“Tek suçum alkol almak!..” diye bağırıyor kadın avaz avaz. Gecenin bir yarısı… Görüntüde ön kapısı açık bir araba… Arabanın hemen yanında iki polis… Ve onların az ilerisinde o kadın… Şık giyimli, bakımlı, genç bir kadın… Modern dünyanın kadını… Gazetedeki küçük bir resimden bile o dünyayı bize taşıyabilecek kadar haykırıyor herşeyiyle, ait olduğu o yeri.Arabasının yanındaki polislerin asla ait olamayacağı o yerden tüm o kibriyle bas bas bağırıyor. “Siz kimsiniz?!” dercesine… Alkolden birbirine geçen dili damağı, neyse ki sözlerinin gerisindeki bu küçümseme ifadesinin belirginleşmesini önlüyor. Alkol, kadının kendisi gibi kelimelerini de yalpalatıyor, gülünç anlamlara sokuyor. Bu şık giyimli, modern dünya kadını her saniye daha artan küstahlığıyla; annesinin giysilerini giymiş, büyük olma provası yapan küçük kızlara benziyor.Ama biz, polisler gibi bu görüntünün tam ortasında olmadığımızdan, bize ulaşan sadece bir gazete kağıdındaki kuru bir resim oluyor. Bu resme canlılık veren tek şeyse o cümle: “Tek suçum alkol almak!” Kadının peltekleşen dili araya girmeden, tam olarak anlamına kavuşmuş olarak ulaşıyor bize o kelimeler. Bu yüzden biz o polisler gibi küçük bir kızın saçmalıklarına gülercesine hoşgörüyle gülemiyoruz O’na ne yazık ki! Alkolün herkeste olduğu gibi bu kadında da yarattığı o acıklı hali tamamen ortadan kaldıran bir mesafe koyuyor bu gazete sayfası aramıza. Kadını alkolden sıyırıyor, yetişkin bir kadına dönüştürüyor.Sabah yatağında gözlerini açıyor; henüz birkaç saat öncesinde avaz avaz bağırdığı, kendisine alay dolu gözlerle bakan polislerin ait olduğu dünyadan çok uzak bir dünyaya… Yatağından kalkıyor, banyoya ilerliyor. Duşunu alıp çaydanlığı koyuyor ateşe. Kapının önünden gazetesini alıp alelacele gözgezdirmeye başlıyor. İşe gitmeden önce zihnini iyice açması, orada kalan son bulanıklık parçasını da tamamen yok etmesi gerek…Kazalar, ölümler, adaletsizliklerle dolu bir dünyaya ait görüntüler beliriyor gözlerinin önünde. Bir tır şoförünün trafikteyken uyuyakalmasının dönüştüğü kabusu görüyor. Bu yeterince alınamamış uykunun söndürdüğü ocağı, o ocağı tüttüren insanların yüzlerini görüyor sonra. Alkollü iki gencin, ancak birinin ölümüyle bitebilen tartışmalarını… Alkollü olmakla uykusuz olmak arasındaki su götürmez benzerliği görüyor.

O tır şoförünün uykusuz olarak trafiğe çıkmasına neden olan koşullarla… alkolle uyuşmuş bir beyinle komutlar vererek tıpkı kendisi gibi arabasını da bir sağa bir sola yalpalatan bir kadının ya da adamın sokaklara dehşet saçmasına yol açan koşullar arasındaki farkı anlamaya çalışıyor ardından. Artık tamamen uyanmış, herşeyi olduğu haliyle değerlendirebilen beyniyle…Bir yanda uykuyla geçirmesi gereken saatlerde iş yaptığı, aksi halde aç kalacağı için uykusuz kalan bir tır şoförü… Diğer yandaysa, alkolün uykusuzluğa son derece benzeyen etkisini bile bile, hiçbir yaşamsal zorunluluğu olmadan, alkollü olarak direksiyon başına geçmiş olan bir başkası… Mesela “Tek suçum alkol almak!” diye bas bas bağıran, sanki suç olmadığını düşündüğü bu eylemi savunmakla; aslında çok başka, çok yüce birşeyleri de, mesela çağdaşlığı, mesela modern bir dünyayı da savunan… Ve alkolü tüm bu yüce şeylerin simgesi olarak taçlandırıp başı dimdik meydan okuyan bir kadın…Öyle bir kadını bir yerlerden tanıyor gibi sanki. Zihninde O’nunla ilgili, sisli bir bölgede hayal meyal seçebildiği bir görüntü var sadece. Tır şoförünün kendisinde uyandırmayı birtürlü başaramadığı hoşgörüyü hemen uyandıran, çok tanıdık ve sıcak bir görüntü bu.