Mevcut sistem varlığını koruyabilmek ve hakimiyetini sürdürebilmek için belirli sömürü alanlarına ihtiyaç duyar. Çünkü bir sistem gereksinim duyduğu gücü hiçbir zaman kendi ‘öz’ünde barındırmaz. Bu nedenle bu güce sahip olanlara yönelir. İşte Sistemin temel sömürü alanları olarak doğa ve insanoğlunu göstermemizin nedeni de budur. Belki hiçbir insan veya canlı-cansız hiçbir varlıkta böyle bir güç tek başına mevcut değildir. Ama potansiyel olarak sömürü alanlarının genişlemesinin güç dengelerini nasıl etkilediği konusunda da herkes biraz fikir sahibidir sanırım.Yaşamakta olduğumuz çağda çevremize baktığımız zaman genellikle görmekten hoşnut olmayacağımız manzaralarla karşılaşırız. Yok edilen ormanlarn yerine modern beton yığınları (ki bunların bile aslında beton olmadığı doğal afetlerde ortaya çıktı) , Nesli tükenmekte olan hayvanlar, oyun alanlarının yerine inşa edilen gökdelenler…Listeyi uzatmak mümkün ama gereksiz. Neden herkes martıları izlemekten zevk alır sorusunun bence tek bir cevabı var: Çünkü herkes martıları özlüyor…Sistemin hakimiyetini sürdürebilmesi için yöneldiği ilk unur tabiat olmuştur. Binlerce yıldır insanoğlu kendi refahı için Tabiatı sömürmeyi bir zorunluluk duygusu içerisinde görev edinmiş ve sonuç olarak durum bugünkü halini almıştır: Tabiatı bozulmuş bir Doğa ve/ya Doğası bozulmuş bir tabiat.Ekolojik dengenin bozulması, Küresel ısınma tehditi, Ozon tabakasının delinmesi, asit yağmurları vs.haberler TV, Gazete vb iletişim araçlarıyla zihnimizi meşgul ettikçe alsında sorunun sadece göz zevkimizle ilgili olmadığını pekala anlayabiliriz. Gerçek şuki sistemiin tehdit ettiği ve yok etme aşamasına getirdiği tek şey Doğa değildir. Çünkü Tabiat bir bütündür ve herhangi bir parçası yok olduğunda varlığını sürdürebilmesi söz konusu değildir. George Monbiot The Guardian da yayınlananan 20 Ağustos 2004 tarihli makalesinde iklim değişikliği tehlikesinden şöyle söz eder:”Daha da kötüsü, bulut örtüsündeki değişimlerin etkisidir. Yakın zamana kadar, iklimbilimciler, yüksek ısıların buharlaşma hızını arttıracağını ve daha çok bulutun oluşacağını varsayıyorlardı. Bunlar da, Güneşten gelen sıcaklığın birazını engelleyerek küresel ısınmanın hızını düşürecekti. Ama şimdi görünen o ki yüksek ısı, tam tersine, bulutları yakıp yok edebilir. NASA’dan Bruce Wielicki’nin araştırmaları, tropiklerin bazı kısımlarının bugün 1980’lerdekinden daha az bulutlu olduğunu ortaya koyuyor.Bütün bunların anlamı şu: 2001 senesinde yapılan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Panel’inin öngördüğü azami ısı artışı, vahim bir yanlış hesaplamanın sonucu olabilir! Bu yüzyılda 5.8 derecelik bir artış yerine, 10-12 derecelik bir ısınmayla karşılaşabiliriz. Elveda, tatlı dünya!
-İnsanoğlu ‘Göğü bile deldi- cümlesi artık mecazi anlamda kullanılamayacak kadar gerçektir. Artık haber bültenlerimizde delinen ozon tabakasından sık söz edilir oldu. Bunun nedenleri üzerinde fazla durmayacağım çünkü herkesin bu konuda bir dikir sahibi olduğundan hiç şüphem yok. Sadece bir iki cümleyle sonuçlarından bahsetmek istiyorum: ‘Ozon tabakası olmasaydı birçok insan cilt kanseri, katarakt gibi hastalıklara yakalanacaktı, hayvanlar ve tarım ürünleriyle bitkilerin yanısıra okyanusların üst seviyelerindeki canlı organizmalar da bundan zarar göreceklerdi.’ (boun.edu.tr) .Ozon tabakasınn canlıları zararlı UV ışınlarından koruması hiçkimseyi ilgilendirmiyor mu?Haber bültenlerine sıkça malzeme olan konulardan biride nesli tükenmekte olan hayvanlardır. Pandalar, Su samurları, kel aynaklar sık sık ekranlarımıza konuk olurlar. Peki neden nedli tükenmekte olan hayvanlar korunma(kime göre/neye göre korunma) altına alınırlar. Acaba biz bu hayvanların neslinin tükenmesinin tek nedenini kendimiz olduğunu anlayacak bir vicdan muhasebesimi yaprık hiç sanmıyorum…Aslına bakarsanız Daha önce nesli tükenmiş olan binlerce canlı türü gibi pandalar ve su samurlarınıda kimsenin umursadığı yok. Herkesin umursadığı tek bir şey varsa o’da kendi refahından başka birşey değildir.Yaşamını sistemin içinde sürdüren ve köle olmaktan rahatsız olmadığı gibi rolünün büyütülmesi için talepte bulunan, çaba sarf eden ve gerektiğinde savaşabilen bir topluluk halini aldı insanoğlu. Doğanın Bugünkü halide ‘Doğa’l olarak kaçınılmazdır.”Ancak son balık yakalandıktan, son ırmak çekildikten, son ağaç kuruduktan ancak ondan sonra ‘para’nın yenemeyeceğini anlayacaksınız.
Cree kızılderililerinin kehaneti.(sitedeki ilk günüm-ilk yazım-ilk tecrübem dolayısıyla hatalar olabilir 🙂