Yıl 1975. Babam fabrikada işçi olarak çalışıyor. Evimiz şehirlerarası yol üzerinde ve yola 30 metre mesafede, iki katlı evin bodruma benzer alt katı idi. Üst katta ev sahibi oturuyordu. Televizyon seyretmek için ev sahibine çıkardım üç yaşında bir çocuğu geri çevirmezlerdi her gün gitsem gelme demezlerdi. İyi insanlardı.Evimizin girişi yüksekçe bir basamak gibiydi ve ben eve girerken önce oturur sonra içeri girerdim çıkarken de ellerimle destek alıp öyle çıkardım. Girişe göre sağ tarafta demirden yapılmış, üzerinde kalın sünger ve duvara dayanmış hasır yastıkları olan sedirimiz vardı ve yüksekliği boyumu alıyordu. Salon gibi kullanılan girişin tam karşısına annem eğreti duran ve sehpaya benzeyen ağaçtan yapılma bir masa koydu ve etrafını güzelce düzenledi. Salonda sedirden başka bir şey yoktu ortada incecik bir halı kenarlarda yine duvara dayanmış hasır yastıkların önünde konmuş oturmalık minderler vardı bazen bu minderleri bir araya getirip üzerinde takla atıp, yuvarlanarak oynardım.Annem masaya son halini verdi merakımdan ne yaptığını sordum ve bana akşamı bekle baban sana sürpriz yapacak dedi. İçimi bir heyecan kapladı acaba babam bana ne alacaktı, bisiklet mi? Yoksa futbol topu mu? Gerçi bunların masa ile ne alakası vardı, bisikleti ya da topu masa üzerine koyacak değildim. Böyle düşüncelerle akşamı zor ettim, yaz günü olduğu için kapının önünde babamın gelmesini beklerken annem de yanıma gelerek oturmuş, elindeki patatesleri soymaya başlamıştı. Uzunca bir bekleyişten sonra ve ocaktaki patates yemeği pişmek üzereyken geldi. Önce bir anlam veremedim, babam kucağında büyükçe bir beze sarılı bir şey taşıyordu ve tüm yorgunluğu yüzünden belli idi. Baba diyerek koştum arkasından bende eve girdim. Babam kucağındakini annemin hazırladığı masanın üzerine koydu, bana gelen hediyeyi görmek için sabırsızlanıyorken babam yorgunluktan kendisini çoktan sedirin üzerine atmıştı. Sessizce bekledim. Bir müddet sonra yerinden kalkarak masaya doğru yürürken bana gel bakalım sana ne aldığımı gör dedi babam. Kalbim yerinden fırlayacak gibi elinden tutarak birlikte masanın yanına gittik bu arada annemi de mutfaktan çağırdı belli ki hediyeyi birlikte açmak istiyordu. Annem ellerini bir beze silerek yanımıza geldi endişeli bir şekilde babama “acaba çalışacak mı?” dedi babam elbette diyerek cevapladı. Hediyenin üzerine sarılı olan bezin uçları üst taraftan sıkıca birbirine bağlandığından biraz zor açıldı ve bezi indirdiklerinde tüm ihtişamı ile televizyon karşımdaydı, sevincimi taklalar atarak pekiştirdikten sonra babama sarıldım bu sırada annemin sevinç gözyaşları döktüğünü gördüm. Babam televizyonun kablolarını bağladıktan sonra düğmesine bastı bir müddet sonra görüntü geldi ancak bir şey göstermiyordu biraz daha uğraştıktan sonra aralıksız bir dıııt sesi ve anlamsız bir şekil göründü bu bile daha çok sevinmeme yetti de arttı bile.

Babam programın saat 20.00 de başlayacağını söyledi ve yemeğimizi yerken bir yandan dıııt sesi dinledik. İstiklal marşı ile program başladı ana haber bülteninden sonra Türk sanat müziği dinledik. Müzik ne kadar ağır geldiyse uyuyakalmışım bir ara uyandığımda yatağımda buldum kendimi ve ağlamaya başladım yanıma gelen annem ne olduğunu sordu ben, televizyon seyredemedim onun için ağlıyorum dedim bunun üzerine şefkatle bana sarılıp yarın izlersin şimdi yat uyu diyerek teselli verdi.Şimdi çocuklara bakıyorum da bilgisayar alınınca bile sevinmiyor, neden? Artık eşyalar lüks olmaktan çıktı ihtiyaç haline geldi ama şöyle bir etrafımıza bakarsak televizyonun bile lüks olduğu evler halen var.