www.blogcu.com/etiket/kartanesi
www.blogcu.com/etiket/kartanesi

Kendimi kaybettiğim anda buluyorum seni,Seni kaybettiğim anda ben oluyorum..Can veren bir yüklemin ağzında soluyorum yine. Kilidi mühürlü zamanları açma telaşı içinde kanamalı yaralarım. Sorgularımı sorguluyorum müebbet sevdalarda. Darağacına asılı vebalimi bir yarasa ağzı somuruyor. Zamanın dişi deliyor vicdanıma asılan hesaplarımı…Düşlerime gebe düşkünlüğümden bir kez daha düşüyorum sancıyarak…Faside hesaplarımı bir kez daha geçiriyorum pusulamdan…Gözümden kan kırmızı bir sevda düşüyor… Düştüğüm yerde yine sen… Yeniden kalkıyorum düştüğüm yerden…Sen de dal yok…Safran sarı hüzünlerin kapıma asılışında inliyor hükümlü yakarışlarım. Suçumu yüzüme her çarpışında titreyerek düşüyor hüsrana sürgün yapraklarım…Hangi kapının ardına baksam ağlayan bir hatıran saklanmış. Hangi yatağın altına baksam suçlu bir cümlem saklı. Hangi içime baksam ağlayan bir çocuk pişmanlığı. Rüzgâr hırçınlığımla en çok kendime kırılıyorum…Gözyaşımla besleyerek büyütüyorum tuzu… Tuzlu bir sensizlik soluyor elimde… Boğulmamak için bu mavilerde, yine kendime asılıyorum…Sen de dal yok…Sahtekâr yanılsamaların harbi, başucumda… Her gece aynı sorgu… Her gece aynı mahkeme… Sen susuyorsun ismimi, teline sevda kaçmış sesinle… Bağırma, duymuyorum…Kindar cümlelerin utanmıyor sunduğum hazinenin kutsallığından…Sen de ar yok…İbrahim’in ateşiyle kor iken, Yunus’un serinliğiyle düşüyorum okyanusun içine… Hızır’ım olmuyor aramızdaki sevda, İsa’nın nefesi yetmiyor ölü bir aşkı canlandırmaya… Kaydı düşülmemiş bir mucizenin son tanığı, Yazılmamış bir hikâyenin tek nüshasısın.Bağırma kalbim artık yeter… Sağırım!Dilimde paslı bir makas tadı… Sen mi kesiyorsun hesabını, yoksa ben mi dilim dilim diliyorum kahrolası ustalığımı… Söz sana getiriyor kendini, yaralı çırpınışlarıma aldırmadan. Söz senden geçiyor hezeyanlı cünunumdan sızarak. Söz sana koşuyor tüm arsızlığıyla…Sen de selam yok…Söyleme demen için kandırman gerek yalnızlığına alışmamış kalabalığımı. Sus demen için susturman gerek sana umutlanan kelamlarımı. Kabuğu kırılmamış bir yaranın altındaki kan kadar sıcak hala sana içim…Aldırma salyangoz sürüncememe. Aldırma kan emen yarasa kimliğime. Yılan zehrini ödünç almış bir dille sürünsem de kapında. Açma kapılarını, bu cehennem zebanisine…Semender kadar bilirim ateşten geçmeyi… Yandıkça tazelenecek derim ey ateş-sûhan…Fahişe sandığın yüreğimi bir kez daha vur cümlelerinle…Sen de kelam yok…Yırtık bir gecenin koynundan düşüyor özlediğim o sevda. Yokum aynalarda. Adem kadar derin… Adem kadar karanlık… Adem kadar sırdayım her gece…Aceleci cümlelerim hep erken doğum telaşında. Gebe acılarım inleyerek bin ölüm doğuruyor, senden arta kalan sen’den… Suçumu asıp boynuma fildişi kolye gibi, gösteriyorum seni tanıyan herkese… Her yüz çeviriş haklı çıkarıyor çiziktirdiğin eskizlerini… Her öfkeli bakışta biraz daha kutsuyorum seni… Dilinden düşen harflerin en sivri ucu batıyor göğsüme… Kimse söylemesin sana, kalbimin muzlim sokağında sabırla ördüğüm örümcek ağının sırrını… Sorma kimseye, güne kaçan ışıksızlığımın derin maviliğinde yediğim vurgunu… Verecek bir hesabım olmasın Münker ve Nekir başucumdayken senden yana…Kendi ateşime yangınım… Kendi közüme kıvılcım… Kuyruğundan vazgeçen bir kertenkelenin umudu sancıyor içimde… Kendi küllerimden doğma derdindeyim yine…Sende nâr yok…Okuma yazdıklarımı… Gözüne uyku düşmemiş harflerimin setr-i vebali bunlar…Okuma bu satırları, aşka indirilmemiş bir kitaba isyanın en asi hali bu hezeyanlar…Aforoz edilmiş bir kalbin cünunu, köksüz kalmış bir lisanın son çığlığı…Kestim tüm hesapları bileğinden, soyunuyorum sevdayı üzerimden..Soluyorum seni yeşerdiğim yerden…