…Bir bardağı su ile doldururken, dudak payına kadar değil de yanlışlıkla ağzına kadar doldurduğunuzda ve su bardaktan taştı taşacak gibi durup yine de masaya bir damla dökülmediğinde, biri gelse de size ufak bir mutfak madalyası taksa diye düşünür müsünüz? Bu durumdan kendinize “Vay be bardağı da nasıl ağzına kadar doldurdum ve üstelik bir gram su bile taşırmadım” diyerek bir başarı payı çıkarır mısınız?Öte yandan, bir haftasonu gezintisinde sakin görünümlü bir gölün su yüzeyi üzerinde duran kanatlı bir canlı görürseniz, nasıl da suya batmadığına hayret edip, hayvanata tebrikler yağdırır mısınız?Hadi, diyelim ki, gezileriniz sırasında böyle bir görüntü ile de karşılaşmadınız. Fasulye, nohut gibi kurubaklagilleri veyahut pirinci pişirmeden önce yıkama ve ıslatma aşamasında aralarından bazılarının batmaması ve su yüzünde kalması da mı hiç sinirinizi bozmamıştır?Hiç heveslenmeyin. Bu durumların ne ilki sizin marifetiniz, ne ikincisi kanatlı yaratığın, ne de üçüncüsü çoktan kurutulmuş bir yiyecek olan pirincin!Bu görsellerin hepsi aslında suyun moleküler marifeti! Örnek verilen her üç durumda, aslen yüzey gerilimi diye tabir edilen olay gerçekleşmekte; yani su kütlesinin çeperlerinde yer alan moleküller birbirlerine hidrojen bağı sayesinde tutunarak; aynı zamanda da su kütlesinin derinlerindeki moleküllerce de yaratılan bir çekime ve tutunmaya iştirak ederek dağılmaktan kurtulmakta ve bir nevi elastik sayılabilecek deri benzeri bir oluşumu meydana getirmektedirler.”Buraya kadarki bilgiler bana yeter!” diyenleri şöyle ve şöyle alalım ki ikisi de suyun yüzey gerilimini fotoğraflama konusunda inatçı davranmış iki kişinin çalışmaları: Birincisi bir kağıt atacını su yüzünde fotoğraflamayı başarırken bir diğeri de madeni paranın çeperlerinden üzerindeki suyun yüzey gerilimi sayesinde taşmadan, akmadan, dağılmadan kalabildiğini ispatlamaya çalışmış.Detay bilgi ile devam etmek isteyenlere biraz, suyun oksijen ve hidrojen atomları arasındaki elektriksel çekimden bahsedelim. Oksijen atomları elektronları hidrojen atomlarından daha yoğun çekebilmeleri sayesinde hidrojen atomlarında net bir artı yük oluşur. Aynı anda oksijen atomlarındaki net eksi yük sayesinde ortaya çıkan çekim ve bağlanma durumuna ise hidrojen bağı diyoruz. Bu arada “Neden mesela oksijen değil de hidrojen bağı?” diye bir soru geliyorsa aklınıza; bu sorunun cevabını şöyle verebiliriz; bağın içindeki hidrojen atomu oksijen dışında daha başka birkaç atom çeşidi ile de bu bağı oluşturma kabiliyetine sahiptir. Konumuza bu ek bilgiyi de verdikten sonra devam edecek olursak; elektronların etkileşimleri ve yüklerin varlığı sayesinde ortaya çıkan bu kovalent bağ moleküller arasında da dipol adı verilen çift kutuplu bir durum yaratır. Bu sistematik sayesinde moleküler çekim varolur ve şurada Nasa’nın yerçekimsiz ortamda yaptığı bir deneyde görüldüğü gibi suyun moleküler yapısının nasıl elastik bir şekle dönüştüğü gözlemlenebilir. Buraya kadar öğrendikleriniz, henüz hidrojen bağ sayesinde su moleküllerinin tetrahedral konfigürasyonda birbirlerine ve başka yüzeylere nasıl tutunabildiklerini açıklamaya yeter ki; bu moleküllerin birbirlerine tutunma kabiliyetine de yeri gelmişken kohezyon adı verildiğini belirtelim. Su molekülleri başta da belirttiğimiz gibi polar moleküler yapıları sayesinde bunu başarabilmektedirler. Bu çekim öylesine kuvvetlidir ki; su damlası dediğimiz yapının o görüntüsünün oluşmasına ve tıpkı dünyanın yerçekimi kuvvetine benzeyen bir kuvvetle moleküllerin etkileşim halinde bulunmalarına sebep olur. Su molekülleri arasındaki çekimin bir su damlasının yüzeyinden merkezine doğru daha kuvvetli olduğunu yine Nasa’nın yerçekimsiz ortamda yapmış olduğu şu deneyde gözlemleyebiliyoruz. Bir su kütlesine yüzeyinden zerk edilen minik bir damla su, kütlenin merkezine doğru hızlı bir şekilde çekilmektedir. Başka bir deyişle, yüzeyden merkeze bütün moleküller etkileşime katkıda bulunmaktadırlar. Oysaki kütlenin merkezine şırınga ile girildiğinde ve bir damla su tam merkezde zerk edildiğinde o damlacığın hareketinin son derece yavaş olduğu açıkça görülmektedir.”Peki su damlalarının yuvarlak görüntüsünü oluşturan kuvvet nedir?” diye bir soru geliyor ise aklınıza, işte o kuvvetin sebebi yazımızın asıl konusu olan yüzey gerilimidir diyeceğim. bu bir pilli patisözüdür! Suyun yüzeyinde bulunan bütün birbirine komşu moleküller, birbirlerini her yöne doğru ve birbirleri arasında net sıfır bileşke kuvvet yaratacak şekilde çekerler. Yani başka bir deyişle, çekim tek bir yöne olsa idi su moleküllerinin birbirlerini tek yöne çekmeleri sebebiyle, suyun devamlı hareket etmesi gerekecekti. Tabii demin bahsettiğimiz su damlasının merkezine doğru olan vakum etki de hesaba katılacak olursa suyun dışarı doğru bir akışma hareketi moleküler bazda mümkün olmamaktadır. Fakat suyun yüzeyinde oluşan bu elastik gerilim yapısı da ancak bir yere kadar mümkün olabilmektedir. Su sıvı halinde iken kendisini moleküler kohezyon ile öylesine sıkıştırır ki; suyun bir başka harika özelliği olan adhezyon sayesinde tutunduğu diğer başka moleküler yüzeylerde iken, o tutunduğu düzlemden ayrılmamak adına ama kendi kohezyonundan da ödün vermemeye gayret ederek yabancı madde molekülleri ile etkileşimini mümkün olan minimum düzeyde tutar. Çünkü o düzleme yayılacak ve düzlem ile etkileşimi arttıracak olsa kendi dış/yüzey molekülleri arasındaki çekim kuvvetini zayıflatmış olacaktır. Su moleküllerinin yüzeydekileri sadece bir yanlarındaki komşu moleküllerden kuvvet bulurlar. Diğer temas içinde oldukları hava ya da başka maddelerin moleküllerinden edindikleri kuvvet kendi benzerlerinden edindikleri kuvvetten tabii ki azdır ve suyun yüzey molekülleri daha az enerji harcamak adına yüzeyi daraltma yoluna giderler. Çünkü başka bir deyişle, merkezdeki etrafı su molekülleri ile çevrili komşuları kadar şanslı değillerdir. Her bir su molekülü kendi etrafını bulabildiği en fazla komşu su molekülü ile çevrelemek ve bu kuvvetli etkileşim halinde iken harcadığı enerjiyi minimuma indirgemek ister. Suyun bu moleküler enerji tasarrufu Euler–Lagrange denklemi ile ispatlanmıştır. İşte bu yüzden su genellikle bir yere asılı dururken damlacık şeklini alır. Bunu görüntü halinde şöyle ve şöyle ifade edebilmişler. Her iki fotoğrafta da suyun kohezyon yapısı sebebiyle damlacık halinde durabiliyor oluşu ve adhezyon özelliği sebebiyle de bir yere asılı kalma özelliği açıkça görülebilmektedir.Şurada yapılmış bir deney sonuçlarına göre; iyi bir haber gibi görünmemekle birlikte bilgi bilgidir; suyun ısınan hava ile teması arttıkça suyun yüzey gerilimi azalmaktadır. Artık muhasebesini ve doğabilecek sonuçları siz tahmin edin! “Küresel Isınma Tehlikesi” diyorum ve topu size atıyorum.Sözlerime son vermeden, suyun yüzey geriliminin aslında başka nasıl faydaları olduğunu da belirtmeliyim. Eğer yüzey gerilimi olmasaydı, dalgalar oluşamayacağından, rüzgar suyu harekete geçiremeyecek ve nisbeten durgun sulardaki organizmaların ihtiyaç duydukları oksijen suya nüfuz edemeyeceğinden dolayı su altı organizmalarının yaşam sürekliliği de dolayısıyla oluşmayacaktı. …Ve biliyorsunuz ki; aslında yaşam suda başladı ve suyun derisinin oluşuma katkısıyla da gelişti!
Suyun Derisi
pilli pati | 18 December 2008 12:05
adhesion adhezyon cohesion damla deney dipolar drop energy enerji euler lagrange denklemi euler lagrange equation experiment gol hayat hidrojen hidrojen bağ hydrogen hydrogen bond ısı kohezyon küresel ısınma molecules moleküler nasa oksijen organizma oxygen polar rüzgar su su yüzeyi surface tension temperature tetrahedral uncategorized water waves yaşam yüzey gerilimi
yorumlar
suyun en çok hamamdaki sıcak halini seviyorumm… Beni inanılmaz rahatlatır, yeniden doğmuş gibi olurum..
@pillipati, eline sağlık. suyun bu kadar uzun yazılabileceğini düşünmemiştim doğrusu..
onaya yolladığım bir mim vardı
tam da bununla ilgili zamanlama uysaydı bu yazının altına yapıştırırdım. neyse geçti artık. eline sağlık.su canlı cansız ayrımını tereddüte sürükleyen bir yapıya sahip. duyguları olduğunu iddia eden bile var.
link belli olmamış.
Yaşam kaynağı…Suyun derisi ve İnsan dersi muhteşem buluşma…”SU” ya aşığım.Benim suya dokunmam harika bir duygu.İçmek serinletici bir etki..Eline sağlık…
bu mevzunun babasını da atlamayalım.
editörlerimiz malesef siteyi açmayı başaramamış hayret doğrusu ben üç farklı tarayıcıyla açabiliyorum. neyse buraya kısmetmiş. zaten ben de buraya daha çok yakıştırmştım.
buyrun ekolojik denge ile ilgili çarpıcı, korku uyandıran, dehşetengiz bir çalışma. pilli pati nin sözünü ettiği suların ısınmasının sera etkisine kazandırdığı ivmeyi de açıkça anlatmışlar.
anlatmaya çalıştığım suyun komple kendisinden ziyade içindeki moleküler altyapının işleyiş mekanizması, sistematiği… diğer alanlardaki marifetlerine dalsa idim; (mesela suyun ağaçların dallarına yerçekimine karşı koyarak yürüme kabiliyeti, buz kütlelerinin neden özgül ağırlıklarının suyun sıvı halinden hafif olduğu filan gibi mevzular) o zaman konu bir blogluk olmaktan çıkar tez konusuna dönüşürdü.fakat bunların tartışmaya açılmaması için de hiçbir sebep yok aslında… konu eninde sonunda Küresel Isınma ve tehlikelerine kayacak. onu da biliyorum. şimdi @nickoldnick’in vermiş olduğu linki dinleyip kurcaladıktan sonra aklıma örnek olarak kullandığımız deterjanlar geldi.tıpkı videoda dendiği gibi su molekülleri arasındaki bağın termal ajitasyon dediğimiz ısı yükselmesine bağlı su molekülleri arasındaki bağın zayıflaması ve böylelikle buharlaşmanın artması gibi, söz konusu bağı zayıflatan bir etki de kullandığımız çeşitli kimyasal bileşikler sayılan deterjanlardan gelmektedir. Conceptual Physical Science adlı basılı yayında da açıkça ve bilimsel olarak ifade edildiği üzere deterjan moleküllerinin su moleküllerine dipol etki yaratarak büyük ölçüde bağlanmaları ve suyun yüzey gerilimini zayıflatmaları hali söz konusudur. yani küresel ısınmanın yanısıra kimyasal içerikli deterjanlar da bu kötü süreci hızlandıran bir etkiye sahiptirler.
gökçek-kılıçdaroğlu muhabbetine benzeyecek ama konu hep suyun bağlanma şekilleri çevresinde aslında. denizlerin ısınmasının küresel ısınmaya etkisi ya da suyun faz değiştirirken titreşimlere bağlı olarak şeklinde farklılıkların oluşması hep viskozitesine bağlı olaylar. Tabii ki turgor basıncı da öyle. Doğanın kendi mekaniğinin evlere şenlik bir yansıması bu olay. Örnekleri de hemen her yerde mevcut.
bu konuda kullanılan resimlere bayıldııııııııımmmm. tam konuyla alakalı resimler bulmuşsunuz sizi tebrik ediyorum arkadaşlar.yolaa devam. bravo.
Tebrikler, güzel yazı.Hiç bir şeyin tesadüf olmadığını ispatlayan binlerce fizik kuralından birisi.
deterjan aslında gündelik hayatta kullandığımız ürünlerle nasıl da kendi yaşam alanımızı sabote ettiğimize dair çarpıcı bir örnek. Kyoto protokolünü imzalamayı reddeden amerikada dahi fosfat içeren temizlik ürünleri yasaklanmış durumda. çünkü fosfatın suyun sertlik derecesini düşürerek oksijen tutma özelliğini kaybetmesine yol açtığı kanıtlandı.temizlik vazgeçmeyi düşünemediğimiz bir alışkanlığımız fakat sağlığımız için olan yararı, zararıyla kıyaslanabilir mi acaba? kanser ya da çevre kirliliği temizlik alışkanlığımızın bizi koruduğu hastaliklardan daha mı az zararlı sizce? ya da boşverin canım bir devlet görevlisi çıkıp bununla ilgili bir proje hazırlayıverir biz de kuzu kuzu peşinden gideriz mi diyorsunuz?
@majorian! oyun oynama yavrum! :)@nickoldnick’in bahsettiği konuya bir adım daha atarak çarpıcı bir gerçeği vurgulamak istiyorum. yapılmış araştırmalara göre insanlar çamaşır deterjanlarını çabuk leke çıkarıcı özelliği kadar kokularını karşılaştırarak da satın alabiliyorlar. yani kıstas / kriter dediğimiz şey, henüz bırakın suyun kalitesinin bozulmasını, organizmaların dünyadan silinme tehlikesini; çamaşırların daha uzun süre kimyasal bileşenler sayesinde “mis(!)” gibi kokmaları…
şimdi “suları kirletiyoruz! kahretsin bizi doğa!” filan diye de felaket tellallığı yapmak değil amacım! aslen buradaki sosyal sorumluluğumuz icabı bildiklerimizi araştırdıklarımızı paylaşmak, başkalarının getirip önümüze serdiklerini öğrenmek, irdelemek, kendimizi düzeltmek, farkındalığı arttırmak, başkalarının da bu paylaşımlarını başkalarına anlatmalarını sağlayıp dünyaya gereken özrü dileyebilmek!kaç gündür özür özür diye tutturan sitelerle dolu mimlere bakarken içim dışıma çıkıyor. yeri gelmişken söyleyeyim. ben ancak doğadan özür dilerim. o da bundan sonra doğaya iyi davranarak olabilir. lafla salata yenmiyor muydu neydi? (hiç beceremem şu deyimleri aklımda tutmayı). neyse!şimdi asıl konumuza geri dönüyorum. 1940’larda geliştirilen deterjan teknolojilerinin büyük çoğunluğu bizi kapital düzenin çarkları arasında ezedursun, doğaya da etmediğini bırakmadı. “kirlenin / temizlenin” döngüsü! çok iyi bir noktadan yakaladılar bizi. fakat dünya için çalışan insanlar da yok değil hani. hele hele hiç de az değiller. biodegradable / doğada çözünebilen deterjanlar üretiliyor artık. doğaya saygılı ürünler bunlar.”biodegradable ne demek?” diyenler için şöyle minik bir açıklama yapalım. hani “ölüm kaçınılmaz” deniyor ya, bu aslında dünyanın yiyecek zincirinde her organizmanın yerini almasından başka birşey değil. mikroorganizmaların biyolojik davranışları sonucu organik olan herşey çözünebilir, doğal ana maddelerine ayrışabilir. doğa da bunları alır bağrına basar. tekrar döngüsüne katar. zinciri bozmayacak herşeye açıktır doğa!doğadan gelen herşey sonunda doğaya döner. kucağı açıktır onun! biz de onun varlığını tehlikeye sokmadan ihtiyaçlarımızı giderebiliriz. bu fikirden hareketle doğaya zararı olmayan deterjan üretimine başlamışlar bile… çözünme toprakta, hava ile temas içinde ya da suda olabilir. fakat mikroorganizmalar çözünme olayını başlatmak için yine de yeterli oksijene, ışığa, suya ihtiyaç duyabilirler. biodegradable / çözünebilir deterjanların mikroorganizmalarca işlemden geçmesi de birbirlerinden süre olarak farklı olabilir.farkındalık sahibi tüketicilerin deterjan üreticilerinden isteyecekleri çok şeyler var. bilinçli tüketimin adının, tanımının değişmesi gerekiyor. artık dünya bizlerden bunu istiyor.
@pillipat’im, ne kadar haklısın.. geç bile kaldık…
gecen gun hidrolik dersinden henuz cikmisken cayimi karistiriyordum ki dudak payi kavrami geldi aklima. o aslinda dudak payi degildi, cayi karistirirken bir girdap etkisi olusur ve merkezkac kuvveti etkisiyle de cay bardagin kenarinda yukselmeye baslar. iste iste bu girdap payidir demistim.
Malesef hollywood yıldızları gibi giyinip kuşanıp her daim kendini elizenin tarlalarında yürür zannetmeye öyle alışmışız ki deterjansızlıktan bahsetmek akıl hastalığıyla aynı kefeye her an konulabilir.İnsan kokusu dediğimiz mevzu fransızların cin fikirleri ve asalet kavramlarıyla şekilden şekle sokulup, bugün hatun ve er kişilerin başuçlarına şişelenip bırakılmış vaziyette doğanın anasını belleme görevini yavaş yavaş yerine getirmekte. şimdi çıkıpta bundan 1500 sene evvel olduğu gibi alalım papatyaları (zaten nerden bulacaksak) apışaramıza sürtelim koltuk altımıza deydirelim demek olur mu? belediye otobüslerindeki manzarayı gözümün önüne getiriyorum da bence olmaz. peki ne olabilir? buyrun bakalım.
peki geri kalan temizlik ürünleri ne olabilir? buyrun onlar da şunlar olailir mesela.
işin özü yaşam biçimimiz toptan doğaya zarar veren bir vaziyette. bakış açımız doğaya dönük değil. her ihtiyacımızı en kısa zamanda, en az yorulup, en çok tüketerek yapma eğilimindeyiz. bu sakat vaziyeti ortadan kaldırmak için tellal bakkal çiftçi artık birşeyler olmak lazım.Bu arada biobozulur deterjanlar %20 oranında doğaya zararlıdır. alternatifleri yukarda yazanlar olabilir.
@forzaken, bundan sonra farklı bakış açısı ile içilecek çaylar ve sen anımsanacaksın.@nickoldnick, verdiğin alternatif bilgiler için teşekkürler, %20 oranında zararlı olduklarını belirtmen de iyi olmuş. birşey daha öğrendim.
Arap sabunuyla iyice çitilemek lazım.Şeffaf poşeti vardı,böle vıcık vıcık mıncıklatırdı kendini..
hadi biraz da demogoji yapalım. biliyorum ki hafif te anneler var. sayın anneler çocuklarınıza yesinler büyüsünler diye hazırladığınız o meyveler ne kadar sağlıklı. onları o kadar büyük o kadar renkli yapabilmek için hangi kimyasallar kullanıldı biliyor musunuz? işte size biraz bilgi:
yani böööööööööööööööö!
Bu güzel yazıya sevdiğim bir şiiri eklemek istedim,su gibi sessiz yaşadım çok zaman;su gibi sakindim,su gibi şevkatli,su gibi verici,su gibi merhametli,su gibi sahici..ama aslım, suyun aslı gibiydi;su gibi içten,su gibi gerçek,su gibi özgür,su gibi şeffaf,su gibi berrak,su gibi temiz,su gibi sahipsiz,su gibi asisen…su gibi, dost edinip güvendiğimsu gibi akıverdin içimden…su gibi, inceden ve derindensu gibi içilesi,su gibi doyulamayan,kıyılamayan,sevmeye değil, sevilmeye akışkansu gibi tutulamayan,tutuşamayan,
@harlem! bu bir peygamber devesi mi? damlacıklar nasıl da tutunmuşlar! tam bir adhezyon örneği işte.teşekkürler!bu da @kelebek için gelsin!
suya düşen sindirELLA’ya sarılır .. :*) müthiş bir an. uykusundan yeni kalkmış o mahmurluk var o gözlerinde sanki.
ayy hep unutuyorum cümlem sevgili harlemim resmine istinadendi. beni derinden etkiledin harlem. bu resmi buldugun ve koydugun icin bir kez daha tesekkür etmek isterim herkezin nezhinde.
su gibi bir yazı,duru ve akıcı.tebrikler.
Evet yazınızdan sonra aklıma geldi peygamber devesi fotoğrafı yazı bilgilendirici çok beğendim ,tam benim damak tadim.teşekkürler.
şimdi değilsin galiba =)
ben hala suyun debisi diye okuyorum :p
“Peki su damlalarının yuvarlak görüntüsünü oluşturan kuvvet nedir?” diye bir soru geliyor ise aklınıza, işte o kuvvetin sebebi yazımızın asıl konusu olan yüzey gerilimidir diyeceğim. bu bir pilli patisözüdür!Artık halka maloldu bu cümle..Napıcaz..Pati, kendinizin fikirlerini korumaya çalışıyorsunuz ama burada herkes yazı yazıyor, eğer bilgileriniz size göre bu kadar önemli ve çalınmasından korkuyorsanız ki siz de bunları kafanızdan uydurmadınız, bence kendi adınıza hemen kitap çıkarmalısınız..Çünkü yaptığınız araştırmalar süper..
Sonuç; yazı yazarken daha rahat olun lütfen, okurken geriliminiz bana geçiyor, derim geriliyor su gibi benim de..
Aydınlar önce halkı aydınlatsın ki, bu toplum gelişsin, kendine saklamasın kimse..Bu günlerimize bize fikirlerini ortaya sunan insanlar sayesinde gelmedik mi..Yoksa nereden bilecektik suyun derisini, gerisini..Saygılar..
iste ortam sogutulunca suyun viskozitesi de dusuyor.
suyla ilgili dikkatimi çeken bir mevzuda bir molekülün üç atomdan oluşması. doğaya ait bir denge var gibi sanki suda. geç oldu ama söyleyeyim dedim. hep ikinin denge sağladığını söyler ama belirsizlik te dengenin bir parçası olabilir gibi geliyor bana.
Bir kimyager olarak bu kadarını bir araya getiremezdim.Tebrikler.
“yorumlara teşekkürler” diyip geçmezden önce bir ufak not daha iliştirelim.suyun yerçekimi kuvvetine karşı çalışarak bitkilerin gövdeleri içinde yukarıya doğru yürümesi ve dalların, yaprakların, meyvelerin, çiçeklerin en uç noktalarına kadar hayatı taşıması da adhezyon kabiliyeti sayesinde mümkün olmaktadır.
emek harcanmiş bir blog girdisi olarak takdire şayan bu bilgi depocuğunu lisede okurken bize sunduklarını unutmuşsunuz anlaşılan. olsun. önemli olan yerine getirlmiş nasılsa bir şekilde.şurada ve şurada konuya değişik yönlerden yaklaşımlar bulmak mümkün. herkesin eline sağlık.hepiniz birer su örümceğisiniz ;)tebriklerbir şeyi anlyamadim bu ilk fikri ben buldum aptalligini neden yapiyosunuz?ha bide şurada tabi..
suyun debisi var bide
konu birkaç gün önce de kurcalanmış. artık cevap vermek ihtiyacı doğdu.”pillipatisözü”; ilgili link üzerine tıklandığında ekrana gelen sayfadaki ifadeler bütünüdür. bir nevi çalıntı içerik üretimine karşı yazılmış bir motto’dur: çalıntı içeriğe karşı farkındalığı arttırma yolunda atılmış kendi çapında ufak bir adımdır.bugüne kadar bu ifadeyi, blogladığım konuları okuyanlar arasından anlayıp, açık destek gösterme nezaketinde bulunan birkaç kişinin olacağını tahmin ettiğim gibi; bu konuya dirsek gösterenlerin de varolacağını en başından biliyordum. itiraf edeyim ki, rahatsız edici bir ifade… zaten amacım da bu yolla çalıntı içerik üretenlere karşı bir bayrak çekmek!herkesin bu konuda aktif bir harekette bulunmasını beklemek gibi bir aptallığa zaten düşmemekle birlikte emek sarfedilmiş işler için çok kapsamlı olmayan ama yine de blogları çalıp başka sayfalarda düdük öttürenlere karşı yürüttüğüm bu kişisel mücadeleyi anlama konusunda tembellik gösteren, konuyu farklı noktalara çekenlere de topu topu bundan fazla bir söz sarfetmeyeceğim.en nihayetinde söz konusu hırsızlıkların izini benim gibi internet üzerinde süren, bu konuda enerji ve zamanını harcayan, gerektiğinde google ile işbirliğine girip bu hırsız sitelerin adsense gelirlerinin iptaline kadar çalışan hafif.org dahilinde ve haricinde yığınla kişi var. birgün bu konuda da gerekli ciddi tedbirler ve altyapı kendiliğinden oluşacak. o zamana kadar özgün içerik üretme çabasına girenlerin emeğine dil uzatmayın yeter!konuya dönersek memnun olurum.
Tedbir ne olabilir ki pilli pati, ”copy paste” i, ya da , print out ı mı kaldırsınlar, adam oturur eliyle yazar, fotografını çeker..O yüzden boşa bir çaba, bence rahat olun..Ama benim bir fikrim var sizin yazılarınızı kırmızı yazın, kopyalanamaz, printer dan çıkışı alınamaz..Eliyle yazanın da daktilosu, klavyesi, kalemi kırılsın, Allah belanuzu versin deyin..ya da görünmez harfler alfabesi..Nasıl fikir..?Yakalarsam muck muck..da olabilir..Bu işin şakası tabii..Burada gerçek hayatlarından kesitler yazanlar var, onlar ne yapsın..Emeğinize saygımız sonsuz, araştırmalarınız çok güzel, devamını bekleriz..
tedbir; reklamverenlere ya da aracılara hırsızı ihbar etmek ve reklamdan kaynaklı gelir anlaşmalarını, çalıntı içeriği sitelerinden kaldırmadıkları takdirde bu kuruluşlar üzerinden iptal ettirmektir. ahlaksız bir ortama ortaklık ederek repütasyonunu düşürmeyi göze alamayacak kadar büyük kuruluşların hesabı bu… elbette ki; ihbarları da olumlu ve çok ivedi şekilde değerlendirip sonuçlandırıyorlar.neler olup bittiğini okumak istiyorsanız copyscape.com iyi bir başlangıç olabilir.
Bunu ancak sanatçı ruhlu biriysen bilebilirsin. Sanatçının ağzından cıkmıs bir laf , kaleminden dokulmus bir kelime, çalgısından süzülen bir nota,ya da komedyenin yaptıgı bir espri BEBİŞLERİ gibidir. ay paylaşamaz. SAHİPLENİR. sex and the city deki carrie nin ayakkabı tutkusu gibi bişey. daha nasıl anlatılır ki. Sanatçı bu yüzden kıskanç olmalıdır ki üretebilsin.Anladığım kadarıyla böyle bir makaleye ilgi gösterdiğine göre sen bilimadamlığına yatkınsın.Ordan,şurdan,burdan diye konuyla ilgili link vermek isterdim. Ama bazı şeyler vardır ki yaşamak gerekir . Hayat öyle link vererek anlatacağınız kadar ucuz değildir. Umarım fikrimi size hissetirebilmişsem ne mutlu bana.Saygılarımla
şurada (Georgia State University – hiperfizik araştırmalar) suyun yüzey geriliminin sıcaklık arttıkça azaldığını gösteren bir grafik mevcut.deterjan kullanımı yanısıra ayrıca aşırı sıcak suyun kullanımına gerek olmadığından bahsedilmiş. “çünkü zaten deterjanlar suyun yüzey gerilimini azaltıp temizlik işine tesir ediyorlar” deniyor. böylelikle çevreye verilecek zararlı etkilerin katlanarak arttırılmasında bir anlam görmediklerini ifade etmek istiyorlar sanırım.
Olur mu yaw, sıcak suyun, kir çözücü özelliğinden, faydalanmamak..
Mutlaka izleyin
http://www.greenpeace.org/turkey/get-involved/amazon
@mahirgül’ün eklentisi üzerine demin tv’de izlediğim Luc Besson’un çektiği Home-Yuva adlı filmi de belirtmeden geçmeyelim. su hayattır. küresel ısınma arttıkça yeraltı kaynakları kuruyor (fosil su). ayrıca Grönland’daki tatlı su kaynağı buzullar erimeye başlamış durumda ve okyanuslara karışıp yok oluyorlar. önüne geçilmez ise suyun gelecek 10 yılda iklim göçlerinin yaşanması kaçınılmaz. su olmadan yaşayamayacak milyonlarca insan ülkelerini terk etmek zorunda kalacak. kaos yaşanacak. dengesizliği bir an evvel yavaşlatmak için (bu filmi de izleyip) bireysel anlamda karbon salınımını azaltıcı aktivitelere hız verilmesi gerektiğini, karbon salınımı azaltılırken, ağaç dikimi aktivitelerinin arttırılması gerektiğini, devlet bütçesinden tutun da aile bütçelerine kadar her alanda içme suyunun tasarruflu kullanılması için önlem alınması gerektiğini hatırlatalım. yerel yönetimlerden hükümetlerden su kaynaklarının korunması yönünde girişimler başlatmaları talep edilmelidir. bazı ülkeler doğal kaynaklarının yok olması ve ülke güvenliği arasında kalıp doğal kaynakları seçmişler ve ülke ordu harcamalarını azaltmışlar. film burada anlatılabileceklerden fazlasını anlatıyor. “şu filmin internet üzerinde bir gösterimi mevcut mu?” diye bakacağım. bulursam buraya eklerim.
edit: …önüne geçilmez ise içme suyunun kirlenmesi yahut azalması sonucu gelecek 10 yılda…
bilgiler için teşekkürler.ilansahibindenemlakikinci elaraba