Derin bir sessizlik tüm evreni kuşatmıştı. Gökyüzünde tek bir kıpırtı yoktu. Kapkara bulutlar, göğü esir almış sanki yeryüzünün tadını çıkarıyorlardı. Doğa soluğunu yitirmiş gibiydi. Yeryüzü bir nefes arıyordu. Güneşe dair küçücük bir parıltı bile yoktu. Doğanın devinimi durmuştu. Yaşamın varlığına ilişkin en küçük bir ize rastlamak mümkün değildi. Yerle gök iletişim dilini yitirmişti sanki. Evrendeki tüm varlıklar birbirine yabancılaşmış, tepkisizleşmişti. Canlılar kendi varoluş nedenlerini unutmuşçasına şuursuzca varlıklarını devam ettiriyorlardı. Farklı bir güç onları yapmaları gerekenden uzak tutuyordu sanki. Bir kaosun başlangıcı mıydı yoksa? Ne oluyordu böyle? Kıyametin habercisi miydi bu yaşananlar?Yeryüzü farklı bir kişiliğe, kimliğe bürünmüştü. Evren, o eski evren değildi. Sanki ruhunu yitirmişti. Her şey hızlı bir değişime ve dönüşüme uğramıştı. Dünya o kusursuz, mükemmel ahengini kaybedecek miydi?Yeryüzünü derin bir endişe ve dayanılmaz bir korku sarmıştı. Belirsizlik ve bilinmezlik tüm bedenleri etkisi altına alarak, karamsarlık ve çaresizlik içinde kıvrandırıyordu. Evren, büyük bir açmazın kucağında yaşama tutunmaya çalışıyordu. Aniden kulakları sağır edecek kadar yüksek bir ses, bir patlama yaşandı.Selim, terler içinde uyanarak bir süre nerede olduğunu algılamaya çalıştı. Yavaş yavaş bilinci yerine gelmeye başlayınca içinden neyse ki korktuğu başına gelmediği için gülümsedi. Pencereye doğru ürkek adımlarla yürüdü. Gökyüzünün mavisine ve güneşin büyüleyici gücüne kendini bıraktı. Yaşama dair yapacağı daha çok şeyler olduğunu düşünerek içinde büyük bir heyecan ve mutluluk duydu.