Kendinizi 10 dakika gibi kısa bi’ süreliğine Tanrı gibi hissedebilirsiniz… Ya da çocukluğumuzun, TRT döneminden kalma, anılarımızdan biri olan pandonim sanatını yeniden keşfedebilirsiniz. Gösterinin sonunda isterseniz ileti yazıyorsunuz.Not: İtiraf ediyorum ki; biraz sıkıcı ama gösterinin sonuna kadar izlemenizi tavsiye eidyorum… Sitenin yaratıcısı bir Türk…
yorumlar
katil eder bu oyun insanı… ediyorda…
ha anladım, sitenin yaratıcısı türk olduu için sonuna kadar izlememizi istediinn, yoksa o türk sen misin?anlaşılması gereken birşey var mıydı? yada ben yeterince “sanatçı” değilim sanırım..
gerçekten sıkıcı.
sonuna kadar bekleyebilene madalya vermeliler. Ne yalan söyliyim, dayanamadım ben.
şimdi “Komik” desem olmicak…”Rezil” desem olmicak.Bunun doğduğu mahallenin kahvesinde bunu izletseler adamı ne yapacaklarını tahmin etmek zor değil..Dayanmaya çalıştım uzun süre, “LIFE” kısmında koptum kapattım..ayıp…böle sanat olmaz.
@beynimkazanbenkepce;hayır arkadaşım o türk ben değilim. anlaşılması gereken bişey var mıydı diye sormuşsun; kusura bakma bilseydim ki, her şeyden, dünyayı kurtaracak anlamlar çıkarıyorsun hiç link vermez senin de kıymetli zamanını almaz ve “sanatın”ı icra etmene ara vermene sebep olmazdım…@plumprune & sendorm;sıkıcı olduğunu belirtmiştim zaten, hatta itiraf edeyim ben de arada arkadaş hatırı olmasa ikinci kez izlemeye kalkıştığımda da ilki gibi yarıda bırakırdım. -ilginç blup sonuna kadar gitmek isteyen olur diye link verdim ne de olsa bu da farklı bi KEŞİF -sıkıcı da olsa-olacaktı.@boldon;bi’ şey demene gerek yoktu. ama illa ki denilecek, o zaman ben diyeyim; AFERİN SANA…
Bu ne ki boyle?Yine de ilginç diyelim.
Valla sonuna kadar dayandım, artık hiç birşey canımı sıkamaz. Şaka maka yıllardır bu kadar sıkıcı bir şey izlememiştim. Death yazısı çıkınca o kadar mutlu oldum ki…
@arjin_namtarteşekkürler…
insanlık tarihinde leonardo’yu aşağılayanlar (di caprio değil ya, vinci köyünden olan), mona lisa’yı tuvaletlerine banyolarına koyanlar (filmin dvd’sini kastetmiyorum), picasso’ya kargacık burgacık resimler yapıyor diye demediklerini bırakmayanlar, sanata tükürenler, bir çok biliminsanını ve filozofu taşlayanlar, yakanlar, hapse atanlar, destek olmayıp ölümüne neden olanlar (tabii ki zaman ne gerektiriyorsa o şekilde muamele) olmuştur. şu bir gerçektir ki yaşadığımız dünya, ne hikmetse sizin de yaşadığınız dünya, geçmişte sizin gibi düşünmeyenlerin hayallerince şekillenmektedir. (buradan sonrası direk topluma haykırış, cidden size değil) sizler farklı şeylere bön bön bakarken, sabah 8 akşam 18 çalışırken, yeni birşey üretmeden, sadece işinizi yaparken, akşamları tv izlemeyi eğlence, eve para getirmeyi babalık, sadece çocuğa “bakmayı” annelik olarak görürken, dünyanın hatta kainatın diğer ucunda birileri olmayan, başkalarının yapmadığı birşeyler üretiyor ve size sunuyor. (burada tekrar devralabilirsiniz) bence bu proje, sıkıcı, dayanılamayacak şey, madalyalık olay, türklük propagandası, komik veya rezil yorumlarından daha içerikli veya en azından daha saygılı yorumlar hak ediyor.
sitenin sahibiyle de, siteyle ilgili hiçbir şeyle de bağım yoktur. ama sanatsal şeylerin aşağılanmasına veya küçük görülmesine dayanamam. sözüm olabildiği kadar meclisten dışarı. postane’ye bir şey gelirse buraya aktaracağımı söylemekten kıvanç duyarım.
Allah Allah, bak sen. karşımızda Leonardo varmış da biz anlamamışız. Bu video kesinlikle inanılmaz sıkıcı. Fikir güzel olabilir, uygulama berbat. Bir saatte elini uzatması filan, offf yine daral geldi.
@plumprune
belki evet, belki hayır. üzerinden 400 yıl geçmeden bilemeyeceğiz de. veya bu projenin sahipleri televizyona çıkıp reklam olup, başkalarına para kazandırıncaya kadar tabi.
ben beğendim,sıkılmadan izledim ve sonunda ecel oluyorsunuz… biraz monoton ama oldukça anlamlı geldi bana, mimikler ve jestler oldukça sade… savunmuyorum sadece beğenen birisi olduğumu açıklamak istedim 🙂 hepsi bu… teşekkürler…
@adoxus :Bence sırf geçmişe bakarak konuşuyorsun. Yani gerçekten sevdiğinden, saygı duyduğundan değil de, “Ben eskiden Leo’u aşağılayanlar gibi olmayacağım…” düşüncesiyle söylüyorsun gibime geliyor. Ben hala “Halktan biri” olarak, picassonun tablolarını vs. sevmiyorum, hoşuma gitmiyor, bunun da sanattan anlamama olduğunu sanmıyorum, yaratılık düşmanlığı, gericilik falan da değil. Sen de zateb büyük ihtimal bu pandomimi sevdiğin(!) gibi seviyorsundur picassoyu’da…<-!!!!Kesinlikle o adam bizim anlayamayacağımız şeyler yapıyor, ve bizim sıradan “Ortaçağ” beyinlerimiz algılamıyor. !!!!->
sanattan anlamak için okumak gerekir. onun dışında sanat yapıtlarıyla kurulan ilişki beğeni boyutunda kalır. picassoyu beğenmeyebilirsiniz ancak sanat tarihi içindeki önemini ve yerini bilmek gerekir anlamak için. zaten picassonun erken dönem işlerini görseniz belki farklı olur görüşleriniz. araştırmadan bilmeden bu kadar basite indirgenemez picasso vb anlamadığınız sanatçılar.
@boldon – Fevkalade.org
yazdığım yorumu okursan, proje hakkında direkt bir yorum yapmadığımı, sadece yapılan yorumların bir çoğu hakkında görüş belirttiğimi göreceksin. X kişisi/kişileri gibi olup olmamanın benim gözümde değeri olmadığını vurgu yaptığım noktalardan anlayabilirsin.
Hem “Bunun doğduğu mahallenin kahvesinde bunu izletseler adamı ne yapacaklarını tahmin etmek zor değil..” sözünü kullanan ben değilim, sensin. Demek ki başkalarının gözlerindeki değerler senin için önemli.
Ayrıca benim zihnimden yaptığın alıntının (tırnak içinde ya, malum, bu da bir açı) yanlış olduğunu tekrar söylemek istiyorum. Ayrıca (olasılık 1) hepimiz bu ülkenin vatandaşıyız, dolayısıyla sen de, ben de aynı halktanız; (olasılık 2) halktan biri tanımını ben dolaylı olarak dahî kullanmadım, kullanmam, halkı, toplumu mecazi olarak küçük veya büyük gösteren sözlere her zaman karşıyımdır.
Bir sözünü daha vurgulamak istiyorum. “Dayanmaya çalıştım uzun süre, “LIFE” kısmında koptum kapattım..” demişsin. Yani sonuna kadar izlemedin. Nedeni önemli değil. Sonuna kadar izlemediğin/okumadığın/dinlemediğin film/kitap/insan hakkında ne kadar doğru yorum yapabilirsin ki. Yapamazsın. En basitinden bir cümlenin sonuna gelecek olan “değil” sözünün tüm anlamı alaşağı etmesi gibi. Ama sen ortasında bırakabiliyorsun böyle bir cümleyi okumayı. Açıyı genişletip düşünelim hep beraber.
Lütfen “ortaçağ beyini” değil. İnsan beyni. Beynimiz bir çok şeyi algılayamıyor. Birisi sonsuzluğu tanımlamaya çalışsa, başlangıcı ve sonu olmayan dese, zihnimiz bunu algılayabilir mi, elbette hayır. Çok uzağa gitmeye gerek yok 1950’lerde herhangi bir insana interneti anlatmaya çalışsak, ı ıh, o da olmaz. Açıklayabildim umarım.
Son bir şey, “Kesinlikle o adam bizim anlayamayacağımız şeyler yapıyor, ve bizim sıradan “Ortaçağ” beyinlerimiz algılamıyor.” derken ki “bizim” sözü, ~7.5E9(tüm yaşayan insanlık) – 1(ben) mi? Büyük bir genelleme.
Kuzum siz neden bahsediyorsunuz? Ne anlatmaya çalıştığını anlamak size zor geldiği için anlayınca mutlu oluyorsunuz tabii. e, size kolay gelsin o zaman. Bununla vakit kaybedeceğinize şunu izleyin.
@ plumprune;”true” arkadaşımız yeterince açık yazmış. “Her şeyi çarçabuk tüketip sonuca ulaşmaya çalıştığımıdan…” diye. Hak vermemek mümkün değil. Tüketim kültürünün baş kahramanı “fast food”un FASTiyle daha da çabuk daha da çok tüketmeye çalıştığımız açık.”Sanat eğlenmek içindir” cümlesi çok tanıdık gelecektir, çünkü sizin ya da sizin gibilerin düşüncesidir bu. Hatta direkt olarak tvde seyrettiğiniz “sanatçımız” ön ekli şahsiyetlerin %80i eğlence sektöründen olduğu için bunu size çok görmemeliyiz.Ama size şunu hatırlatmalıyım ki yapılana, üretilene SIKICI deyip beğenmemeniz normaldır ama ona “sanat mı lan bu?” edasıyla yaklaşırsanız size de ayne şu cümleyle karşılık vermek zorunda kalcağım; “Sanat eğlence için değil, yaşam içindir. Yaşamı farklı algılamak içindir.”
anjin_mantar, ilk sıkıcı diyen sizsiniz, hatırlatırım. Tiyatroya bilet bulabilseydiniz eğer, şu ihtişamından hareket edemeyen beyefendinin gösterisini değerlendirirken daha bilinçli olur, dilinizden düşürmediğiniz sanata dair az buçuk fikriniz olurdu. Eğer abartılı mimiklerle bir saatte bir yere uzanmak sanat olsaydı, her ağzını burnunu yamultan ağır kanlı kişi sanatçı olurdu. Bunun gibi sağa sola çekilerek uzatılmış gösteriler sanat değildir mantar kardeşim, olsa olsa müsveddesi olur.Şu sözde “eğlencelik” linke bakmanızı ve anlamaya çalışmanızı -mümkünse tabii- şiddetle tavsiye ediyorum.
çabalamak iyi tabi de, deneysellik de bi yere kadar be abi? yani insan bi dönüp bakmalı yaptığı işe “naptım ya ben?” diye.dene tamam, ama her yaptığın deneyi de ortaya atma di mi?istanbul bienallerine yaraşır “sanatsal”lıkta bir eser olmuş.”yitip giden hayatlarımız” temalı çöp kutusu enstalasyonuyla “birinci dereceden kokuşmuşluk” temalı çorabın arasında boşluk olacak bi tane. tam oraya hah.
@plumprune;yazımda belirttiğimi, tekrardan, hatırlatmak mahiyetinde, copy past tekniğiyle ileti olarak gönderiyorum…copy-paste kısmı; “biz – yapılana sadece “sıkıcı” kelimesiyle tanımlamakla yetinmeyenler-“ayrıca belirteyim okumanız noksan olduğu gibi yazmanızda da noksanlığınız var. Ha bu da yetmezmiş gibi “saygı”dan da pek bi eksik kalmışız. Farkettiniz mi bilmem ama adınızı verirken hep doğru yazdım ama siz kavgaya karışmış sokak kadını edasıyla ağız yamultarak, isim değiştirerek tartışmaya çalışıyorsunuz. Lütfen adabınızı takının.Bahsettiğin linke bakarak yorum yazmışım ama bunu bile algılayabilecek kadar sensörlere sahip değilsiniz ki YERDİĞİNİZ şeyin ben değil de sanat olduğunu farkedesiniz…
Yok, sizin alıcılar fena bozulmuş. Size sıkıcı demediniz demedim, ilk siz dediniz dedim. Hani sıkıcı karşıtı olarak eğlenceliyi münasip görmüşsünüz ya, kapiş? Bu ve bunun gibi şeyleri “biraz sıkıcı sanat” diye algılayıp, verdiğim linke eğlenceli sıfatını yakıştırabildiğinize göre, fazla söze gerek yok. Linki anlamaya çalışmadan -bakmadan değil- bir hışım salladınız sanmıştım ama meğer siz bu kadarını anlamışsınız. Sizin “biraz sıkıcı sanatçının” bir saatte anlatmaya çalıştığı, çok daha izlenebilir şekilde anlatılmış o linkteki çizimde beyfendicim ama tabii sizin beğenmeniz için azıcık bayması gerek insanı, sonunda da çizikler atıp katil olmalı insan -ne kadar özgün bir çalışma tanrım-, hayat değil biz yedik bitirdik vallahi adamı. Bahsettiğiniz “direkt” olarak tvde seyrettiğimiz -dolaylı yoldan tvde seyretmek nasıl oluyor onu da anlamadım, okumam kıt tabii, ondan olsa gerek- sanatçımız “ön ekli” -ön ek? nasıl yani?- şahsiyetleri izlerken ağzım yamulmuş olsa gerek. Ağız yamultmak için mahlasınızda kelime oyunu yapmaya gerek yok, kendinize bakın, ağız nasıl yamultulurmuş anlayın.Zamanımı boşa harcıyorum gerçi, siz sanat anlayışınızla mutlu mesut yaşayın.
sanatın kriteri sıkıcılık ya da eğlence değildir. kafanız karışmış biraz. birisine de raphael sıkıcı gelebilir. ama bu izleyici fikirleri bir yapıtın sanatsal değerini belirlemez. özellikle de postmodern çağda sanatın tanımı da bayaa değişti. herhangi bir şeyin sanat yapıtı olabilmesi için birinin bu sanattır demesi yeterli.şahsen ben bu fikirlere katılmasamda günümüz sanat piyasası bunu söylüyor. tabi bunun en iyi örneği bienaller.
kasimir malevichin size sıkıcı gelebilecek bir yapıtı
Ben gayet net bir şekilde hissedilerek değil düşünülerek yapılan sanata, kısaca modern sanata karşıyım.”Kimse daha önce beyaz bir tuvale kare çizmedi o yüzden ben çizdim oldu”Bravo ama lütfen bi skt git.”Ben boş bir oda yaptım, yanlızlığı anlamak için”Sana da bravo ama çabuk sktr, deli etme adamı.”Ben hayatın tüketimini anlatmak için şekilden şekle girdim”Sanada bravo kardeşim ama hiç vakit kaybetmeden uza..Eskiden yeteneği olan insanlar sanatçı olurdu, şimdi kafası çalışan hevesliler sanat adı altında daha doğrusu modern sanat adı altında zekice düşünülmüş şeyleri sanat diye yutturmaya çalışıyor. Sanat halktan koptu çünkü baktığınız şeyi hissetmek yerine anlamanız gerekiyor.”Hmmm bu adam çok yavaş hareket ediyor, çünkü bize modern hayatın acelesini hatırlatıyor hmmm”E bravo, 2 cümle ile anlatılacak bir fikir bu, hani nerde his, hani nerde emek, ya tutku ile dans eden birini görmemişler, ya da dayak yememişler.Herkes ilk’in özgün’ün peşinde, e kardeşim bak bu heykeltraçın eller taş yontmaktan nasır olmuş, bak bu adam kaynak yapıcam diye kayışa dönmüş, sen kutuları üstüste koymuş bienale katılmışın, bir de sanatçıyım diyosun, hani duygu, hani emek?Ressam bir tanıdığım anlatmıştı, arkadaşlarıyla çok parasız kalmışlar, ne yapalım, ne yapalım diyip şöyle bir fikir bulmuşlar, içi boş bira şişeleri dolu 7 bira kasasını üstüste koyup her kasaya pazartesinden başlayarak haftanın günlerini yazmışlar. E dedim ne işe yaradı bu, efendim bu 7 kasayı bi kuratöre (sanat yeteneği olmayan ama ahkam kesen ukala) götürmüşler, Almanya’da ki bir bienal için 5000 mark alıp, 2000 inin kuratöre toslamışlar. Kalan 3000 ile de ihtiyaçları giderip, alın size modern sanat diye gülerek içmişler.Sizi tutan bir kuratör var ise afedersiniz ama sıçtığınız boku bile sanat diye satabilirsiniz (hatta önce gıda boyası içip rengarek sıçan bir “sanatçı” bunu yapmıştı)E sanatçı rengarek sıçarsa, sanatseverlerde rengarenk boka bakıp tüketim toplumu üzerine mesajlar alabilirler.Biri çıkıp aa bu bok derse de gidip sanat üzerine düşün derler.Ben söylüyorum “BU BOK”. Başımıza ne geliyorsa zaten boka bok diyemediğimizden geliyor.
küratörler hakkındaki düşüncelerime hayat vermişsiniz ancak şuna katılmıyorum. sanat halktan kopmuştur. hayır sanat hiçbir zaman zaten halkın ulaşabileceği bir şey olmamıştır. tabi söylediklerim sadece batı sanatı için geçerli. sanat her zaman otoritenin gücünü temsil etmiştir ayrıca da çok özel insanlar sayesinde zamanın ötesine geçmiş çoğu zaman da anlaşılamamıştır. küratörler için fikirlerinize katılırım ancak malevich gibi bir sanatçı için bunu geçerli sayamayacağım.ayrıca sanatla zanaat tartışmasının hiç gündemden inmediği sanat camiasında bu günlerde emekten bahsetmek imkansızlaşıyor.sanatın yaratımla başladığı önkabulunü yaparsak fikirsel bir emek de söz konusudur neticede.
tabi şunu da düşünmek lazım her çağın sanatı kendi çağının modern sanatıdır.
problem temelde “sanat” tanımının çok öznel olmasından kaynaklanıyor.yani herkes kafasına göre bi ahkam kesebilir, “sanat şu değildir, budur” diye, “sanat otoriteleri” gibi yaratıklar da var ortada ama aklı selim sahibi kimsenin kendilerini salladığını sallayacağını sanmıyorum.ama “işte bu senenin modası pembe çiçekli mini etekler!” diyenleri takip edenler, elbette “işte mükemmel sanat! bakınız kokmuş tek bir çorapla insanlığın bütün problemlerini nasıl da anlatmış san’atçı!” diyenlerin de peşine takılıyorlar.hal böyleyken, “senin sanatın sana, benim sanatım banadır” gibi bir durum oluşuyor.bunu kabullenip bu konuda ağzını açmamak bir seçenek, “brak ya öyle sanat mı olur” diye bikbiklenmek bir seçenek, “sanattan ne anlarsınız siz kültürsüz ibişler” diye çıkışmak farklı bir seçenek.. insanoğlu çeşit çeşit.san’atla iç içe günler dilerim efendim.
Sanat bir bok için değildir, bu yüzden sanattır. Yine estetik değer içeren zanaat gibi yarar amacı güdülmez. Kullanılan malzemenin nesnelliği dışında bir formülasyonu yoktur. Bana göre anlaşılması gereken bir mesajı da yoktur. Mesele sadece estetize etmek marifetiyle ifade etmek, anlamlandırmak yahut iletmek ise daha az yorucu yöntemler vardır. Bu kabul görme arzusu, sergilemeler, literatür oluşturmalar ancak insan egosunun yumurtlamaları olabilir. Hiçbir üstad “yahu dur şuraya da şöyle birşey yapayım ilerde tutar bu” diye düşünerek birşey ortaya atmamıştır zannımca. Bu genel etiketleme merakı fena sıkıyor artık.not: linkle ilgili sıkılma tepkisi neden rahatsız ediyor anlayamadım. bırakınız insanlar yorumlasın, birilerinin kafamıza kaktırdığından farklı birşeyler oluşur belki bu vesilelerle.
duchamp hesabı yane…ha bi de sayın arjin_namtar (aynen bööle dimi, hani bi yazım yanlışı filan olmasın da) blogcuguna saldırı düzenlenmiş blogcan edasındaki tavır ne kadar dogru ki? sizce güzel bişi keşfetmişsiniz paylaşmışsınız, beğeni zorla da olmazki, linkinizin sıkıcı olmadığını (sizin deyiminizle biraz sıkıcı) kabul ettirme derdi de sanat içinmi yoksa?
@dinemiz;Hayır hanımefendi, tesbitiniz yanlış çünkü blogcuğuma yapılan saldırıdan rahatsız blogcan edasıyla bi’ tavır takınmıyorum. Bazı arkadaşların, ki onları hatırlatmama gerek bile yok, olumsuz eleştirilerinden dolayı değil de -ki olumsuz eleştirenlere cevap vermemişim, eleştiridir deyip geçmişim- “bu ne lan” ifadeli, külhanbeyi tavırlı, sanatın ne olduğunu bilen sanat hakemlerine cevap yazmışım…Ve de yapılan işi kakalamak gibi bi derdim yok, kotarılan işin ne olduğu gayet açık ama…
@plumprune;Bi’ reklam vardı vakti zamanında, popüler reklam kategorisine sokulabilecek… İşte orada bi monolog vardı;”anlayış farklııı… kültür farklııı…….”Zamanın, senin, dilediğin gibi kullan… İster dolu ister boş…
sıklımayla ilgili bir takıntı yok sanırım. ama sıkıcılık veya eğlencelik gibi bir kriter varmış gibi bir yorumlama şekli var sorun bu bence.insan egosunun yumurtlamaları olarak tabir edilen hareketler aslında sanat tarihini oluşturur ki bu da insanlık tarihiyle başlayan uzun bir serüvendir. küçümsenemeyecek kadar geniştir. sanatın işlevi konusunda kitap okunmasını tavsiye ederim. modern çağla birlikte yaşamsal işlevini kaybetmiş olsa da sanatın hala belirgin işlevleri vardır. bi boka yaramaz gibi ifadelerden daha saygılı ifadeleri de hak eder sanat.
sanat bir yarar, amaç gütmez ifadesiyle, bir bok için değildir ifadesinden sanat bir boka yaramaz dediğim sonucunu çıkarabileceğinizi tahmin etmeli miydim bilmem. Bir saygı eksikliği söz konusu değil, neden feveran ettiniz anlayamadım?Yarar güdülmez demekle, ortaya çıkan uzun dönemli yararlar yadsınmıyor. Bir amaç yahut mesnet arandığı takdirde, eserleri kimi otoritelerin(?) sıradan kimselerden daha iyi anlamlandırması, öyle iddia etmesi, öğretilen birşey haline getirmesi, üstelik bunu sektörleştirmesi kaçınılmazdır. Ne kadar çabalarsanız çabalayın, eseri üreten kişinin anlamlandırdığı gibi anlamlandıramayacağınız açıktır, öyleyse sıradan benle, otoritenin bu anlamda bir farkı kalmıyor. Bense sadece iç güdüsel yaklaşmaktan yanayım.Sanat tarihi sanata ilişkin tüm hareketliliği içerdiğinden bu dediğiniz ilginç gelmedi. Konuya ilişkin olarak insan egosunun yumurtlamaları diye tabir ettiğim gösteri, göteriş, onaylanma, kabul görme, sergileme, yarışma, dışlanmama, ölümsüzleşme gibi eğilimlerin sanat tarihindeki hakimiyetine ilişkin bir tespittir yaptığım, siz küçümseme olarak algılamış olabilirsiniz. Beni ise tarihle birikenler değil öz daha çok heyecanlandırıyor. Özün ise üstadların açıkça para kazanmak mecburiyetlerinden ileri gelen sergilemeleri, sipariş usülü çalışmalarının dışında bir yerlerde gizli olduğunu düşünmekteyim. Usül ve teknik öğrenilebilir, aktarılabilir birşeydir ancak ne yazık ki o öz her zaman ortaya çıkmamaktadır.Son olarak, bana göre yaşamsal işlev güden sanat değil zanaattır. İşlev dediğiniz vakit düşünsel özgürlüğü hafifçe çerçevelediniz bile.
plum can, hani şunu dediğin yer ayrıca incelenesi bir yermiş yahu. Hatta bence harcanıp gitmiş muhabbet arasında. Hatta Ushev adlı arkadaşın bi de burası var. Zaten aldığı ödüllerden ne derece başarılı bir şahsiyet olduğu aşikar…
bir şeyin işlevi olması için yapan kişinin ona işlev yüklemesi gerekmez.ayrıca sanat tarihine bakacak olursanız yüzyıllar boyunca sanat eserlerinin propaganda iletişim vb konularda kullanılmak için üretildiğini ve bunun gerçek bir işlev olduğunu görürsünüz.yani binlerce ressam dine çok bağlı olduğu için mi yüzyıllarca aynı konuyu aynı ikonografi kuralları içerisinde betimlediler.düşünsel özgünlükleri dinden ya da saraydan mı ibaretti. zaten bu işlev sorunundan dolayı antik yunandan beri yüksek sanat alçak sanat tartışmaları süregelmiştir. hatta platon resmi ve heykeli ama özellikle de resmi sanattan saymamış, üzerinde harcanan fiziksel emekten ve suretin sureti olmasından dolayı zanaat olarak kabul etmiştir. şiir ve müzik her zaman yüksek sanat olarak kabul edilmiştir.1700lü yıllarda fransız sarayında resim hala alçak sanat kabul edilirken dokumacılık yüksek sanat olarak yerini almıştır.ve bütün bunlar sanatın işlevinden kaynaklanmıştır. ancak günümüzde sanat dediğimiz şey bu tip işlevleri taşımıyor elbette. ancak günün koşullarında sanatı değerlendirmenin bunları bilmekten geçtiğine inanıyorum.tabi salt zevk almaksa konu o başka. tabi ki müzkten zevk almak için müzikle ilgili bu tür şeyleri bilmek zorunda değiliz ancak onu değerlendirmek için derin bir bilgiye ihtiyaç vardır. aslında ben de bu ayrıma dikkat çekmek istemiştim özde.
Bir şeyin işlevi olması için yapan kişinin ona işlev yüklemesi gerekmez, katılıyorum ancak herşey için geçerli olabilir bu durum. Yani ben hiçbir işlevi olmayan birşeyi bir süre sonra işlevsel hale getirebilirim. Eseri ortaya çıkaran kişi dışındaki kimselerin esere işlev yüklemesi ve buna göre değerlendirmesi ve sonuca varması da pek doğru gelmiyor. Yüzyıllar boyunca üretilen propoganda ve iletişim maksatlı eserlerin, ki siz sanat eseri diyorsunuz, sadece estetik propoganda veya iletişim malzemeleri olduğunu söyleyeceğim. İkonalardan bahsederken, bu üstadların sadece dini içerikli eserler üretmediğini de belirtmekte fayda var sanırım. Yani bir sanatkarın, bahsettiğiniz dönemde birçoğu aynı zamanda zanaatkardır, ortaya çıkardığı bütün eserlerin sanat eseri olması gerekliliği yokken örnek verdiğiniz ikonaların da sanat eseri yerine zanaat eseri sayılabileceğini söylüyorum. Da Vinci’nin anatomi üzerine eskizleri gibi. Eminim bahsettiğiniz binlerce sanatçının düşünsel özgürlüklerini dışavurdukları özgün bir çok sanat eseri mevcuttur. 17. yy’da dokumacılığın neden yüksek sanat sayıldığını işleviyle açıklamışsınız, ben de bu tür kabullerin sık değişebildiğini, işlevin değişken olduğunu, bir eser ancak bu tür nesnel değişkenlerden arınmış olarak ortaya çıkarsa sanattan bahsedebileceğimiz fikrindeyim. Sanatı değerlendirmek gibi bir endişem olmamasına rağmen bilmenin gerekliliğini tartışmıyorum. Sadece şöyle düşünürüm, sanatsal bir dışavurumu anlamamız gerekmiyor, yansıttığı düşünsel yahut duygusal yoğunluğu sadece kıyısından hissetmek, algılamak yeterlidir.
ben ikonlardan (ikona çoğuludur) bahsetmedim. ikonografi dedim.(TDK sözlügü s. 647. Ikonografi (Iconography ): Simgelerden olusan bir dil. Resimlerde düsüncelerin imgelerle temsil edilmesi. Bir sanatçı kendine özgü kisisel bir “imgeler takımı” yaratıp, yapıtlarında belirli düsünceler ve izlenimler için bunları kullanabilir. Düşüncelerin zaman içerisinde gelisiminin ve anlatımının incelenmesinde önemli bir araçtır. )avrupada yaşanan ikonaklazm döneminde hemen hemen tüm ikonlar kırılmıştır. daha sonraları ikonografiyi sıkı kurallara bağlayan bir kitap yayımlanmıştır. bu kurallar içinde her figürün tek tek yeri giysisi büyüklüğü bile belirlenmiştir.sonuçta da vincinin son akşam yemeği isimli resmi de kilisenin siparişidir. bu onu zanaat ürünü yapmaz.ayrıca alçak sanat ürünleri işlevleriyle belirlendiği için resim sanatı yüksek sanat sayılmamıştır demiştim. yanlış anlamışsınız.ayrıca ben sanat işlevsel olmalıdır demiyorum ki. şimdiye kadar belirgin bir işlevi vardı diyorum. her şeyden önce bir ifade aracı olması bir işlevdir zaten.sanat yapıtı sanatçısının son noktayı koymasıyla bitmez. izleyici ile yapıtın kurduğu ilişkide neticelenir iş. bu durumda sanatçının ne demek istediğinin pek bir önemi kalmaz. yapıt sanatçısından bağımsız yaşamaya devam eder.yapıt üzerinden yüklenen anlamlar (işlev de dahil olmak üzere) yapıtın bir parçasıdır.
yani bir yapıtın sıkıcı bulunması ya da güzel, çirkin, anlamsız, vb. yapıtın sanat değerinibelirlemez demeye çalışıyorum. zaten işlev konusu yüzyıllardır tartışılıyor. burada çözebileceğimizi sanmıyorum. bu konudaki en ünlü soru da şudur: sanat sanat için midir, toplum için midir.
sanat mı?sanat gerçektir bence…sonuçta ölümde bir sanattır.yaşamın gerçeğini pembe bulutlarla örten renkli bir yöneliştir.mistik tecrübe…….Herkesin ayrı bir sanatı vardır. tanımlanamaz(bana göre)sanat anne karnına düşen bır cenının gelışimi kadar dogal içgüdülerdırSANAT bir yaşam şeklidir.ilahi bişey…..S A N A TSİBERNATİK SİSTEMLERİN İZDÜŞÜMÜ VE ZİNCİRLEME REAKSİYONUDUR.Sanat,anlaşılmayan,sanatçı da anlaşılamayandır..İnsanların kendi çapında yaptığı her türlü faaliyet bir sanattır.karşılaşıldığında hayatın ondan önce ve ondan sonra diye ikiye ayrıldığı her şey.günlük sıradan ve basit şeylerden üstün olmak üzere, elbette kişisel üslupla yaratılan ruhsal yansımadır.Sanat; tüm eleştiri ve tepkileri göze alarak bilinç altımızdaki düşüncelerin dışa yansımasıdırsanat insanoğlu’nun yeteneklerini konuşturduğu ve bunu yaparken ruhunda ne saklıysa ortaya döktüğü yaşam köşeleridir bence.anlık bilinçaltının kabından taşması..nam_ı diğer birikimin tufanı..delilikSANAT; FELSEFENİN (YANİ İNSAN DÜŞÜNCESİNİN) YETENEKLE BİRLEŞTĞİ İNCE ÇİZGİDİR. İNSAN DÜŞÜNDÜÜ MÜDDETÇE DEGER KAZANIR VE EVRENE YETENEĞİYLE DEGER KAZANDIRIR İŞTE BU İKİ ÖNEMLİ OLGU BİRLEŞTİĞİNDE ORTAYA SANAT KAVRAMI ÇIKAR. BUNDAN DAHA ACIK OLAMAZ SANIRIM.sanat güzel şeyler yapabilme yetisidir… bazen bir insana gülümsemek onu mutlu etmek bile bi sanattır…Toplumdaki ahlaki, milli ve manevi değerleri hiçe saymadan anlam ve değer ifade eden özel ve güzel şeyler üretmektir.Sanatın yolu arayıştan geçer Sanat belkide aramaktır.Sanat; içmizde ki bazı şeylerin dışarıya çıkmak istemesi ve biz insanlar sayesinde de somutlaştırılmasıdır. Yapmış olduğumuz sanat eseri ruhumuzun aynasıdır…………………………………………………….böyle devam ediyor.sanat hırsızlıktır:)(ciddiyim)
İkonografi kuralları, din konulu çalışmalar, ikon kelimesini (ikona, ikon kelimesi yerine kullanılabiliyor, tdk sözlüğünde yeralmadığı için ikon olarak düzeltmekte sakınca görmüyorum) çağrıştırdı haliyle.”1700lü yıllarda Fransız sarayında resim hala alçak sanat kabul edilirken, dokumacılık yüksek sanat olarak yerini almıştır.””Alçak sanat ürünleri işlevleriyle belirlendiği için, resim sanatı yüksek sanat sayılmamıştır.”İfadelerinizden tam olarak ne söylemek istediğinizi kavramak güçleşiyor giderek. Resim sanatı, işlevinden ötürü alçak sanat kabul edilmiştir sonucunu çıkarabildim, neyi yanlış anlamış olabilirim? Bu arada ikonografi ve ikonoklazm kavramlarıyla ilgili bilgilendirdiğiniz için teşekkür ederim.Zanaat eserlerinin sanat eserlerinden daha az değerli olduğunu söylemedim. Son akşam yemeği eseri de çok değerli bir zanaat eseri sayılabilir. Kilisede sergilenmek, dinle ilgili hayranlık uyandırma vs gibi amaçlara hizmet etmiş olabilir. Tıpkı camilerdeki çini yahut hat uygulamaları gibi. Sen kimsin kardeşim diyebilirsiniz elbette, benim için yorumlamak üzere kafa yormak önemli, kabul görmemesi mesele değil.”Sanat işlevsel olmalıdır demiyorum” demişsiniz ki nihayet bir açıdan anlaştığımızı sanıyorum. İşlevsellik konusuna gelince, Tdk işlev kelimesini “Bir nesne veya bir kimsenin gördüğü iş, iş görme yetisi, görev, fonksiyon” olarak açıklamış. Ben de sanat bu türlü bir kaygı içermez diyorum, içeriyorsa başka bir kavramla açıklanmalıdır ki bu eserin değerini düşüren birşey olarak algılanmamalıdır.İzleyicinin yüklediği anlam, işlev vs olmadan sanat eseri eksiktir sonucunu çıkardım son dediğinizden. Öyleyse buna katılmadığımı belirteyim. Mesele en özgür olabildiğiniz, nesneden etkilenerek yahut etkilenmeyerek, ama fiziksel kurallara bağlı kalmak zorunda olmadan üretebildiğiniz bir alandan (düş, ruh, düşünce, duygu dünyası ne derseniz) birşeyi yakalayıp, onu nesneleştirdiğinizde biter. Esere şahit olmak ikinci planda kalmaktadır bana göre, bu anlamda şahit olanların sürekli değişen beyanatlarına güvenmek yerine, sadece zihindeki eserin özgün bir nesnellik kazanmasının bile, sanat olmasına yeteceğini düşünmekteyim.Bu tartışmayı burada noktalama taraftarıyım. Fikir beyan ettiğiniz için teşekkür ederim.
Şimdi ne oldu ?
Ben beğendim. Müzik de gösteri ile çok uyumlu olmuş. Acaba bu tür çalışmalara nereden ulaşabilirim ?
emek verilmiş yapılmış beğenen beğenir beğenmeyen beğenmez… klasik bir söylem… sanat sanat içindir diyorum bu çalışmaya baktığımda… paylaşımınız için teşekkürler arjin_namtar…:)
güzel olmuş