Eski evler deprem için de riskli
Apartmanları hepimiz biliyoruz.
Siz de hiç olmuş mudur bilmiyorum ama ben şehrin sokaklarında gezerken böyle iki üç katlı evlerle pek ilgilenirim. İlgilenirim çünki; yıkıp yerine, yeniden daha güzel ve yüksek katlı bir bina yapılabilmesi hayali hoşuma gider. Böyle bir girişim imkanım yoktur. Müteahhit bir tanıdığım yoktur, hani haber vereyim…Ne bileyim, ruhum girişimci herhalde…Alışveriş için semtimin sokaklarında gezerken, böyle ilgilendiğim binaların önünden geçtim.Burada yaşanan bir kadersizlik vardı. Şimdi anlatacağım. Bu binalar eskiden yapılmış, üçer katlı , bir katta iki daire şeklinde, yanyana 4 ev. Bitişik değil ama…bir çeşit eski zaman sitesi. Bir arkadaşım boş bir daire ile ilgilenip almak istemişti. ” Evin içi çok bakımsız ama badana boya yapar kiraya veririm. Yatırımlık olur” düşüncesindeydi. Daha sonraki karşılaşmalarımızda ” Ankara’da olan ev sahibi hanımın oğlunun sattırmadığını ve isabet olduğunu, kat sahipleri arasında anlaşmazlık varmış aman aman oradan yatırım falan olmaz. Yıllarca sürer…neme lazım…” demişti.Aradan yıllar geçti…10 yıl kadar …bir gelişme olmadı…Sonra bir gün baktık ,sağda kalan iki ev yıkıldı ve inşaata başlandı. Arkadaşla karşılaştığımda onun eski ilgisini bildiğimden” nihayet anlaştılar herhalde” dedim. ” Sorma sorma iyi ki o zaman vazgeçmişim” dedi .” Neden bak ne güzel yapılıyor. Sıfır bir dairen olurdu fena mı? “.” Benim alacağım daire soldaki binalardaydı. Onların arkasında yeterli arsa olmadığından onları almamışlar, bu yıkılan ikisinin arkasındaki arsaya da bina yapacaklarmış. ” Artık evlerin arsa ilişkileri ne şekildeyse hakikaten arkadaşın dedikleri çıktı ve sağdaki iki evin yerinde pırıl pırıl, saymadım ama herhalde 10 kat veya üstü bir bina yükselirken diğer iki bina çürük diş gibi kaldılar.Şimdi bu kadersizlik değil de ne?…Umarım o binalarda yaşayanlar bundan çok etkilenmiyorlardır. Bu konu açıldığında başka örnekler de geliyor aklıma. Bir yakınımız bu tür yap sat yaşayabilmek için evlerini satarak , asansörsüz eski bir binadan daire aldılar. Araştırmadan aldıklarından sonradan öğrendiler ki; evlerinin yerine yeni bir yüksek katlı ev yapmaya yeterli arsa yok…Canları sıkıldı tabii…Yakın bir arkadaşıma da annesi çok güzel bir parkın yakınında nohut oda bakla sofa küçük bir daire almıştı. Depremden önceki yıllarda tanınmış bir yap- satçı evi yıkıp kat sahiplerine yep yeni daireler vermek üzere teklif vermiş…Yaşlı bir hanım ayak diremiş. ” Ben ölmeden böyle bişey olamaz diye” Arkadan deprem olunca oralara verilen kat sayısında düşüş olduğundan, nihayet herkesin keyfi olduğunda kendileri teklif götürdüklerinde, aldıkları cevap şu olmuş; ” Biz artık böyle küçük işlerle ilgilenmiyoruz. Daha küçük çapta çalışanlara teklif götürün.” Sokaktaki bütün evler yıkılıp yeniden yapıldı. Onların ki öyle duruyor. ” Canım, şansta ne ki” deriz ama bazen hakikaten lazım oluyor. Herkese birbirinden şanslı yaşantılar diliyorum….
yorumlar
Sevgili COLORITO, ben de iç mimariye ve mimariye ilgi duyuyorum.İstanbul boğazı kıyısındaki denize nazır villaları,yalıları,geniş camlı apartmanları hayranlıkla izlerim hep.Ancak ben tam olarak sizinle aynı fikirde değilim.Şöyle izah edeyim ki.Çevreme baktığımda İstanbulda, bu lüks yada az gelişmiş bir semt olabilir,çarpık kentleşmenin örneklerini görüyorum.Evet şu konuda haklısınız özellikle büyük şehirlerde göçler ve nüfusun artması dolayısıyla çok katlı yapılara ihtiyaç duyuluyor.Ama bazı istisnalar hariç ben yüksek katlı binaları ruhsuz buluyorum.Bazı lüks gökdelenlerin yada sitelerin broşürlerine bakınca hoşuma gidiyor.Yeşil alana önem verilmiş,ince düşünülmüş yapılar.Ama çoğunlukla şehrimiz beton yığınlarıyla dolu.Duygusuz mimarların yarattığı eserler.Bir binanın bile ruhu olmalı,insana hissettirdiği bir duygu olmalı.Mimarının anlatmak istediklerini,hislerini eserinden okuyabilmeliyiz.Yoksa beton yığınıdan başka birşey çıkmıyor ortaya.Ben küçük şehirlerdeki iki katlı ve tek katlı evleri ve mahalleleri seviyorum.Oraları daha sıcak buluyorum.Komşuluk ilişkileriyle,sokakta yürüdüğünüzde o evlerin önünden geçtiğinizde hissettiğiniz duyguyla,yaşanmışlıkları hissettirme biçimiyle daha sevimli ve samimiler.Apartmanda yaşayan komşuların ise birbirlerinden haberleri yok.Örneğin yurt dışında 100 yıllık binaları restore ediyorlar.Bizde de başarılı restorasyondan geçmiş tarihi yapılar var ama onlar modern yapılaşmanın olduğu semtlerinin yanında binanın dış cepesindeki tarihi dokuyu,görünümü,duyguyu koruyorlar.Şehir daha anlamlı,duygulu,romantik bir yer haline geliyor.Bizde ise nerede boş bir alan bulsak apartman dikme sevdası.Hatta yeşil alanlar bile usulüne uydurulup,dikiliveriliyor gökdelenler.Bari onlara dokunmasalar.Sevgili colorito konu hakkındaki düşüncelerinizi paylaşan bir yazı yazdığınız için,çok katlı binaları gündeme getirdiğiniz için teşekkürler.Bende fikirlerimi paylaşma imkanı buldum.
Yazdıklarınız da haklısınız ama benim yazdığım evler (resimleri netten bulduğumdan gene de hoşlar) inanın bakarken insana eziyet eden görüntüler. Şöyle bir gerçek var.Bu evlerde oturan daire sahipleri hasbel kader onlara sahip olmuşlar. O evleri yenilemeye güçleri yok. O zaman yapsatçılar kat karşılığı evleri yeniliyor . Hem eski evi olanlar hem de yapsatçılar kendi açılarından kazançlı oluyorlar.Ekonomi bir çok şeyi yıkıp geçiyor maalesef….
Yatırım amaçlı düşünürsek, bizim için duygusal bir anlam taşımayan bir ev çok katlı bir binaya dönüştürülerek gelir elde edilebilir.Ancak bu yapılırken çevreye zarar vermemek yada projede yeşil alanlara yeteri kadar yer ayırmak gerekli bence.Yapılacak binalar çarpık kentleşmeye bir artı daha olmamalı.Hatta keşke çoğu kişinin durumları müsait olsada o harap evleri restore ettirip bakımlı,bahçesi olan, hoş müstakil evler olarak muhafaza edebilseler….
Ah ah…benim düşüncelerime tercüman oldunuz…O ahşap evler gönül yarası…ailenin atasından kalmış…torunlar torbalar yeterli imkanları olmadğından yenileyemiyorlar…çok üzücü çok…