nefret yüklü sözlerle yapılan tartışmaların yaralarını taşıyan erkek köpüklü dalgaların yıkadığı sahile bakarak , kendinden geçmiş bir halde dalıyordu sonu belirsiz nereye gideceği bilinmez flu düşüncelere…Akla gelmez hakaretlerin , bitmek tükenmek bilmez suçlamaların tek sahibi olmak asıl canını acıtıyordu erkeğin… Anlam veremiyordu kadınının bütün olup biten hengameden , sanki hiçbirşey yaşanmamış gibi sıyrılıvermesine…Kadın , hem kıskançlık krizlerine girip Alaçatı ‘ nın en işlek caddelerinde , yüzlerce kişinin önünde , her defasında kavga çıkarıp eşine hayali sevgililerle ve aldatmalarla ilgili ithamlar yapıyor , hem de yarım saat sonra bütün bunları bir kenara atıp liseli aşıklar gibi davranmaya başlıyor ve hiç bir tartışma yaşanmamışcasına erkeğinin kollarına atlayıveriyordu…
Kadının davranışları birkaç kereyle sınırlı kalmıyor , dengesiz gel gitleri her geçen gün sayıları ve şiddetleri giderek artıyordu… Adam yaklaşık 4 yıllık beraberlikleri boyunca , kadınının tüm kaprislerine sabretmiş , yıldırıcı suçlamalarına göğüs germiş , aşık olarak evlendiği eşini yitirmek istememişti…Krizlerin nüksettiği ve bıçağın kemiğe dayandığı gecelerden birinde , erkek ve kadın , yakamozun aydınlattığı kamaşan yıldızlar misali parlayan Ege ‘ ye karşı uzanıp ilişkilerini konuşmaya başladılar…” Biliyor musun , bizden çok daha kötü durumda olanlar var , çözülmeyecek problem değil aramızdakiler… şu kıskançlık krizlerinden vazgeçsen ve yaşadığımız onca şeyden sonra emin olsan sadakatimden , çok mu şey istemiş olurum sevgilim… ” , dedi Adam…
Kadın , biraz duymazdan gelir , biraz da umursamaz bir tavır içinde sessizliğini bozmadan evet anlamında başını sallayıp , ocağın yanındaki kedi misali , uysal bir edayla Adamın kucağına yaslanarak iç geçirdi…Kadının ay parçası misali parlayan pürüssüz meleksi yüzü , kalbi mühürlenmiş her erkeğe diz çöktürecek büyüleyicilikte görünüyordu…Geceyi kaplayan sonu görünmez , uçsuz bucaksız sessizlik , erkeğin tüm umut dolu kelimelerini süpürmüş ve yakamozun ardındaki bilinmeze , yaşamın donarak anlamını yitirdiği bir geleceğe savurup atmıştı…Dalgaların usul usul okşadığı ve zamanın artık izlerini bıraktığı sahili seyrederken , konuşmanın burada bittiğini anladı erkek… yine kavgalarına devam edeceklerini , yarım saat sonra ise yine hiçbirşey olmamış gibi birbirlerinin kollarında soluklanarak hayatlarına devam edeceklerini biliyordu…erkek ve kadın doğalarının ne kadar farklı olabildiğini düşündü erkek… onun tek istediği kadının şefkatli kollarında yaşadığının farkına varmak ve hayatın soluk almaktan daha fazla olabildiğini hissetmekti… yarınından emin , gelecekteki zor günlere el ele birlikte yürüyebileceği bir hayat arkadaşı istiyordu sadece… hayatta gerçekleştirmek istediklerine keyifle ortak olacak karşılıksız sevgi dolu bir yürekti aradığı…kadını ise çelişkilerinden ve tartışmalarından güç alıyor , problemsiz tartışmasız geçen günlerini kayıp olarak görüyordu… sanki hakaretlerden ve suçlamalardan beslenip , ömür törpüsü ruhuyla hayattaki son gününü arar gibi hareket ediyordu…” demekki buraya kadar ” , diye düşündü erkek… ” bu son gecemiz , son paylaştığımız yakamaz… parlayan meleksi yüzüne kondurduğumuz şu özlem dolu busenin tadı bir daha hissedilmeyecek dudaklarımda… o halde yaşadığımız en uzun gece olsun , hiç bitmeyecekmiş gibi yaşansın sayılı saatlerimiz… dalgalara karışsın suya yazdığımız zamanın artık , kırılgan izleri… ”
yorumlar
hiç bir tartışma yaşanmamışcasına erkeğinin kollarına atlayıveriyordu…En saygı duymadığım kadın tipi..
veto edilecek bir bayanmış gerçektennn…
köpüklü dalglar ha, ulen yazı yazıyonuz biraz dikkatli olun be
alacatuda cadde mü var mus ? hemde islek !
var tabi, sen ne bilirsin
cahil çoban seni
sen git koyunlarını ineklerini güt
git peynirini yap tereyağını yap.ne işin olur senin vip high society le.
alaçatının işelk caddelerini bile bilmiyo
sen çanağını çömleğini yap, taşını cilala..
olm cadde deyende söyle 4 serit gidis 4 serit dönüs akluma geliii….(coban hayalü) öyle daracuk sokakta adum adum yürünen .restorant masa sandalyalaru sokakta olan bir siii düsünmüyorum.
Alaçatı nın ” Düşler Sokağı ” adını verdiğim ama asıl adı ” Sanatçılar Sokağı ” olarak bilinen ışıl ışıl ancak hayallerde canlandırılacak bir caddesi vardır… Tamamen trafiğe kapalı olup , son derece lüks restauranları caddeye taşmakta , antika ve hediyelik eşya dükkanlarında yüksek sosyetenin süslü püslü hanımları va adamları gamsız kedersiz manavdan sebze meyve alırcasına alışverişlerini yapmaktadırlar… Türkiye ‘ nin gerçeklerinden tamamiyle kopuk bir yer gibi görünse de , her çiğ süt emmiş insanoğlu için yaşamlarında bir kere bile olsa gidilmesi gereken ve ” eğer şu yaşanan hayatsa bizimki nedir… ” sözü üzerine çıkarımlarada bulunabilmeleri için son derece faydalı bir mekandır…