Geçtiğimiz iki ay içinde farkına bile varmadan 8 kilo verdim. Ve bu işi egzersiz ya da diyet yapmadan, kısa bir kitaptan öğrendiğim bir hile ile becerdim.Bu kitabın yayın haklarını alıp köşeyi dönmeyi ümit ediyordum, ama maalesef yayın haklarını satan ajansa “pilli yayınevi” olarak pek güven veremedik. Ben de hafif arkadaşlarımla paylaşayım dedim.

Olayı aftermath’ın gönderdiği bir makaleden farkettik. son zamanların çok çok satan kitabı freakonomics‘in yazarları bloglarında bahsetmişler.Kitabın adı “The Shangri-La Diet“, yazarı Seth Roberts isminde Berkley’li bir psikolog. Diyet, egzersiz, beslenme gibi konularda uzman değil, en fazla amatör şekilde ilgileniyor diyebiliriz.Açıkcası kitap da gayet cılız. Almanıza, okumanıza çok da gerek yok. İçindeki bilginin özünü birazdan açıklayacağım:

Seth Bey, bir gün Fransa’ya seyahate gidiyor. Sokaklarda müzelerde dolaşıyor, epey yoruluyor ama hiç acıkmadığını farkediyor. Ama neden acıkmadığını anlayamıyor. Günler geçiyor, Amerika’ya normal hayatına dönüyor ve birden kafasında bir ampul yanıyor. Kerametin Fransa’da içtiği ve tadına hiç alışık olmadığı bir takım gazozlarda olduğuna karar veriyor.Kendisi aslında şişman biri değil, ama bilim adına bir kaç kilosunu feda etmeye hazır. Hiç alışık olmadığı yemekler yiyerek beslenmeye başlıyor. Uzun bir dönem sadece sushi yiyor, ve kilo veriyor.Bir süre sonra sushi’ye de alışıyor ve zayıflaması duruyor. Başka egzotik yemeklere geçiyor, ama tabii Amerika’nın bir banliyösünde alışık olmadığınız yemek bulmanın bir sınırı var. Herneyse, işin özü bir kısa-yol buluyor.

Arkasında yatan mantığı anlatayım: Seth Bey diyor ki. Vücudumuzun olmak istediği bir kilo var (Set Point). Bunu bütün diyetisyenler de bilir. Bu güne kadar bilinmeyen (ve yazarın da ispat edemediği ama hissettiği) kısmı, bu vücudunuzun olmak istediği kilo yediklerinize göre değişiyor. 80 kiloysanız ve vücudunuz 90 kilo olmak istiyorsa acıkıyorsunuz, vücudunuz 70 kilo olmak istiyorsa tok kalıyorsunuz.

Yediğiniz yiyecekleri leziz bulduğunuzda, beyniniz vücudunuzun olmak istediği kiloyu yükseltiyor. Lezzetsiz bulduğunuzda da alçaltıyor.
Beynimizin hala mağra devrinde yaşadığımızı sandığını asymptot Bey daha önce açıklamıştı. Bu yüzden leziz şeyler yediğinizde, “Vay, bu adam bu kadar güzel bişey yiyebiliyorsa, demek yemek seçebiliyor, demek kıtlıkta değiliz, o halde ben buna biraz daha fazla yedireyim de ilerde kıtlık olursa depoladığı yağları yakar.” diyor. Aynı şekilde leziz bulmadığınız birşey yediğinizde, “Eyvah. bu kadar iğrenç birşey yiyorsa demek kıtlıkta olabiliriz. Ben bunu hem acıktırmayayım hem de şu depoladığı yağlardan ufak ufak yakmaya başlayayım da belki kurtulur.” diyor.

Seth’in bulduğu kısa yol, yukarıdaki mağra adamı mantığına dayanıyor. Madem lezzet aldığımızda beyin bunu kalori ile ilişkilendiriyor, biz de hiç lezzet almadan biraz kalori alalım o zaman diyor.

Sistem şöyle: Her gün, gün içinde herhangi bir saatte, kilo vermek istediğiniz hız ve miktara göre, 100 ilâ 400 kalorilik besini tad almadan almanız gerekiyor. Bunu yaptıktan önce ve sonra da bir saat boyunca hiç bir tad almamanız gerekiyor. (su içebilirsiniz.) Bunun dışında serbestsiniz, normal hayatınıza devam edebilirsiniz. (hatta öncesinde lezzet almamaya pek dikkat etmedim)

Seth Bey, bu besini almanın iki yolunu bulmuş: şekerli su veya tatsız zeytinyağı. (Şeker lezzetten sayılmıyor, sebebini seth de bilmiyor.) Ben hızla ve bol kilo vermek istiyordum. Dolayısıyla günde 400 kalori almaya karar verdim. Hemen deneyebilmek için, şekerli su yolunu seçtim. 400 kalori biraz zor oldu. 17 küp şekeri ancak iki bardakta içebiliyordum, artı hızlı içince kan şekerim yükseliyor, başım filan ağrıyordu. Babamın şekeri var. Dolayısıyla bu işin pek sağlıklı olmayacağına karar verdim ve yağa geçtim.

Türkiye’de tatsız zeytinyağı diye birşey yokmuş, zaten niye olsun ki. Bulabildiğim en tatsız yağ fındık yağı idi. Ve üzerinde yazan bilgiye göre 46 gramı tam 400 kalori ediyordu. Bu da bir çay bardağının içine 3 parmak yağa tekâbül ediyor. (büyükçe bir kâse salatadaki zeytinyağı kadar) Yağ içmek gerçekten çok iğrenç birşey onu söyleyeyim. Fakat ilerleyen zamanlarda, yağı dikip, arkasından ılık su içmeyi keşfettim. Kusturma etkisini kaybetti.Bunu tam iki ay yaptım. ve inanmazsınız, hiç ama hiç acıkmadım. Shane şahidim. yemek mevzuu aklımdan tamamen çıktı.
Sonuçta 8 kilo vermiş durumdayım. Yağ içmekten gına geldi ben de durdum. Duralı da bir iki ay oluyor, henüz kiloları geri almaya başlamadım. Daha az iğrenç bir “tad almadan kalori alma” yöntemi bulmaya çalışıyorum. Mesela balık yağı haplarına baktım. Tanesi 10 kaloriymiş. Günde 40 tane içmek gerekiyor. Hem çok pahalı hem de kurdeşen döktürür maazallah. Belki sizin aklınıza başka bir yöntem gelir.
Internet shangri-la ile kaynıyor. Kimisi “benim hiç bir işime yaramadı” diyor, kimisi “inanamıyorum, bu bir mucize. bütün diyetisyenlere ölüm” diyor. Yerin dibine batıranlar da var, ama biraz okuyunca hep diyetisyen çıkıyorlar 🙂 Herneyse denemek ve sizin işinize yarayıp yaramadığını görmek çok kolay. Zayıflamak sizin için hayati bir önem taşıyorsa da biraz yağ içip öğürmek çekilebilir. Düşünsenize hile doğruysa, ki benim tecrübeme göre doğru idi, bilyon dolarlık koca bir sektör çöpe gidebilir.