Bu aralar böyle filmler artmaya başladı. Umarım ilerleyen yıllarda da Hollywood suyunu çıkarmadan böyle filmler çekmeye devam eder. Zira “film içinde film” oldukça zevkli oluyor. Bunu en son Inception’da gördük. Şimdi de eskilere dönüp bu temayı ele alan filmlere bakmak istedim. Neticede Inception bu konuyu işleyen ne ilk film, ne son film.*eXistenZ/Varoluş: Bir David Cronenberg filmi. Başrollerde Jude Law ile Jennifer Jason Leigh. “Oyun içinde oyun”u işleyen yapımlardan bir tanesi. Başkarakterlerimiz oyun müptelasıdırlar ve öyle bir teknoloji yaratılır ki artık insanlar oyunun içerisine girebiliyorlar. Oyun padlerini kendilerine bağlamak suretiyle oyunda istedikleri gibi davranabiliyorlar. Tabi bu tür filmlerde olacağı üzere gerçeklikle sanal alem karışıveriyor. Filmin eksikleri çok. İzlerken zevk veriyor ama maalesef “teknoloji/oyun manyaklığı eleştirisinden” öteye gidemiyor. Gerilimi sağlanamamış. Sağlansaydı ve “oyun içinde oyun” iyi bir atmosfere bağlansaydı bir Matrix gibi efsane olabilirdi.

Existenz'tan.
Existenz’tan.

*13th Floor/13.Kat: 1999 yapımı filmin o dönemlerde çok fazla parlamamasının nedeni tabiki Matrix’in sinemaları ve gündemi esir altına almış olmasıydı. Bir bilim-kurgu filmi. Başrollerde “Rounders”tan tanıyabileceğimiz güzel oyuncu Gretchen Mol, Craig Bierko, Armin Muller üstleniyor. Yönetmen ise Josef Rusnak. Film, paralel evrenleri anlatan filmlerden bir tanesi. Ama bunu çok fazla aksiyon aşırılığına kaçmadan, güzel bir bilim-kurgu olarak veriyor. Gene “film içinde film” temamız burada da mevcut ve bunu başarılı bir atmosferle göstermeyi başarmış Rusnak.

13th Floor
13th Floor

*Matrix: 13th Floor, ExistenZ’ı belirtip Matrix efsanesine deyinmeden olmaz. Wachowskiler’in başyapıtı her ne kadar beklenildiği gibi devam etmediyse de 99-2003 yıllarında hakkında en çok konuşulan ve yazılan filmlerden oldu. Filmi izlemeyen yoktur herhalde. Başkarakterimiz Neo, bir gün bir yol ayrımına varır: Ya şimdiye kadar sürdürdüğü sıkıcı hayatına devam edecek, ya da Morfeous’un takmına katılacak ve yeni bir dünyaya adım atacak. Tabiki ikinci seçeneği seçiyor Neo ve bizleri sanal dünyayla gerçek dünyanın çarpıştığı bir hikayeye sürükler. Wachowskiler’in başarısı sanal dünyayı gayet başarılı şekilde işlemeleri. Aksiyon olarak da epey filmi etkileyen bir başyapıt Matrix. Film içinde filme önerilebilecek ilk film olduğunu düşünüyorum.

Matrix
Matrix

*Dark City/Karanlık Şehir: 13th Floor ve Matrix’le aynı dönemde vizyona giren bir başka bilim-kurgu harikası. Yönetmenliğini Alex Proyas‘ın üstlendiği filmin başrollerinde Rufus Sewell, Jennifer Connolly, Keifer Sutherland ve William Hurt mevcut. Uzaylıların dünyayı istila etmeleri ve istila ettikleri mekanları kendi istekleri doğrultusunda biçimlendirmeleri – onarmaları ve insanların hafızalarını silmeleri vs anlatılıyor. Yani bir “uzaylı istilası” filmlerinden. Belki tam olarak film içinde film olmayabilir ama kıyıdan köşeden böyle bir şeyi olduğundan listeye almak mümkün. Başarılı bilim-kurgu filmlerinden bir tanesi.

Dark City
Dark City

*Inception/Başlangıç: Geçen yıldan beri merakla beklenen ve bu yaz vizyona giren yapımın yönetmenliğini Christopher Nolan üstlenmişti. Senaryoyu gene kendisi yazan filmin başrollerinde Leonardo DiCaprio, Ken Watanabe, Marion Cotillard, Ellen Page, Tom Hardy, Tom Berenger, Joseph Gordon Levitt ve Michael Caine mevcut. Bir bilim-kurgu harikası olarak sinema tarihine geçen filmin ilerleyen yıllarda klasikleşeceğini düşünüyorum. Matrix, 13th Floor, ExistenZ, Dark City gibi yapımlarla benzer yönleri mevcut olsa da özgünlüğünü korumayı ve kendi felsefesini oluşturmayı başaran bir işti. Başkahramanımız Doom Cobb’ın rüyayla gerçeklik arasında sıkışıp kalmasını ve rüyadan kurtulup gerçeğe dönme çabalarını izliyoruz 2 küsür saatlik filmde. Listemize giriş nedeni ise belli: Rüya içinde rüya içinde rüya içinde rüya içinde rüya… Listenin izlenmesi gereken 2.filmi konumunda bana göre.

Inception
Inception

*Barton Fink: Coen Kardeşler‘in en bilinen ve en ödüllü yapımları. Cannes Film Festivali‘nden “en iyi yönetmen”, “en iyi oyuncu”, “en iyi senaryo” ödüllerini birden kazanan nadir yapımlardan bir tanesi. Konumuzla kıyıdan köşeden ilgili bir yapım. Şimdi konusuna değinip filmdeki sürprizleri mahvetmek istemiyorum. Ama kısaca şöyle özetleyebiliriz: Cehennem içinde cehennem.*Shutter Island/Zindan Adası: Scorsese‘nin en önemli yapıtlarından bir tanesi olan filmde Teddy Daniels’ın gerçek “gerçeklikle” kendi “gerçekliğinin” çarpışmasını izliyorduk.Eh aklıma ilk bunlar geldi. Liste uzatılabilinir.