Uzun ve yorucu bir gece yolculuğundan sonra Üsküp’e vardılar. Tüm yolculukta tek bir söz dahi söylemedi Hatice.Gara oldukça yakın, orta halli bir otele yerleştiler. Sessizlik yaldızlı mührüydü sanki ayrı odalarını paylaştıkları dairede geçirdikleri ilk gecenin. Çocukluğuna gömülü nicedir görmediği kabusları, Mikael’in yine misafiri oldu bu yabancı otel odasında sabaha değin. Karanlığın onca sancısına rağmen gün nihayet ağardı. Mikael odasının kapalı kapısının önünden Hatice’ye, vize işlemlerinde yardımcı olacak adamla buluşacağını söyleyip çıktı gitti.Adam vizeyle alakalı resmi işlerinin uzayabileceğini söyledi ona. Morali bozuk şekilde postaneye gidip, memlekette en son olan biteni öğrenmek için kardeşine telefon etti. Hatice’nin iki ağabeyinin kasaba garında görüldüğünü söyledi kardeşi Mikael’e. Bu sabah batıya giden ilk trene binmişler, sınıra doğru telaşla hareket etmişlerdi. Döndüğünde canı sıkkındı, yüreğini sıkan tüm gerginlik suratından çizgi çizgi okunabiliyordu. Ses çıkarmadı Hatice. Merhem olabilirdi Mikael’in can çekişen gönlüne birkaç teselli edici sözle halbuki. İstemedi………………………………………………………………………………………………………………………………..Hatice’lerin köyünden ayrılalı dört gün olmuştu ve peşlerindeydiler abileri diyar diyar onları arayarak. Oysa vizeleri dahi çıkmamıştı hala. Ellerindeki paranın, kaçış için gereken zamanlarının hızla yittiğini görüyordu Mikael. Ürkek serçe yüreği iyice sıkılıyordu. Almanya o kadar uzak, lakin bu coğrafya dimağa geldiğinde, fikirlerinde filizlenen özgürlük düşüncesi ile bir o kadar da yakındı ki, tomar tomar maviş kağıt içeren adına pasaport dedikleri kırmızı bir cüzdanın içine gömülmüştü onlarca umut ve rüyaları. Oysa kan peşlerindeydi ve geçen dört gün onlara yetişmesi için kana yeterli zamanı vermişti. Gerilimi bol bu dört gün zarfında, Hatice çok az yiyerek, hiç konuşmayıp sesizce otelde kapandığı odasında bekledi. Sürekli bekledi. Mikael ise, haykırarak uyandığı tüm gecelerde kendini kabuslardan teskin etsin diye yalnızlığını kardeş belledi.Aşk, karşı kefesine konulan her ne olursa, servet, sağlık, can, anlamsız kılıveren o gizemli büyü. Kardeşleri canlarını almak için geliyordu Hatice’nin. Oysa daha bir hafta öncesinde, Mikael’in cesaret dolu kaçma planlarını dinlerken nasılda uçarı bir tavırla yüzüne gülümsemişti. Şol gülüş sıcak bir su misali, tedirginlikle gözleri Hatice’nin yüzünde gezinen Mikael’in gözlerinden yüreğine akıp içini seviyle, sevinçle doldurmuştu. Buna rağmen son dört gün, hayat ağacının onca sene olgunlaştırıpta köklerine düşürdüğü dört acı meyve oldu Hatice’nin dişlediği, lifli ve sık dokusu ile içini kaygı ve hüzünle dolduran. Her biri bir ayrı gün, bir ayrı sorgu sahnesiydi yaşamından derlediği. Yine de minnettardı, uzattığı elleri sevdiğinin yüreğine dokunduğunda yanıp tutuşsa da, yaralara kestiyse de….Mikael her gerçek aşık ve dost gibi tüm bu tavır değişikliğini sezmiş, sessizliğine el vererek anlayış göstermişti.Arnavut güzeli, Makedonya’nın çiçeği, ergenlik çağı nasıl da türlü latif sıfatla doğuvermişti gençlik yılları üzerine Hatice’nin. Sonrasında ise talipler üstüne talipler, defaaten istenmesi, reddedişleri meraklı ve ürkek gönüllerini komşu köy gençlerinin. Valandova ilçesindeki bayram alışverişine abileriyle o da gitmeseydi, gelir miydi bunlar başına. İlk yakalayışları birbirlerine ait nazarları, tezgahın bir ucunda Mikael, diğer ucunda Hatice ve ilk kıpırtıları delişmen yüreklerin. Ertesinde sık sık gidip gelmesi aynı dükkana onu bir kez daha görebilmek için. Mikael’in ona açışı yüreğinde giz namına beslediklerini. Hatice’nin imzalaması bu sevdayı sevinçle ışıldayan gözlerinin puslu mavi divitiyle. Çok geçmeden istetmesi Mikal’in Hatice’yi babasından, babasının husumet saçan ilk şiddetli tepkisi, abilerinin giderek artan nefret kusan kör tehditleri. Köy yerinde yaşadığı hapis hayatı uzunca süre, vazgeçmeyince sevip sevilmekten, tüm dostlarının, sevdiklerinin acımasız tecridi. Sımsıcak bir rüyadan, zemheri bir karabasana attığı zoraki adımlar. Etrafta hızla duyulması bu sevdanın, bir kıvılcıma bakan Makedon-Arnavut düşmanlığının bir yangın misal sarıvermesi yöreyi, dillerin susup, türlü çeşit silahların konuşması geceleri belli belirsiz. Mikael, Hatice’nin sağalttığı düşlerin hüsrana değin erişen sınırlarıyla cehenneme evrilmesine mani oldu. Gizlice buluşup paylaştı aklından geçen kaçış planlarını. Sonrasında; sonrasında hülyalarının hudutlarındaydılar işte birlikte, avuçlarında üçbeş kuruş para yakın dostlarından aldıkları, sadece birbirlerine güvenerek başladıkları bu yolculukta yapayalnızdılar. Yüz yüze dahi gelememişlerdi göğüsledikleri onca müşterek acıya karşın.Hatice, bu dört günde, tekrar tekrar yazdı hafızasında yaşadıklarını yenibaştan, çatıp çatıp kurdu aşkını yeniden. Mikael, gönlünü verdiği maşuk hiç haketmiyordu bu sessizliği, biliyordu. Mikael, hem maharetli celladı, hem mazlum mesihi….Nihayet dördüncü günün akşamı, Almanya vizeli pasaportları sarı bir zarfla ulaştı ellerine. Mikael hemen gardan tren biletlerini aldı, otele koşup Hatice’ye ertesi sabah gün aydınlanmadan yola çıkabileceklerini söyledi. O gece, Hatice’nin kardeşleri, ellerinde gümüşlerle bezeli çiftelerle, atlar üzerinde karanlık ovalardan, mor dağlara kovaladılar da kovaladılar Mikael’i. Uykusundan haykırarak, kan ter içerisinde uyandı, yatağının çarşafları terden sırılsıklam olmuş, gergin bedeninin altında kıvranmaktan dolayı buruş buruştu. Yatağın kenarına oturdu ve bir eli dizi üzerinde tedirgin bir şekilde gezinirken, bir elini çenesine dayayıp sessizce ağlamaya başladı. Mikael’in bir vahşi yaratığın pençelerindeymişçesine attığı çığlığını duyan Hatice irkildi, kadife gök gözlere, o billur göllere sanki birer kaygı taşı atılmış gibi kirpiklere dek bir titreme erişti. Hatice’nin, balkanların ak incisinin açıldı zihni, genişledi parsel parsel anıları ve taze düşleri üzerine, apar topar birşey alıp üstüne, Mikael’in odasına yöneldi. Kapısı açıktı Mikael’in, Hatice’nin geldiğini bile sezemedi. Saçlarını öptü Hatice, gözlerini, kaşlarını…Onca gün dişlediği elem meyvelerinin tadları yitinceye dek dudaklarını öptü Mikael’in, gözyaşlarını içti. Başbaşa, gecenin sınırlarına dek paylaştılar, acılarını, kederlerini, sevinçlerini, hırslarını, şehvetlerini, rüyalarını. O küçücük odaları, bir vasıta oldu zamandan bağımsız alemler içre gezindikleri.Ne Mikael bir daha kabus gördü, ne Hatice uzun gecelerden dumanlı, ışıltılı sabahlara dek akan zihin yollarında uykusuz derin düşüncelere daldı. Yeni günün çivit mavisine gülerek ve umutla uyandı her ikiside sevdalarının ve güçlerinin ayrımında.Ve çekti yazar kalemini “daha fazla ilişmemek için yazgılarına “sallana sallana uyudukları kompartımanda birbirlerine sarılan gençlerin yaşamlarından. Gün ışıldadı aşıklar üstüne, raylar aktı….