# Stanza del figlio, LaYönetmen:Nanni MorettiSenaryo:Nanni Moretti, Linda Ferri
Oyuncular:Nanni Moretti, Laura Morante, Jasmine Trinca, Giuseppe Sanfelice, Sofia VigliarGiovanni (Nanni Moretti) başarılı, sosyo-ekonomik açıdan üst-orta sınıf bir psikoanalisttir. Bir sanat galerisinde çalışan karısı Paola’yla (Laura Morante) mutlu bir evlilikleri vardır. Bu çiftin Andrea (Giuseppe Sanfelice) adında ergenlik çağında bir oğulları ve Irene (Jasmine Trinca) adında bir kızları vardır. Giovanni’nin hem hastalarını başarılı bir şekilde tedavi edebildiği hem de ailesiyle sevgiye dayalı bir ilişkisinin olduğu mükemmel bir hayatı vardır. Buraya kadar genel olarak bakıldığında Giovanni’nin, merkezde kendisinin olduğu, mesleki profesyonellik ve ailevi mutluluk ile nitelendirilebilecek imrenilesi bir hayatının olduğu görülmektedir.

Ve tabi, Giovanni’nin hastaları var, öykünün komik, sıra dışı, üzgün karakterleri. Son beş yıldır terapisini sonlandırmak isteyen obsesif bir kadın, cinsellikle ilgili kafası karışık genç bir adam, ciddi sınır kişilik bozukluğu olan biri, başka bir terapist tarafından refere edilen küstah ve kibirli bir diğeri, intihar ve öldürme üzerine derin düşünceleri olan orta yaşlı Oscar…

Giovanni bir pazar sabahı kanser tanısı yüzünden kaygı krizi yaşayan bir hastasından gelen acil telefon üzerine oğluyla kararlaştıkları sabah koşusuna gidemez. Bunun üzerine arkadaşlarıyla dalmaya giden Andrea vurgun yiyerek ölecektir.Andrea’nın trajik ölümü izleyiciyi filmin acı veren ikinci bölümüne dâhil ediyor. Aynı zamanda aile bağları yani grup ilişkisi de bir tehlike içine giriyor. Aile içindeki olaylara paralel olarak Giovanni’nin işinde de psikolojik olarak kötüye gittiği görülmektedir. Travmatik olayla yaralanan psikoanalist hastalarıyla ilişkisinde çok olumsuz bir noktaya geliyor. Bunun, filmin bireyin kimliğinin ve fonksiyonlarının, kişi ve analist olarak karmaşıklığını göstermesi açısından önemli bir noktası olduğu düşünülmektedir. Psikoanalist komik veya sıra dışı bir film kahramanı olmaktan ziyade gerçek bir kişi olarak karşımıza çıkmaktadır. Yaşayan, sorunları ve çatışmaları olan…

Bu olayda Giovanni sürekli kendisini suçlu hissedecek ve bu suçluluk zamanla obsesif bir hal almaya başlayacaktır. Sürekli eğer hastasının yanına değil de oğluyla koşmaya gitseydi olacakları değiştirip değiştiremeyeceği ile ilgili düşlemler kuracaktır. Andrea’nın beklenmedik ölümü aileyi derin bir krize sokmaktadır. Olaydan sonra Giovanni giderek hastalarına bir faydasının olmadığını görmeye başlamakta ve terapilerini sonlandırmaya karar vermektedir. Andrea’nın kız arkadaşı Arianna’nın hikayeye dâhil olmasıyla aile yani grup yeni bir şekil almaya başlamaktadır. Arianna ailenin yas psikolojisinden çıkmasında bir katalizör görevi görmektedir.

Film travmatik bir olaya psikoanalitik bakış açısının tipik bir örneği. Örneğin Giovanni’nin oğlunun ölümünden sonraki yası obsesif bir nitelik taşımaya başlıyor. Bu durum Giovanni’nin kısmen de olsa narsistik ve obsesif özellikler gösterdiği ile ilgili kuşkulara sebep olmaktadır. Her şeyin mükemmel gittiği bir ortamda, bu güzel tabloyu bozabilecek herhangi bir şey soğukkanlı bir analist olan Giovanni’nin aslında ne kadar kırılgan olduğunu göstermektedir. Tenis kortunda geçen bir sahnede oğlunun yenilmesine hiçte memnun olmamıştır. Aralarında geçen diyalog şu şekildedir:- Bak, sende hiçbir rekabet hırsı göremiyorum, kazanma hırsı ve isteği de yok. Olması gerekmez mi?- Bugün sadece iyi oynamaya kilitlendim.- Hayır, bugün sen öylesine oynadın. Kazanmak için oynamadın. Sen hiç kazanma zevkini tattın mı?

Giovanni’nin üstünlük ve mükemmeliyetçilik gibi bilinçaltı dürtülerini yücelterek psikoanalistliği seçmiş olabileceği akla gelmektedir. Aynı mükemmeliyetçilik ve kazanmayla ilgili hırsı çocuklarından da beklemektedir. Sadece keyif almak için oynanan bir maçta alınan mağlubiyeti, pasif eleştiri biçimiyle aşırı bir şekilde olumsuzlamaktadır. Giovanni’nin hayatındaki mükemmel ahengi bozma olasılığı olan herhangi bir şey, onun gerçekte oldukça kırılgan olan yapısını patolojik bir duruma geriletebilmektedir.

Filmin sonunda Arianna ile çıkılan yolculukta, aile bireylerinin yani bir anlamda ailenin yeniden birleşip birbirlerine bağlandığını görüyoruz. Bunu acı duygusunun oluşturduğu bütünleştirici güçle yapıyorlar. Hep birlikte aynı gemide olduklarını fark ediyorlar yeniden. O ana kadar hepsi farklı yöntemlerle ölümün getirdiği bu acı duygusuyla baş etmeye çalışıyordu. Ancak o son sahil sahnesinde acı duygusunun getirdiği sorunlar kırılmaya ve aile kendisini yeniden inşa etmeye başlamaktadır. Ancak bu son sahnede bile aile bireylerinin her birinin farklı yönlere, kendi hedeflerine doğru gittiğini görüyoruz. Her biri yaşamlarının artık asla eskisi gibi olamayacağını da fark etmiş gibi görünmektedir.# Bitirirken
“Bir psikoanalistin işi, onun özel yaşamındaki olaylardan, sevinçlerden, kederlerden nasıl etkilenir?”, “Büyük bir kayba uğradığında ya da herhangi bir olay var oluş şeklini dramatik bir biçimde değiştirdiğinde psikoanalistin analitik yaklaşımına ne olur, yaklaşımı bu durumdan nasıl etkilenir?” sorularını sormamıza neden olan bu film “Bir birey olarak analist”in de gerçek yaşam olaylarından etkilenebileceğini çarpıcı bir biçimde göz önüne seriyor.