26 Temmuz 1928, New York, Amerika doğumlu Stanley Kubrick, gelmiş geçmiş en iyi yönetmenlerden biri olma özelliğini taşıyor. Gertrude Nee Perveler ve Jacques Leonard Kubrick’in oğulları olarak Manhattan Hastahanesi’nde dünyaya gelen Kubrick, küçük yaşta babası sayesinde caz müziği aşığı olmuştu. 1934 senesinde, Kubrick 5 yaşındayken doğan kızkardeş Barbara ile aileye bir üye daha eklendi. Müziğe özel bir ilgisi olduğuna inanan Avusturya kökenli Kubrick, davul çalmaya başladı ve geleceğini, profesyonel davuculukta görüyordu. Babasının hediye ettiği fotoğraf makinesiyle dikkat çekici kareler yakalayan Kubrick, yine babasından öğrendiği satranç sayesinde davulcu olmaktan vazgeçti. Okulda fizik dışındaki derslere ilgisi olmadığı gözlemlenen genç adam, okulu bitirir bitirmez zamanını fotoğraf çekmekle geçirir oldu. Bir miktar para karşılığında, yakaladığı kareleri satmayı başaran (New York Daily satın aldı) Kubrick, satış rakamları oldukça yüksek bir dergi olan Look‘un kadrolu elemanı oldu. 4 yıl boyunca Look çatısı altında dünyayı dolaşan Kubrick, 20 yaşına geldiğinde ilk evliliğini gerçekleştirir. 28 Mayıs 1948 tarihinde Toba Metz ile dünyaevine giren Kubrick, Greenwich Village’a taşındıktan sonra New York’ta ikamet eden Museum Of Modern Art‘ın daimi takipçisi haline geldi ve gösterimi yapılan filmleri aralıksız izledi. Zamanla tutkunu haline geldiği filmler, Kubrick’i bambaşka bir yöne doğru çekmekteydi; yönetmenlik.Arkadaşlarıyla birlikte biriktirdiği parayla, günlüğü 25 dolar olan bir kamera sistemi kiralayan Kubrick, profesyonel sinemacılığa girişini şöyle özetliyor;”Kötü film izlemeden, iyi filmin tadınıtam anlamıyla alamayacağımı düşünüyorum. Bir sürü kötü film izledim ve her izlediği kötü filmde ‘film çekmek hakkında pek bir fikrim yok ama eğer biliyor olsaydım bundan çok daha iyisini yapardım’ diye düşündüm. Tüm bunların birikimi, yapmak istediğim şeyi keşfetmem.”

1951 senesinde Kubrick, ilk yönetmenlik deneyimi için hazırlanırken, evliliğinde çeşitli sorunlar vardı ve sadece 3 sene süren evliliği de bu şekilde noktalanmış oldu.Franz Kafka, Elmore Leonard, Stephen King gibi isimleri okumayı seven, Carlos Saura, ilişkileri kendince irdeleyen, yorumlayan Woody Allen, 1993’te hayatını kaybeden İtalyan yönetmen Federico Fellini, filmlerinde görünmeyi adet edinmiş gerilim ustası Alfred Hitchcock, Türk asıllı yönetmen Elia Kazan, Howard Phillips Lovecraft gibi sinemacıları yakından takip eden Kubrick, “Flying Padre” ile sinema dünyasını adımı attı.Flying Padre: An RKO – Pathe Screenliner: 1500 dolar gibi bir bütçeyle çekilen film, Kubrick’in yayınlanmış ilk kısa metraj belgesel denemesiydi. 9 dakikalık film, RKO Yapım Şirketi‘ne satıldığı için bu ismi aldı. Bob Hite‘nin seslendirmesini yaptığı filmde Fred Stadmueller‘i görüyoruz.

Day Of The Fight: 1995’te hayatını kaybeden New Yorklu boksör Walter Cartier hakkında 16 dakikalık kısa bir belgesel olan yapımda Kubrick, konuşmaları yazması için Robert Rein‘den yardım istedi, müzikler içinse Gerald Fried ile birlikte çalıştı. Jay Bonafield ile birlikte yapımcılığını da Kubrick’in üstlendiği yapım, genç yönetmenin umut vaadettiğinin bir göstergesiydi. Filmi buradan yasal olarak bilgisayarınıza indirebilirsiniz.David Lynch‘in kullandığı objeleri beğenen ve Vladimir Nabokov‘u her anlamda örnek aldığını belirten Kubrick, yönetmenlik üzerine düşüncelerini şöyle açıklıyor;”Film çekerken en önemli şeyin öykü ve karakter olduğuna inanıyorum. Kamerayı düşünmek bir yana, kameranın çekim açılarını hesaplama olayını da sadece altın fikirler bulduğumda yaparım. Filmlerde asıl önemli olan izleyicinin ilgisini, dikkatini uyanık tutabilmek. Bir diğer önemli nokta da, karakterlerin gerçekçi olabilmesi. Oyuncu performansından bahsetmiyorum, yaratılan karakterlerin gerçek hayata uygunluğu. Bunu filme yansıtabilmenin en güzel yolu da, gerçek hayattan alınmış gibi duran karakterlerin bilinçaltını yansıtabilmek. Burda bilinçaltı öğeleri devreye giriyor.”Fear and Desire: Kubriick’in ilk uzun metraj yapımı 1953 senesinde geldi. Howard Sackler‘in senaryosunu yazdığı 70 dakikalık savaş filminde 1970 senesinde hayatını kaybeden aktör Frank Silvera, bugüne kadar 5 defa Oscar adayı olan Brooklyn doğumlu aktör Paul Mazursky ve Kenneth Harp rol aldı. Bu yapım, kiralık bir kamera ve Kubrick tutkusuyla tamamlandı.The Seafarers: Will Chasen‘in senaryosunu yazdığı, Lester Cooper‘ın yapımcılığını üstlendiği 1953 çıkışlı 30 dakikalık kısa filmin diğer tüm işlerini Kubrick üstlendi. Don Hollenbeck‘in seslendirdiği yapım, Kubrick’in aşırı titiz kişiliğinin izlerini taşıyordu.

15 Ocak 1955 tarihinde Kubrick, 1925, New York doğumlu dansçı/ tasarımcı Ruth Sobotka ile ikinci evliliğini gerçekleştirdi. Pennsylvania Üniversitesi’ni bitirmiş başarılı bir balerin olan Sobotka’yı, Kubrick’in 1955 sonuna doğru tamamladığı “Killer’s Kiss” adlı yapımında görmüş olmamız da oldukça şaşırtıcı bir başka detay.Killer’s Kiss: Yine Frank Silvera, Jamie Smith, Irene Kane gibi isimlerin rol aldığı ikinci uzun metraj deneyimi olan 1955 çıkışlı bir film noir örneği olan “Killer’s Kiss“de yukarıda da bahsedildiği gibi Kubrick’in eşi Sobotka görünmekte. 40.000 dolar gibi bir bütçeyle çekilen yapımda “Day Of The Fight”tan sahnelere de rastlıyoruz.Sene 1957 olduğunda, Fellini’nin “Le Notti Di Cabiria“sı (Nights Of Cabiria) çıkmış, Hitchcock “Vertigo“sunu patlatmak üzere iken Kubrick’in yepyeni projesi “The Killing” vizyona girer.”The Killing“: BAFTA adayı olan sürükleyici bir komplo teorisi. 1985’te hayatını kaybeden romancı Lionel White‘ın (White, Quentin Tarantino‘nun 1992 çıkışlı “Reservoir Dogs“unun da ilham kaynağı olmuştu.ynı zamanda Jean-Luc Godard‘ın “Pierrot Le Fou“, Rita Hayworth, Glenn Ford gibi isimlerin rol aldığı “The Monet Trap“ın senaryolarında da romanlarından esintiler taşımakta) ‘Clean Break’ romanından uyarlanan filmde Kubrick, Jim Thompson ve James B. Harris ile birlikte çalıştı. Filmin set dekoratörü de eşi Sobotka idi.1957 sonlarına doğru eşi Sobotka ile boşandığı duyulan Kubrick, yepyeni bir projeye hazırlanmaktaydı.Paths Of Glory: ‘En İyi Film’ dalında BAFTA adayı olan film, Kubrick’in sinemacılığını da bir nebze olsun kanıtlıyor. Kimilerince taraflı olduğu söylenen film, aslına bakılırsa merak edilen sorulara hiç de politik bir yanıt vermiyor. Kirk Douglas‘ın başrolünde yer aldığı yapım, gizli saklı olamamış eleştirilere sahne oluyor. Film, yayınlandığı dönemde sert tepkiler aldı.

Ortalarda olmayı sevmeyen bir adam Kubrick. Şehir hayatını mümkün mertebe az hatırlatacak bir müstakil evde yaşamayı, gündemi istediği zaman takip etmeyi tercih etti. Kendisinden röportaj talep eden gazetecilere, deneysel düşüncelerini, taktiklerini yazdığı bir demeç hazırlardı.”Röportaj vermek yerine, sorulması muhtemel soruların cevaplarını yazıp, gönderiyorum. Çünkü röportaj verdiğimde asla söylemek istediğim yayınlanmayacak, medyanın merceği altında olan herkes bir şekilde yanlış anlaşılıyor. Bunun yerine onlara direkt cevapları veriyorum, onlar da cevaplarıma bakıp dilediği gibi soru hazırlayabiliyorlar.”14 Nisan 1958 tarihinde üçüncü evliliğini Christiane ile gerçekleştiren Kubrick, oldukça ses getirecek bir proje için hazırlanıyordu.Spartacus: İşte Stanley Kubrick başarısı. ‘En İyi Kostüm’, ‘En İyi Dekorasyon’, ‘En İyi Görüntü Yönetimi’ ve ‘En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu’ dalında olmak üzere toplam dört dalda Oscar Ödülü kazanan ve ‘En İyi Müzik’ ve ‘En İyi Düzenleme’ dalında Oscar adaylığı bulunan başarılı bir kahramanlık öyküsü olan 1960 çıkışlı “Spartacus“, Howard Fast‘ın 1951 senesinde tamamladığı romanından uyarlandı. New Yorklu aktör Kirk Douglas‘ın başrolünde yer aldığı yapımda 1989 senesinde hayatını kaybeden İngiliz aktör Laurence Olivier, iki defa Oscar adayı olan İngiliz aktris Jean Simmons, 2004 senesinde hayatını kaybeden aktör Peter Ustinov, 1962 senesinde hayatını kaybeden Oscar Ödüllü aktör Charles Laughton, 2008 senesinde hayatını kaybeden Hollandalı aktris Nina Foch, Herbert Lom gibi isimler yer almakta. Filmin 12 milyon dolar gibi bir bütçeyle tamamlandı.Oyuncularına aynı sahneyi defalarca tekrar ettiren yönetmen, durumu şöyle açıklıyordu;”En iyi performans defalarca tekrar yaptıktan sonra ortaya çıkıyor. Oyuncudan tekrar yapmasını istiyorsam, yapması gereken şeyi yeteri kadar iyi anlamadığı içindir.”1961 senesinde Kubrick, Marlon Brando ile bir gerginlik yaşar. Gerginliğin adı “One-Eyed Jacks“tir. Yapımcılar arasında, filmi kimin yöneteceği bir muamma iken, iki isimde filmden vazgeçmez ve işler gitgide zorlaşır. Sonunda yapımcılar, tercihlerini Brando‘dan yana kullanırlar ve ortaya bir çok eleştirmen tarafından vasat bulunan bir film çıkar. Ne denirse densin, 2004 senesinde hayatını kaybeden Brando‘nun yönetmenliğini yaptığı film ‘En İyi Sanat Yönetimi’ dalında Oscar adayı olmaktan kendini alamamıştır.

Lolita: “Lolita” hakkında söylenecek tek bir cümle varsa, o da ‘üvey babası tarafından bir evlat değil, bir kadın olarak görülen genç bir kız’ olurdu. Vladimir Nabokov‘un romanından uyarlanan 1962 çıkışlı yapım, ‘En İyi Senaryo’ dalında Oscar adayı oldu. 2 milyon dolardan fazla bütçeye sahip olan filmde 1984 senesinde hayatını kaybeden, üç defa Oscar adayı olmuş İngiliz aktör James Mason, 2006 senesinde hayatını kaybeden aktris Shelley Winters ve Sue Lyon yer alıyor.Film, Nabokov’un romanı esas alınarak 1997 senesinde Adrian Lyne‘nin yönetmenliğiyle yeniden çekildi.Dr. Strangelove Or: How I Learned To Stop Worrying And Love The Bomb: ‘En İyi Yönetmen’, ‘En İyi Film’, ‘En İyi Senaryo’ ve ‘En İyi Erkek Oyuncu’ dalında oscar adaylığı bulunan 1964 çıkışlı yapımda 1980 senesinde kalp krizi geçirip, hayatını kaybeden İngiliz aktör Peter Sellers, Oscar Ödüllü Amerikalı aktör George C. Scott ve 1986 senesinde hayatını kaybeden aktör Sterling Hayden yer almakta. 2 milyon dolara yakın bir bütçeye sahip olan film, içinde barındırdığı taraflı ifadeler sebebiyle tepki görmesine neden oldu.2001: A Space Odyssey: Sinema tarihinin en başarılı bilim-kurgu yapımlarından biri sayılan 1968 çıkışlı “2001: A Space Odyssey“, ‘En İyi Görsel Efekt’ dalında oscar Ödülü kazandı. 3 farklı dalda daha Oscar adaylığı bulunan film Arthur C. Clarke‘ın ‘The Sentinel’ adlı hikayesinden uyarlandı.Yapımcıların “Bu 2001 çıkış tarihi mi?” suailne sebep olan yapımdan ilgi çekici bir ayrıntı, aya ayak basan ilk insanoğlu Neil Armstrong‘un dünyaya gösterdiği ay görüntüleri, 2001’deki ay sahneleri ile benzer ayrıntıları taşıyor. Film, Armstrong aya çıkmadan 1 sene evvel çekilmişti.

Sene 1971 olunca Kubrick, “A Clockwork Orange” ile karşımıza çıkıyor. Başarılı bir psikolojik / gerilim yapımı olan “A Clockwork Orange“, ‘En İyi Film’, ‘En İyi Yönetmen’, ‘En İyi Senaryo’ ve ‘En İyi Film Düzenleme’ dalında olmak üzere toplam dört dalda Oscar adayı oldu. İngiliz aktör Malcolm McDowell‘ın onlarca kez sahne tekrarı yapmasıyla tamamlanan yapım, aksi gibi görünse de, davranışlarından psikolojik sorunları olduğu net bir şekilde anlaşılan Alex’i, uzun vadede ‘modern dünya‘yı anlatmakta.”Kubrick’in değinmediği konu kaldı mı?” diye soranlar için dört Oscarlı bir tarih yapımı “Barry Lyndon“. 1863 senesinde hayatını kaybeden İngiliz romancı William Makepeace Thackeray‘ın “The Luck Of Barry Lyndon” adlı romanından uyarlanan filmde Oscar adaylığı bulunan Los Angeles doğumlu aktör Ryan O’Neal yer alıyor.Sene 1980 olunca, Stephen King‘in romanından uyarlanan ve King’in beğenmediği bir gerilim harikası “The Shining“. 10 milyon doları aşkın bütçesiyle Oregon’da çekline film, ilginçtir ki Oscar’da adı bile geçmedi. Başrol oyuncusu Jack Nicholson, filmle ilgili şöyle bir açıklama yapmış;”Onlarca kez tekrar ettiğimiz sahneler oldu. Ne kadar bunalımlı bir evre olsa da Kubrick, ne istediğini bilen bir yönetmen. O gerçekten titizlik kavramına yepyeni bir tanım getiriyor.”1985 senesinde bir kaç arayla anne ve babasını yitiren Kubrick, yeni bir psikolojik/savaş filmine imza atmaya hazırlanıyordu.Full Metal Jacket: 16 milyon doları aşkın bir bütçeyle filmi tamamlayan Kubrick, ‘En İyi Senaryo’ dalında oscar adayı olan 1987 çıkışlı yapımı Vietnam Savaşı askerlerinden Gustav Hasford‘un yazdığı kitaptan uyarladı. İlk bölümü asker psikolojisini irdeleyen filmin ikinci bölümü, savaştaki durumu gösler önüne sererken, duruma Kubrick gözüyle bakma şansına da erişmiş oluyoruz.

Ölmeden önce vizyona giren filmi “Eyes Wide Shut“. Arthur Schnitzler‘in 1926 senesinde piyasaya çıkan kitabından uyarladığı yapımda bir zamanlar evli olan aktör Tom Cruise ve başarılı aktris Nicole Kidman başrolleri paylaşıyor. Psikolojik/gerilim filmlerine farklı bir bakış açısı katan yapım, Kubrick’in cümlesiyle tamamlanabilir;”Her şeyi söyleyebilirsiniz, ama hiçbir şeyi açıklayamazsınız.”7 Mart 1999 tarihinde, İngiltere’deki evinde uyurken kalp krizi geçirip hayatını kaybeden Kubrick’in bedeni yakıldı ve külleri sevdiği ağacın altına saklandı.

Kubrick’in ilerleyen zamanlarda hayata geçirilecek bir projesi.