“Maymundan mı geldik?” sorusu, her zaman müspet bilimler ve teolojik felsefeleri karşı karşıya getirmiştir. Bir tarafta isimlerinin “kıllı”, “çirkin” “hayvanlar”la aynı yerde anılmasını bile istemeyen skeptikler, bir tarafta sonuç her ne olursa olsun, gerçek arayışını sürdüren meraklı bilim insanları, Darwin‘in ortaya attığı Evrim Teorisi’nden itibaren çatışıp dururlar. Ortaya çıkan, insanın maymundan evrilmediğini, sadece bugünlere gelen uzun yolda bir süre olsun yanyana yürüdüğümüzü işaret eden onca bulguya rağmen, olay her zaman tek, basit bir cümle dahilinde itiraz gördü; “Biz maymundan gelmedik!”Son yıllarda, yeni teknolojilerin ışığında, bilim insanlarının “biz de maymundan geldik demiyoruz ki!” yi anlatmak çabalarında, sonunda umut vaadedici ve inkar edilemeyecek bulgulara ulaşıldı; BİYOLOJİK ADEM.

Spencer Wells başkanlığında yürütülen GENOGRAPHIC PROJECT, Dünya üzerindeki tüm erkeklerden DNA örneği topluyor, ve bu bilgiler ışığında tam bir dağılım haritası çıkartıyor. Proje tamamlandığında, insanlığın kesin olarak nereden yayılmaya başladığı ortaya çıkacak. Hatta siz de 99.95 dolara sipariş edeceğiniz bir kit ile

DNA toplama kiti
DNA toplama kiti

(ayrıntılı bilgi yukarıda verdiğim proje resmi sitesi’nde) hem orijininizi öğrenebilir, hem de projeye katkıda bulunabilirsiniz.Belki de insanlığın soy ağacının köküne işaret eden gen, sizin DNA nızda mevcuttur…Şu anda bile Genographic Project, soy ağacımızın köküne olmasa bile, ana gövdesindeki tek bir erkeğe ulaşmayı başardı. Bu (yeni sayılabilecek) bulgular, dünya üzerinde en geniş inanan kitlelerine sahip 3 ana ilahi dinde de öngörülen Adem (‘adam’ ibranice ‘insanlar’ demektir) ve Biyolojik Adem’i birbirinden ayırarak, bu zemindeki tartışmalara daha yumuşak bir zemin sağlama yolunda önemli bir adım atmış kabul ediliyor.İşte Spencer Wells’in Genographic araştırması;
Y Kromozomu, babadan oğula neeredeyse hiç bozulmadan aktarılan bir mirastır. Yani eğer erkekseniz sizin Y kromozumunuz, büyükbabanızın büyükbabasının büyükbabasıyla aynı. Siz de erkek evladınıza aktaracaksınız, ve nesiller sonra bile, torununuzun torunlarında sizin bir parçanız saklı olmaya devem edecek, tabii eğer erkek çocuklar doğmaya devam ederse.Ama fazla da dolaşmamak lazım, netekim insanlar kendi topraklarından farklı yerlerde eğleşip üredikçe, ağaç dallanıp budaklanıyor, tepeden baktığınızda da gövdesini görmek bu şekilde zorlaşıyor.

ağaç, yukarıdan bakılınca böyle bişi
ağaç, yukarıdan bakılınca böyle bişi
ama dalların altında
ama dalların altında
tek bir gövde var
tek bir gövde var

Bunca minicik dala basarak, yere sağlam inmek mümkün. Tabii, nereye basacağınızı bilmelisiniz. Sağlam dallar, genelde atalarının topraklarını terketmemiş adamların tuttukları oluyor.
Elimizdeki en eski kaynaklardan sayılan Kitab-ı Mukaddes, bilime soyu halen takip edilebilecek olan eski bir insan gösteriyor (Süleyman ve meseleleri üzerine yazılmış 31 bab vardır, ayrıca Hz. Süleyman ve Sêba Kraliçesi, Kur’an da, en-Neml, 27/20-44, Tevrat’da II. Tarihler, IX,1-12 ve Matta İncilinde, XII, 42, Luka İncilinde, XI, 3 bölümlerde incelenebilir); Hz. Süleyman. Onun soyundan olduğunu iddia edenler ise, kendisinin yaşadığı Kudüs’ten tam 2400 kilometre uzakta, Etiyopya’da. Etiyopya Kraliyet Ailesi, doğrudan Süleyman’ın soyundan olduklarını iddia ediyor. Efsaneye göre, Süleyman’ın oğlu Menelik, içinde 10 Emir’in, yani Tanrı’nın sözlerinin yazılı olduğu kutsal sandukayı Kuzey Etiyopya’da Aksum‘da bir kiliseye getirmiş.

Aksum Krallığı
Aksum Krallığı

Eğer bu doğru ise, Etiyopya Kraliyet Ailesi direkt olarak Hz. Süleyman’ın, dolayısıyla Hz. Adem’in soyuna bağlı. Kraliyet Ailesi’nin bir prensi, adının açıklanmaması koşuluyla (adı açıklanırsa Süleyman’ın soyundan olduğu gerekçesiyle, taht üzerinde haksız rekabet yaratacağından korkarak) DNA örneği vermeyi kabul ediyor. Yapılan incelemeler olumsuz. Prensin kökü Orta Asya da biryerlerden. Yani Etiyopya Kraliyet Ailesi, aranılan sağlam dal değil.Thomas Jefferson, ABD’nin 3. başkanı ve Amerikan Başkanları’nın yardımcılarıyla seks yapma geleneğinin öncüsü olması dışında, DNA sı itibariyle bir özelliğe daha sahip. Jefferson’un Y kromzomu, Avrupalı gözükmüyor. Acaba araştırmanın ağırlığını taşıyabilecek sağlam bir dal olabilir mi? Bunun için Virginya Kırsalı’nda, hayattaki en yakın akrabasıyla görüşülüyor. Jefferson soyadını taşıyan torunun DNA sı, İncil’de Kannan ismiyle anılan, Lübnan Fenike’de bir yere işaret ediyor. Doğrudan bir ataya; dünya üzerindeki insanların yarısının genetik varisi olduğu; M9‘a…

M9'un soy ağacındaki yeri
M9’un soy ağacındaki yeri

M9, günümüzden 40.000 yıl önce yaşamış. Ağacın gövdesinde biryerlerde olduğu muhakkak, ancak kökünde değil. Çünkü, dünya üzerinde M9 mutasyonunu taşımayan insanlar da var, mesela Kenya’daki Pate Adası‘nda…

Pate Adası
Pate Adası

Pate Adası, Çin stili porselen aksesuarlı mezarlar, İslami olabilecek en eski mimari kalıntılar, esmer, açık renk ve çekik gözlü türlü sterotipte insanlar barındırıyor. Binyıllar önce deniz ve kara ticaretinin oluşturmaya başladığı tam bir genetik ergime potası. Burada M9 Mutasyonu‘na sahip olmayan insanlar var. Eğer Pate Adası halkını tek bir genetik ataya bağlayabilirsek, bu ata, büyük ihtimalle dünya üzerindeki herkesin genetik babası olacak.

Pate adası halkından DNA örneği toplanırken
Pate adası halkından DNA örneği toplanırken

İşte bir ayağımız Jefferson’un, bir ayağımız da Pate Halkı’nın tuttuğu dala basarak indiğimiz noktada onu görüyoruz. Onun Y kromozomu mutasyonu, DNA sı 16 milyon insan tarafından paylaşılan Cengiz Han’da da, Siyah çocukları olan Thomas Jefferson’da da, David Beckham’da da, Martin Luther King’de de var. O, dünyadaki 3 milyar erkeğin biyolojik babası; M168.

Pate adası halkından DNA örneği toplanırken
Rift Vadisi

Kökeninin Rift Vadis , Tanzanya ya da Etiyopya‘da bir yer olduğu sanılıyor. 60.000 yaşında, yani o hep tartışılan “maymun adamlar”dan çok daha genç.

Frank Bender
Frank Bender

Moleküler veriler, Biyolojik Adem’i net olarak gösterse de, elimizde onun neye benzediğine dair hiç bir kanıt yok. Ne bir kemik, ne de bir alet parçası onun zamanından günümüze kalmış. İşte bu noktada, adli tıp sanatçısı Frank Bender‘dan yardım isteniyor. Bender, şimdiye kadar bir çok adli vakanın çözülmesine yardımcı olmuş. Şanssız kurbanlardan arta kalan kemiklerden, onların bir zamanlar nasıl gözüktüklerini resmetmiş. Hatta bazan kemikler eksik olsa bile. Şimdi kendisinden istenen bunların hepsinden kat-be-kat zor birşey. 60 bin yıl önce ölmüş olan birinin rekonstrüksyonunu yapmak, üstelik elinde hiç bir veri olmadan, neredeyse imkansız. Bender’a done lazım. Bunun için, New York’daki American Museum of Natural History (Amerikan Doğal Tarih Müzesi)’ne gidilip Gary Sawyer’ın (o da tarihi yüzlerin rekonstrüksyonu konusunda bir uzmandır) fikri alınıyor. Sawyer, sözkonusu bulgulara en yakın fosil kanıtı olarak 100.000 yaşındaki Kafsa Adamı’nı gösteriyor. Kafsa Adamı’nın kafatasında alın kemiğinin dikleşmeye, çenenin küçülmeye ve kaş kabartısının da azalmaya başladığı görülüyor. Ama M168 ile aralarında hala 40.000 yıl var, ve bu bir sürü değişikliği oluşturabilecek kadar uzun bir süre.

Bender'in kaleminden Kafsa Adamı
Bender’in kaleminden Kafsa Adamı

M168e referans olması için daha fazla doneye ihtiyaç var. Bu noktada Spencer Wells, nereye bakacağını çok iyi biliyor. Hutzabe Kabilesi, Afrika’nın doğusunda, çok az kişinin bildiği çekirdek bir kabile. Halen binyıllardır süren geleneklerini koruyorlar. Şefleri Ulyus Nadeane Um Um Um Bae

Hutzabe Kabilesi Şefi Ulyus Nadeane Um Um Um Bae
Hutzabe Kabilesi Şefi Ulyus Nadeane Um Um Um Bae

‘nin (ismini belgeselde söylenilen şeklinden deşifre etmeye çalıştım, zaten br alfabe de kullanmadıkları için pek yanlış olmamıştır sanırım) taşıdığı Y kromozomu, bugüne kadar hiç karışmadan gelmiş, ve fiziksel görüntüsü, Kafsa Adamı’nınki ile birleşerek bize ikisinin ortasında bir referans verecek.

Hutzabeler
Hutzabeler

Tüm bu verilerin ışığında, profesyonel bilgisayar yazılımlarına Kafsa Adamı’nın ve Şef Ulyus Nadeane Um Um Um Bae’nin yüzlerindeki 200 den fazla referans noktası giriliyor, ve bilgisayar, Frank Bander’in rekonstrüksyonu için ortak hatlardan oluşan bir kafa ortaya çıkartıyor.

M168 bilgisayar modellemesi
M168 bilgisayar modellemesi

Bender, bu modele insansı hisler ve tahmini coğrafyasının yansıtacağı detayları eklediğinde, işte ortaya çıkan sonuç. Huzurlarınızda, bay M168. Ya da ona (kısaca) “baba” diyebilirsiniz:

M168
M168

İşte bir teori;
M168, kendi zamanında bir takım şeyleri ilk düşünen insandı. Fiziksel üstünlüğü değil belki ama zekası, ona uzaktan öldürmeye yarayan aletler yapmasında yardım etti. Şimdi bize çok basit görünen Hutzabelerin kulandığı aletler, onun zamanı için devrim niteliğindeydiler. Tabii bir üstünlüğünü de kullandığı başka birşey sağlıyordu; dil. Hutzabeler halen klikli bir lisan kulanırlar. İngilizcede 30 farklı ses varken, klikli dillerde 100 den fazla ses ayrılabilir. Belki de M168, bu sesleri ilk çıkartan insandı. Tüm bunların sağladığı avantajlar onu daha başarılı bir avcı yaptı. Avlanmadaki becerisi onu popüler kıldı. Yeterice yiyecek bulabildiği için daha çok kadını, dolayısıyla daha çok çocuğu oldu. Kabilesindeki diğer erkekler, belki üreyemediklerinden, belki de sadece kız çocukları olduğundan sonraki nesillere atlayamadılar, ve M168’in torunları 50.000 yıl önce Afrika’dan ayrılmaya başladı.
Her ne şekilde olursa olsun, bugün M168 ‘in DNAsı şu anda dünya üzerindeki her insanda var. O bizim yıllar önce kaybettiğimiz babamız. Halen boğazımızda bin yıllar önce avladığı sülünün bir lokması var. Ellerimizde de bir mızrak yerine uzaktan kumanda, evlerimizde böğürtlen yerine ayakkabı ve şapka toplayan kadınlar. Buna rağmen o zamandan günümüze değişmeyen bir şey var ki, o; M168 den aldığımız mirası çocuklarımıza geçirmeye devam edecek. Belki de ayaklarımız, Afrika’nın tozunu yüzyıllar sonra uzak gezegenlere taşıyacak. Ya da 5 metre ileriye savurduğumuz mızrak, binlerce ışıkyılı öteden gelip kalbimize saplanacak. Yaşayabilirsek göreceğiz…