Yağmurun verdiği huzurla birlikte, üstüne bastıkça taşları oynayan kaldırımda şemsiyemi açtım yürüyordum. Ne hikmetse bu gün bu yol boştu. Adım atacak kadar boşluk olmayan yol bu gün boştu. Takılmadım fazla, şemsiyemin uçlarından akan yağmur damlalarına dalıp gitti gözlerim. Hafif soğuktu hava. Ama üşümüyordum. Aksine bir ateş vardı tam da sol yanımda. Birazda ağrıyordu aslında. Sanki…Köşeden gelen sesler duymaya başladım. Büyük uzun binalar görüş açımı kapatıyordu. Bu yüzden sadece sesleri duyabiliyorum. Tuhaf bir durum… Çünkü bu, bu onun sesiydi. Yanında benim sesime benzer bir ses. Samimi ve neşeli…Yüreğime gökyüzünden düşen bir şimşek çakıldı kaldı sanki.Yağmurun soğuğu bir anda yüreğimi yaktı. Ama nasıl olurdu bu. O benim değil miydi? Neden o kadın sesi sen benimsin diyordu?Acaba… Evet, evet kesinlikle bir yanlışlık vardı.O başkasına diyordur. Ben benzetmişimdir. Hem havada yağmurlu gitmeliyim bir an önce.Daha hızlı yürümeye başladım. Bir an önce uzaklaşmalıydım. Sonra yine o kadın;-peki o ne olacak. Ya öğrenirse?Telaş sardı bedenimi. Şemsiyeye gücüm yetmez oldu. Sanki hafif bir rüzgâr esse elimden alıp götürecekti.-aman canım ne olacakmış. Saçı uzun aklı kısa. Ruhu bile duymaz. Hem yakında ayrılacağım ondan. Seni seviyorum ben.Dayanamadım. Kendimi fark ettirmeden kim olduklarını görmeliydim. Gittim binanın diğer tarafından hafifçe uzattım boynumu ve baktım.Saçlarıma dokundum. Üzüldüm. Çok üzüldüm. Oysa o saçların çok güzel demişti. Kendi elleriyle tarayıp süslemişti. Bana bunu neden yaptı sanki. Ben ihaneti hak etmemiştim ki…Hiç bir şey söylemedim ona, yanındakine… Döndüm yürümeye başladım. Durup tekrar baktım. Emin olmak için değil. Evet, kadının saçları kısa, katlı ve özenle şekillendirilmişti.Şemsiyemi kapattım. Toplamıştım saçlarımı, saldım. Ve ağır ağır yürümeye başladım. Yağmur şiddetlendi. Belki yağmur öfkelenmişti. Lakin bilemedim bana mı ağladı onamı tükürdü?Ertesi gün beni aradı. Bana geleceğini haber verdi. Bir saat sonra ordayım bir tanem dedi. Ses etmedim. Okadır heyecanlıydı ki ağzımı açmadan kapattı telefonu. Zaman çabuk geçti. Ve o geldi. Kapıyı bilerek açık bırakmıştım. İçeri girdi.- bu kim canım- tanıştırayım bu benim yeni canım.- anlayamadım. Aman tanrım saçlarına ne yaptın.- yaptığım bir şey yok sevgili. Sadece akıllandım…
yorumlar
Ne güzel..
… !:)
İlginç bir anlatım olmuş. Kahramanın saçlarına da üzüldüm.
üzülmeyin…Akıllandı o…
“üstüne bastıkça taşları oynayan kaldırımda”İşte bu ya.Nefret ederim.Hele yağmurlu havada, üstüne bastıkça oynayan o taşlardan.Vıcık diye altındaki suyu fışkırtmaz mı.İnsan nefes alırken bile emek sarfeder.Emeğine sağlık çalı kuşu.
yeni ütülenmiş elbisene sıçrayan çamurun verdiği o muhteşem nefret duygusu tarif edilemez 🙂
O saçları nasıl taşıyacak???
yüreğinde dağları taşıyanlar başındaki iki telden şikayetçi olmazlar…
Bütün bir geceyi uykusuz geçirmene sebep olan şeyleri bir nefeste anlatamazsın. Önce içine atarsın, sonra da susarsın…
Çalıkuşu, sen “mavilikler” değilsin di mi?o da böyle, bütün Türkiye’yi ağlatan yazılar yazardı da!merakımı bağışla.
yok değilim…. gördüğüm tek mavi 6 sene önceki gözyüzüdür..
altı yıldır,hapiste misin?
hayır, İstanbuldayım!
Pardon okuma hatası oldu.”gözyüzü”nü gökyüzü diye okumuşum.bu arada ” gözyüzü” ne ki?
ivan nasıl okursan oku.. bu benim istanbula kırgınlığımı ve başım hep önde yürüdüğüm gerçeğini değiştirmez…
piki afedersin kardeş..
🙂 !
Artık hayallerim suya düşecek diye kaygılanmıyorum. Çünkü, onlar düşe düşe yüzmeyi öğrenmişler..
aşığın başı büyük dertte diyecektim..düşe düşe kendi nefsi için sevmeyi öğrenmiş.gelişme budur!
…!
AkıL yaşta değiL baştadır derler ya hani, bence yaştadır, ağlayınca akıLLanıyor insan..
Zaten kadın hep intikamını saçlarından almaz mı?çok şeker yazı ama yazık olmuş saçlarına…
saçlarım hala uzun 🙂 kimse kıydıramaz :)teşekkür ederim!
Yüreğine sağlık Çalı kusu….
saol karadağ fatihi.. yürek sağdır!!
sonunda hafifi becerdiniz ya helal size.