sıçması gerektiğini farketti.tuvalete gitmeliydi. her zamanki gibi önce çantasından walkman’ini çıkardı. sonra içine bu aralar dinlediği kasedi koydu. işte o an aklına geldi aleti gündüzki metro yolculuğu esnasında bozmuş olduğu. durduğu yerde düzelmiştir ümidiyle play’a bastı. ses çıkmayınca çaresizliğine sinirlendi. walkman’a okkalı bir tokat attı. sarsıntının şokuyla kulaklıklardan ses gelince, bu gibi saçmalıkların sadece filmlerde olmadığını seve seve kabullendi. türk olması bazen işine yarıyordu doğrusu.koridorda yol almaya başladı. boklar, göt deliğine uyguladığı baskıyı şiddetlendirmişti. tuvalete girip çok seri bir şekilde soyundu. hayır, soyunmadan sıçamazdı. evet, öyle alışmıştı. klozetin kapağını kaldırdı. oturdu. bacakları acımıştı soğuktan. üç dört saniye kadar süreceğini bildiği bu azap süresini gözleri yumulu geçirdi. ardından sıçmaya başladı.genelde üç evrede gerçekleştiriyordu bu işlemi. birincisinde epey bir sıçıyordu. bu sıçış hiddetini azaltıp bir dakika dolmadan son buluyordu. yaklaşık on ila on beş dakika arasında süregelen ikinci evrede ise götüne yapışıp kalan bazı bok parçaları bazen göte su sıçratarak bazense sıçratmayarak düşüyordu falan. üçüncü ve son evrede ise bağırsakların diplerinde saklanan inatçı boklar da nihayet kararlı ıkınmanın ardından doğadaki devir daimine dahil oluyordu.ilk evreyi tamamlayınca baskıdan kurtulmanın verdiği rehavetle uzandı walkman’e. artık müzik dinlemeye hazırdı. şarkı başlayınca geriye yaslandı. bu defa da sırtı üşüdü soğuk klozet kapağı yüzünden. neyse ki bununla yaşamayı öğrenmişti küçük yaşlarda. ikinci şarkının ardından ikinci evrenin sona eriyor olduğu düşüncesiyle ıkındı. baktı henüz değil, üçüncü şarkının bitmesini bekledi. üçüncü şarkının albümdeki en sevdiği şarkı olması sadece bir tesadüftü. en sevdiği şarkı bitince on beş saniye kadar süren üçüncü evreye geçiş yaptı. böylece, artık vücudunda hiç bok bırakmamanın sevinciyle yeniden müziğe konsantre olabilirdi. hemen çıkmak istemiyordu tuvaletten. biraz tadını çıkarmalıydı.iki üç şarkı daha dinleyip albümün birinci yüzünü devirince, “yeter” dedi kendi kendine. zaten sanki biraz da mayışmıştı kesif kokunun etkisiyle. götünü temizlemeye yeltendi. kafasını sola döndürdüğü anda kulaklığın sağ teki düşüverdi. umursamadı. taharet musluğunu kullanmıyordu. evet, kullanmıyordu, yoksa bir sakıncası mı vardı? sifonu çekip kötü kokulu mekanı terketti. öküz değildi, ellerini yıkadı. ama karada yaşayan bir canlı türü olmasına rağmen kurulamadı.evde kimse yoktu. gizlediği paketi okul çantasından çıkarıp bir sigara tellendirdi. televizyondaki müzik kanallarının erotik kliplerine göz attı. sonra uzanıp gözlerini tavana dikti. uykunun bastırmasıyla değişik düşüncelere yelken açtı. kız arkadaşı geldi aklına. arka arkaya iki nefes aldı sigarasından hem de ikincisini çekerken birincisinin dumanının burundan çıkıyor olduğu şekilde olanlardan. gözleri kapanıyordu. ayılmak için ayağa kalktı. küllüğü döküp temizledi. televizyonu açık bırakarak bilgisayarın başına oturdu. biraz müzik dinleyip bu kez de bilgisayarı açık bırakarak tekrar televizyona döndü. içerisi sigara kokuyordu. balkon kapısını açıp havalandırdı. mısır patlattı. biraya özendi.derken telefon zırladı. filmlerde sevişirken çalan telefonlar kadar önemli olabileceği riskiyle açtı telefonu. kız arkadaşının sesini duydu. şaşırmıştı. kız arkadaşı ona, bugün neden derste kendisine soğuk davrandığını soruyordu. eveledi. geveledi. kızın kapatırken “öptüm çüz!” demesini artniyetli yorumlamadı. galiba onu seviyordu. bir de kıskanmasaydı keşke..kapı ziline uyandı. günün hangi kısmında bulunuyor olduğundan habersiz, ortada sigara içtiğine dair bir delil bulunup bulunmadığını kontrol etti ayaküstü. gelen annesiyle babasıydı. bir saat sonra yemek yediler. odasına dönüp hala açık olan bilgisayarına baktı. eve döndükten sonra yaşamış olduklarını yazmak istedi. ve yazdı.eve dönmeden önceki yaşadıkları kendine kalmalıydı.