Tanrının AnnesiÜç kişi oturuyoruz küçücük evin en dar, en karanlık odasında. Çok az tanıdığım iki kadın karşımda oturuyorlar ve o güzel yemeklerinin ardından pişirdikleri kahvelerimizi yudumluyoruz. Sohbet her konudan açılıyor ve sonunda bir konuda kilitleniyor. Kadınlardan birisi modern hayata uyum sağlayan, rahat ve bir o kadar da umursamaz bir kadın. Diğeri ise anadolu kimliğini hiç kaybetmemiş, feodal ve tutucu bir izlenim bırakıyor bende.Modern kadın diye nitelendirdiğim kadınla Freud üzerine konuşuyoruz. Çokta derinlere dalmadan kadın memesinin biz erkekler için neden bu kadar önemli olduğunu tartışıyoruz. Diğer kadın oldukça ilgili görünüyor fakat pek söze karışmıyor. Oysa ben onunla konuşmayı daha çok arzuluyorum.Sohbet öyle bir noktaya geldi ki artık içimden fışkırmak üzere olan feryadımı dile getirmeliyim diye düşünüyor bir yandan da onları dinliyordum.” Ben bir kadın arıyorum. Öyle bir kadının varlığını biliyorum ama bulabileceğime inanmıorum. Bir kadın olmalı, benim gibi uzun zamandır meme hasreti çeken ve yokluğunda eriyip giden, bu acısı için kime kızacağını bilmeyen bir adam olduğunda onu koynuna alıp bir geceliğine de olsa ona meme verecek bir kadın olmalı. Ben işte o kadını arıyorum.”Kadınlar oldukça sakin karşıladılar bu içten sözlerimi. Modern kadın gülümsüyor, çünkü sadece analiz edilmiş bir erkek görüyor karşısında. Diğer kadın beni dehşete düşüren şu sözleri söylüyor :”İstersen bu gece benim koynumda uyuyabilirsin. Benim için bir sakıncası yok.”Bir süre öylece baktım yüzüne, anlam veremedim bu rahatlığına, şaşırdım açıkçası. Benim sözlerimden dolayı bana acıyor olabilir. Ama tam tersi beni gerçekten anlayan tüm erkeklerin aradığı o kadın da olabilir.Heyecanla dizlerimin üzerine çöküp ağlamaklı bir sesle :”İşte o kadın sensin. Beni buldun ve merhametini gösterdin. Sen o kadınsın işte. Sen Tanrının Annesisin…”Tarık Dinçer AYDIN