Sevgili Dünya’cığımSana geldiğim günü inan hatırlayamıyorum. Hem sadece ben değil, bütün misafirlerinin de sana geldikleri günü hatırlamaları mümkün değil. Ancak sana geldiğimiz günün tarihini ve saatini biliyoruz ve bakıyoruz solmuş kâğıt parçalarına, acaba nasıldık diye…Ama bu olmaz ki Dünya; sana gelir gelmez hemen ödev veriyorsun bize, önümüze boş bir kâğıt koyuyor ve yaz diyorsun en kralından bir kompozisyon ve notunu sona saklıyorsun. İyi tamam da, bu kompozisyonların giriş cümlesi hep aynı oluyor, “ıngaaaa.” Giriş bölümüne gelince de acemice yazılmış oluyor. (Hatta yazdıklarımızı hatırlayamayacak kadar hızlı ve acemice bir bölüm bu.) Bu giriş bölümlerinde benzerlikler de oluyor haliyle, hepsinde şeker ve çikolata yoğunluğunu görebilirsin. En sevilen yeri bu kompozisyonların gelişme bölümünün ilk sayfaları; öyle bir rüzgâr estiriyorsun ki, ayaklarımız yerden havalanıyor. Ey gençlik ne çabuk tüketilen bir dumansın; hâlbuki hiç tükenmeyecekmişsin gibi yaşanırsın. Güzel rüzgârdı be Dünya, o estirdiğin gençlik rüzgârları.” Haydi, bir daha estir” desem, tamam tamam “ geçti bor pazarı” diyeceğini biliyordum zaten. Bu sayfalar da biraz acemilik kokuyor tabi ki; ama ilk bölüm kadar değil. Biraz daha hatırlıyoruz yazdıklarımızı, en azından bu şarkıdan veya kimilerine göre belki de bu şarkılardan… Belki de “That’s me in the corner” diyeceğiz…Yalnız bu gelişme bölümünün 40’ncı sayfası çok fena be Dünya’cığım. Görmeyi ret ettiğin silik sandığın çentiklerin, “o hoo nasılda derinleşmiş öyle” diyorsun aynaya ve ayna ayna sana söylüyor, çentik boylarından kaçlardasın. Kırkıncı sayfa sıkıştırılmış dosya oluyor birden. Eminim pes edene kadar sıkıştırıyoruzdur, bu bölümü… Ama Dünya, bir o kadar da en iyi hatırlanan sayfa oluyor, bu kırk numaralı sayfa. Net ve açık bir şekilde üzerimize gönderdiğin toz zerrecikleri, kimimizin gözüne kaçıyor, kimimizin kulaklarına doluyor veya saçlarımızın rengini değiştiriyor. Ya bu ayna yine bir şeyler diyor, ama umursanmamaya başlanıyor, aynaların dili. “Hadi be ben ne hissedersem o olur.” Sen diyorsun ki “olsun olsun bakalım, gel hadi, hadi gel sonuca, sayfan dolmak üzere.”Sonuca gelindiğinde ise; yorgun, bitkin halde ne yazacaksın ki… Artık kompozisyonun, ilk giriş bölümü kadar silik ve okunamıyor olacak ve belki de bu şarkı sessizce söylenecek. Bir ara moda olmuş bir cümle vardı, “Acı var mı acı”, lütfen Dünya o cümleyi kurma o an, küserim sana ve cevaplamam…Artık bu hatırlatmanı dikkate alacağım Dünya’cığım.“Hayat bir kompozisyon yaz yaz bitmez sanma sakın ve sakın bu sayfaları bile yazamayanları unutma sakın.”Sevgiler Dünya, çok seviliyorsun, kıymetini bil…Bir misafirin…Not; Kompozisyonum çok uzun, sıkılacağını düşündüğümden ekine koymadım…