Bir çiftlik evi, ovanın tam ortasında, küçük, rustik ve aslında sofistike bir yer; bembeyaz badanası, eskimiş ahşap payandası, yemyeşil çamlarla çevrili bahçesi ve rengârenk çiçeklere bezenmiş iç bahçesi. İki tarafı bembeyaz pamuk tarlası, saflık ve sükûnetin simgesi beyazlık ile maviliğin üstüne şekilden şekle bürünen beyaz bulutların kaydığı bir gökyüzü…Kabarık kaz tüyü yastıklara baş koymak ve ardından baykuş sesleri ile uyanmak, sabahın dördüne veyahut beşine. İlk ışıkları iliklerinize çekerek nefes almak ve doğanın sessizliği ile baş başa sanırken, horozun vakitsiz ötüşü ile bir daha uyanmak. Traktörün horultusu ile gürleyen, artezyen kuyusundan fışkıran, suyun soğuk sesini duymak ve hatta yüzünüzü o su ile yıkamayı tercih ederek; yüzünüze çarpan buz gibi su taneciklerinin batırdığı iğnelerle bir daha uyanmak. Tavukların arasına dalarak, biraz sonra midenize inecek daha soğumamış yumurtaları toplamak, pamuk tarlalarında toplayacağınız beyazlıkları elinizde hissetmek, kazları kızdırarak peşinizden koşturmak ve daha neler yapmak.Aslında saflık ve sükûnette, çocukken attığımız her adım trajik bir önem taşıyordu; sonra aynı yelpaze iç dünyalarımıza taşınırken, siyah ve beyaz hamlelerle büyüyen hacmimizi çarpıcı hale getiriyordu. Bunun başlıca nedeni, renk yelpazemiz; siyah, beyaz ve arada yansıyan bilumum renkler. İşin içine karıştırdığımız başka renklerle birbirine giren her şey; saflık, sükûnet, siyah, beyaz ve diğer renklerle eskiyen hayatlar…Belki bir gün burada yaşarız diye kurulan hayaller; lakin burada oynanmış çocukluğun tiz sesleri ile kalan pastoral bir öykü ve yine pastoral bir esinti ile gözlerimizde kalan silik fotoğraflar…Kim yüzyıllık ağaçlarla rekabet edebilir ki?Artık, küçük ve sevimli dantel örtüler yok, meşe ağaçlarından yapılmış sallanan sandalyeler yok, tekrardan sarılabileceğim sevdiklerim yok…Modern bir dokunuşla gevşiyorum ve rahat rahat nefes alıyorum; artık çocukluğum yok…Köpekler, inekler, dostlar ve iyi seçilmiş bir şişe şarap, belki de yeni sağılmış bir şişe süt. Kulağa çok pastoral geliyor…
yorumlar
Güzel bir öykü… Ama ben dağ ve orman evlerine hayranım. Evcil hayvanlardan ziyade, yaban yaşamının sesleri beni çeker. Yeşil ormanınhavasına ve manzarasına bayılırım. Her ne çeşdi olursa olsun, doğalyaşam bir başkadır…
okurken bile mest oldum buklet, ne güzel anlatmışsın…
dinlendirici ve huzur verici bir öykü gerçekten, elinize sağlık sayın Buklet
Dream World sonuna kadar dinleyiniz, çok güzel bir yazı şarkida kadının sesindeki acı gibi.
çocukluğuma gittim bir an.
salllanan sandalyede kitap okuyup, kuç, börtü böcük sesi dinlemek istiyorum şimdi ne olacak buklet hanım canımı çektirdin
teşekkür bukletim, mantarlı omletim
okurken bile beni oraya götüren bie öykü…betimlelemelerin harika bir hayal alemine gittim bir anda
hayallere daldım vay beee :))