir sonraki anlaşmasında bu dedikoduları koz olarak kullanma peşinde olduğundan çıkıp da yalanlama yapmaz. Birisiyle ilgili “ayda şu kadar bin milyon dolar kazanıyor” diye bir söylenti çıkmışsa, söz konusu kişinin kalkıp da ”Yok canım, nereden çıkartıyorsunuz? Ben o kadar değil şu kadar alıyorum.” dediği pek görülmemiştir. Vergi beyanları hariç.

Tarkan
Tarkan

Dikkat ettiyseniz eğer, bu bir seri yazının ikincisi. İlk yazıda tuvalet kağıtlarına verdiğimiz para aynı kaldığı halde kıçımızı silme sayısının fark edilir derecede düştüğünden bahsetmiş, bu olguya kendi kıt kanaatimce “Fiyatı aynı kalmasına rağmen kullanım ömrü azalan tuvalet kağıdı etkeni” veya kısaca ”gizli enflasyon” demiştim. Üreticiler her şeyin bir algı meselesi olduğunu fark ettiklerinden, rakiplerinden daha pahalılarmış gibi bir müşteri algısı oluşturmamak için fiyatları sabit tutmakta, ama sürekli artan maliyetlere karşı küçük birtakım cinliklere başvurarak gramajı eksiltmektedir. Aynı parayı verdiğimiz için sanki o mal için bir fiyat artışı yokmuş gibi algılarız; ama işin aslının hiç de öyle olmadığını ancak kullanmaya başladıktan sonra anlarız.

Peki nedir televizyon yıldızlarının aldığı astronomik fiyatlarla, fiyatı aynı kalmasına rağmen kullanım ömrü azalan tuvalet kağıdı etkeni arasındaki bağlantı. İzah etmeye çalışayım.Neyse ki televizyon altın çağını tamamlamış, en azından bugün bilinen işleviyle ömrünü tamamlamak üzere olan bir mecra. Ama bu sizi yanıltmasın. Televizyonun en büyük rakibi internet, özellikle de adını web 2.0 olarak koydukları etkileşimli uygulamalar her ne kadar gümbür gümbür geliyor olsa da televizyon hâlâ en güçlü, hâlâ en fazla insana ulaşabilme gücünü koruyan mecradır. Üstelik, ilerleyen teknoloji sayesinde kurulum masrafları artık biraz parası ve biraz da girişimci ruhu olan herkesin bir televizyon kurmasına olanak verecek seviyeye gelmiş olsa bile, kaliteli iş çıkarmak istediğinizde üretim bedeli hâlâ çok ağır olan bir mecra. Buna bir de yıldız oyuncu sistemi gereği iyice şişirilen ücretleri ekleyin.Bir televizyon kanalı masraflarını nasıl karşılar? Tabii ki tek geçim kaynağı olan seyircileri etkileme yeteneğiyle. Kimileri bu yeteneği siyasi propaganda aracı olarak kullanmayı ve semeresini başka ortamlarda toplamayı tercih edebilir. Olabilir, bu onların tercihidir. Çoğu televizyon kanalıysa daha doğrudan bir yaklaşımı tercih ederek, sineğin yağı misali mümkün olan her şeyden para kazanmanın peşindedir. Bunların başında da reklamlar gelir elbet.Şu noktaya dikkatinizi çekerim: Bir televizyon kanalının temel amacı öncelikle izlenebilir olmaktır. Çünkü ister dolaylı yoldan olsun, ister dolaysız yoldan, televizyonun para kazanabilmesi için önce seyirciye ulaşabilmesi lazımdır. Kim daha çok seyirciye ulaşabilirse o daha kazançlı demektir. Kanalların sayısı artıp rekabet kızıştıkça, seyircilerin ilgisini çektiği bilinen yöntemlere ödenen paralar artar. Yani evlilik programı ilgi çekiyorsa, evlilik programına para yatırılır. Kanallar, ilgi çekici olup olmayacağını bilmedikleri yapımlara büyük para ödemekten çekinirler; ama bir programın tuttuğu ispatlanmışsa o programı, olmuyorsa daha iyi allanıp pullanmış bir benzerini yayınlamak için dudak uçuklatan miktarlarda ödeme yapmaktan kaçınmazlar.Burada iki büyük sorun bulunmaktadır. Birincisi, bir programın ne kadar izlenip ne kadar izlenmediği kesin olarak belli değildir. Her şey tahminlere dayalıdır. Tamam kabul, gerçekten büyük ilgi çeken bir program kendini bir şekilde belli eder, bir şekilde yankı uyandırır; ama ilgi çektiği bilinen iki programdan hangisinin daha fazla seyredildiği sadece tahmin edilebilir; asla gerçek anlamda bilinemez.

lost
lost

Öte yandan, tahmini ya da kesin bilgi olsun fark etmez, bir program ne kadar çok seyredilirse seyredilsin, geride yine de o programı seyretmeyen bir dünya insan kalacaktır. Örneğin bir fenomen haline gelen Lost dizini ele alın. Bu kadar büyük ilgi çekiyor olmasına rağmen, bu dizinin yayınlandığı ülkelerde adını bile duymamış, duysa bile hiçbir şekilde umursamamış, ilgilenmemiş milyonlarca insan olacaktır. Yine de, televizyon kanalları Lost dizisinin çok seyredildiğini varsayıp diziye dünyanın parasını ödeyecektir.Peki masrafları nereden çıkacaktır? Pek tabii ki başta reklamlar olmak üzere, o kanalın kâr etmek için icat ettiği ne kadar yol varsa oradan. Bir televizyon olayının popülerliği ne kadar artarsa, televizyonların o olaya ödediği para artacak; tabii bunun karşılığında doğal olarak reklam verenlerden daha çok para talep edecektir.O zaman da, rakiplerinden geri kalmak istemeyen herhangi bir tuvalet kağıdı markası reklam vermeye kalktığında, reklam verdiği saat ve programa bağlı olarak giderek artan bir reklam maliyetiyle karşılaşacak; haliyle de bu artan maliyeti ya fiyatına yansıtacak ya da ürününün kalitesinden fedakarlık edecektir.Burada işin en kötü tarafı, bir üretici reklam verdiği zaman katlanmak zorunda kaldığı ek masrafı, maalesef bütün tüketicilerden çıkaracaktır. Yani marketlerde hiç kimse size ”Sen Esra Erol’un programını seyrediyor musun? O zaman bunun fiyatı sana 5 lira. Seyretmiyorsan 4 lira.” demeyecektir. O reklamı seyreden kitleyle alakanız olsun ya da olmasın, ürünü satın almaya kalktığınızda maliyeti eşit derecede üsteniyorsunuz demektir.Bu yüzden size tavsiyem bundan sonra hep en popüler programları seyretmeniz olacaktır. Sabah kuşaklarını hiç kaçırmayın mesela. Çünkü kıçınızı silme sayısının azalmasına engel olamıyorsanız, bari hiç değilse programı seyredin de ödediğiniz fazladan maliyet boşa gitmemiş olsun.