Kahve dünyası ismi vermişler bir cafeye ne zaman yanından geçsem o diktikleri kocaman kağıt bardak çok iğreti gelir ve biri bunlara kartondan kahve içmenin hiç cazip olmadığını anlatması gerekir diye düşünürdüm. Ama bu sefer yanından geçerken hep alışkanlık ettiğim üzere her tabelayı okuyan gözlerim bu sefer kahpe dünyası diye okudu tabelayı evet, bu dünya kahpeydi.. Gülerek devam ettim yoluma, eve giden yola saptığımda hep bu yolun ıssızlığını sorgulayan zihnim, ağaçların birbirine selam verircesine eğilen dallarına takıldı kaldı, sessiz dedim çok sessiz bu sokak… Yolun her iki yanında oldukça büyük ağaçlar vardı ve sık aralıklarla dizilmişlerdi, bu yolu seviyordum, hele son zamanlarda eğer süpürülmemişse düşen yaprakları çiğneyerek yürümek çok hoşuma gidiyordu, bazen hafif bir rüzgar ile saçıma düşüveren sararmış yaprak benim o gün için uğurum oluveriyordu.. Sessiz dedim, çok sessiz bu sokak, böylesi ağaçlı sokaklar öyle az ki ve buranın ahalisi bunun tadını neden çıkartmıyor.. Buraya taşındığım günden beri kimseler ortada gözükmüyor, işe gelirken giderken, haftasonu yürüyüşe giderken kimseleri göremiyorum.. Buraya taşınmamın sebebi bu sessizlik ve bu kadar çok ağaç olmasıydı, ağaçları hala çok seviyorum ama bu insanlar nerede?Tam o sırada önünden geçmekte olduğum apartmanın giriş katı dikkatimi çekti, perdeler açıktı ve içerisi çok net gözüküyordu, şöminenin üzerindeki siyah beyaz bir erkek fotoğrafına takıldım önce, uzun uzun seyretmedim tüm bunlar birkaç saniye içinde oluverdi, yürümeye devam ederken, odanın diğer tarafında tekerlekli sandalyede bir kadın ve başında daha genç bir kadın gördüm, sessizliğin sebebini anlamıştım…..Burası ölümü bekleyen insanların son günlerini geçirdiği bir sokaktı ve benim burda ne işim vardı??