Birinci dereceden aile yakınınız, pek çok yaşlı bir kadın, gözünüzün önünde hızla erimeye devam ediyor, tek gözü hiç görmüyor, ötekisi çok az görüyor, tek ayağının üstüne tam basamıyor, hızlı bir kemik erimesi var, tuvalet problemi var ki bu problem yaşlı insanlara çok sıkıntı verir, bebekler gibi bezlenmek istemezler ancak sürekli de kaçırırlar altlarına, bu yaşlı kadıncağız da böyle, yürürken bazen düşer, kulakları pek duymaz, aklı bazen yerindedir bazen de değildir, kişiliği konusunda fazla yorum yapmaya gerek yoktur, huzursuz, katı disiplinci, buyurgan, seven ama bunu asla göstermeyen, kincilik gibi kişilik özelliklerine sahip olsa da artık bunların bir önemi yoktur, huzurevine pek de istemeyerek, mecburen gitmiş ancak yapamayıp geri gelmiştir ve en önemlisi, ona bakan ailesi onu hastaneye götürdüklerinde doktorların her seferinde söyledikleri tek şey; “o kadar yaşlı ki biz burada hiçbir şey yapamayız, ne yapsak zaten boş çünkü yapacaklarımıza vücudu, bünyesi cevap vermez, eve götürün, ölümü orada beklesin”
Üstelik bu yaşlı insan artık ölmek ister, Allah’a yalvarır her gün, her an ; “artık emanetini al benden Allahım, acılarıma son ver artık, bıktım yaşamaktan”, her sabah kalktığında “yine ölmedim mi ben?” diye sorar.
Ötanazi:
Bir hakka sahip olan kişi onu istediği gibi kullanma hakkına da sahip değil midir?
(Yalnız intihar etmek istemeyi elbette bundan ayrı tutuyorum yazımın içerisinde)
Ötanazi varken böyle her gün ölmeyi isteyerek ve sürünerek, acı içerisinde yaşamak neden? Bunu yaşamaya zorlamak, bu acıyı o insanlara, o hastalara çektirmek neden? Kanunlarla, çok işlevsel bir şekilde ötanazi hakkı meşrulaştırılmalıdır bence. Ya da en azından edilgen ötanazi.
Eskiden ben de dünyadaki ve ülkemizdeki pek çok insan gibi ötanazi olayına hiç sıcak bakmazdım, taa ki bunun gerekli olduğunu yukarıda anlattığım durumu yaşayıncaya, ailemin içinde en sevdiğim insanın ne büyük acı çektiğini görene ve buna rağmen hiç bir şey yapamamanın da üzüntüsünü yaşayıncaya kadar.
Bence ötanazi tıpkı yaşam hakkı gibi bir haktır. Ancak bu hakkı kötüye kullanmamak ve kullandırmamak için bazı şartların yerine gelmesi ve getirilmesi mutlaka gereklidir diye düşünüyorum. İlk başta olması gereken şart ise ; ötanazi kesinlikle acı çeken insan tarafından istenmelidir. Eğer bunu isteyemeyecek durumda, örneğin bitkisel hayatta ise uzun süredir ve çıkma olasılığı da yok ise yada kendisine hakim olamayarak acı çekiyorsa, o zaman ailesi ve bunun için oluşturulmuş bir yasal kurul tarafından, elbette doktorunun da onayı ve desteği alınarak onun yerine bu hak kullanılabilir diye düşünmekteyim. Açıkçası olayın bu tarafını çok düşünmedim, daha çok aile içinde yaşadığımız bu olaya kendi tarafımızdan bakmayı yeğledim. Diğer taraflardan da bakacak olursam eğer, çok daha detaylı düşünüp yorum yapmak gerekirdi- ki belki yazımı okuyan sizlerin içinden bunu yapacak olan da çıkabilir-.
Her ne kadar dinsel açıdan bakıldığında bu bir günah olsa da; öyle düşünmekteyim ki bir insanı ölmeyi isteyecek kadar çektiği acılardan kurtarmak belki bu günahı bir nebze olsun hafifletebilir. Yine de şu var ki, eğer Allah kulunun acı çeken canını almıyor ise vardır elbet bir bildiği ve buna karışmak da hiç olmaz. Ancak, insan bazen öyle çaresiz kalıyor ki işin bu yanını bilerek düşünmek istemiyor. Belki sonrasında çekeceği vicdan azabını da.
Evet, konu ötanazi olunca hem iyi tarafları hem de istismara açık kötü taraflarını tartışmak gerekir.
Tek bildiğim acıyı yaşayan bilir.
yorumlar
Ben de yukarıda anlatılan gibi çok kötü durumdaki bir hastanın yakını olmak gerçeğini yaşadım. O insanın, canını alması için tanrıya nasıl dua ettiğini, onun bakımını üstlenen insanların çektiklerini ve bu eziyeti çekiyor ve çevresine eziyet veriyor olmaktan dolayı o insanın nasıl bir ızdırap içinde yaşadığını çok yakından bilirim. Her zaman, bu duruma düşmeden ölmek için de dua ederim.
Şimdi, benim bu ettiğim dua ile, o hasta insanın can verebilmek için ettiği dua arasında bir fark var mı? O insanın ölme isteği, içinde bulunduğu durumdan, ölüm pahasına kurtulmak için. Benim duam da, o duruma düşmeden ölmek için. Bu, günah mı?
“…eğer Allah kulunun acı çeken canını almıyor ise vardır elbet bir bildiği ve buna karışmak da hiç olmaz.” Eğer kurtulma ümidi olmayan bir insanı teknolojinin yardımı ile acısız ve rahat bir şekilde bu ızdıraptan kurtarmak günahsa, tanrının işine karışmaksa, aynı sebeplerden dolayı, hastalanan birini tedavi etmekte tanrı buyruğuna karşı gelmek olmuyor mu?
Denebilir ki “birinde tedavi edip, hayatını sürdürmesini sağlıyorsun, diğerinde öldürüyorsun…” Aslında her ikisinde de bir insanı sahip olduğu sıkıntı ve acılardan kurtarıyorsun. Önemli olan sadece yaşamak mı, yoksa kaliteli bir yaşam mı asıl aramamız gereken. Hepimiz sadece “yaşıyor” olduğumuz için yaşamın bunca değerli olduğunu düşünüyoruz. Oysa yaşamı ızdırap ve acı çekmek olan biri için de bu böyle mi acaba? Yaşamdan sonra ne olup bittiğini gerçekten bilen hiç kimse yok. Bildiğini söyleyenler sadece inançlarını tekrarlıyorlar. Belki var olmayı sürdüreceğiz, belki tam anlamıyla yok olacağız. Hangisi olursa olsun, işkence dolu bir hayat iki sonuçtan hiç biri için yaşanmaya değmez.
Yaşama hakkım varsa, bu hakkı kullanmak ya da kullanmamak hakkım da olmalıdır. Yoksa bu, oy verme hakkını kullanmayan bir vatandaşa bu hakkını kullanmadığı için ceza kesen zihniyete benzer. (Bir ülkede böyle bir şey varmış diye duymuştum! Oy kullanmak orada; hem hak, hem görevmiş. Nasıl oluyorsa?) 😛
Ötanaziye evet. Yaşamak için yalvaran bir insanı öldürmekle, ölmek için yalvaranı yaşatmak arasında, insani vicdan açısından ben bir fark görmüyorum.
yapılacak bir yanlıştan dönmek mümkün değil, kim almak ister böyle bir riski(aynen idam cezasında olduğu gibi, ki ben desteklerim).
Yanlış olmadığından emin olduğun zamanlar da oluyor; geçmişte yaşadım, küçüktüm, çok net kavrayamadım. Tekrar aynı acıyı yaşama ihtimalim var şimdi, açıkçası babamın hastalığının aşamalarını öğrenince ilk aklımıza gelen ötenazi oldu. Şimdilik her şey iyi ama hilaydan’ı da anlıyorum, hemfikirim acı olsa da.
tam bir ötanazidir!
Ötenazi kararını kim verecek? Karar ne zaman verilebilir olacak? Hastalığın iyileşme şansı olup olmadığına nasıl kesin olarak karar verilecek veya böyle bir kararın verilmesine gerek olacak mı? diye uzayıp giden soruları bir yana bıraksak bile, ötenaziye izin verildiği takdirde, bir süre sonra bu bir zorunluluk haline gelmeyecek mi? Ötenazinin yasal olduğu ve uygulandığı bir ortamda, herşeye rağmen yaşamak isteyenler, sadece kendilerini sevenlere yük olmamak için ölümü seçmek zorunda kalmayacaklar mı?
gözünüsevim, ahkamının ilk bölümündeki sorular cevabı olan ve kolayca çözümlenebilecek olanlar. Kararı kim, ne zaman verecek, hastalığın iyileşme şansı, vs.
Son bölümdeki soru gerçekten çok önemli. Açıkçası işin bu kısmını şimdiye kadar hiç düşünmemiştim. “Ötenazinin yasal olduğu ve uygulandığı bir ortamda, herşeye rağmen yaşamak isteyenler, sadece kendilerini sevenlere yük olmamak için ölümü seçmek zorunda kalmayacaklar mı?”
Böyle durumlar söz konusu olabilir ve bu korkunç bir şey olur… İnsana ne büyük acılar verebileceğini tahmin ediyorum.
Belki uygulanma kuralları çok iyi tartışılıp, düşünülerek böyle bir sakınca giderilebilir. Olur mu? Bilemiyorum.
Fakat şu ana kadar tereddütsüz bir ötanazi taraftırıydım ama şimdi tereddütteyim, sayende.
Anneannem geldi aklıma . Evet kemik erimesi var tutunarak yürüyor , evet gözleri problemli biri görmüyor hatta (bizle yüzgöz olmadı hiç bu konuda) , evet tuvalete giderken bile çok zorlanıyor , evet banyosunu annemlerde olduğum zaman ben yaptırıyorum yani ben yıkıyorum tıpkı bebek gibi , evet huyu değişti her konuda bazen yaptıklarına ben bile inanamıyorum çocuktan beter ama …
Herşeyin bir ama-sı vardır bu işin ama -sı O nu seviyoruz herşeye rağmen, sevdiği şarkılara mırıldanarak eşlik etmesi bile mutluluk veriyor Ötanazi ; ürkütücü .
Sakatlanmış yarış atı gibi iğneyle O nun varlığını yok etmek zalimce geliyor bana.
Günahını sevabını bilmem ama günün birinde eğer sen bişey yaratabilirsen onu yok edebilirsin ; sen yaratmışsındır çünkü onu.
Ama ‘yaradılanı yok etmek’
biz bu dünyaya bozmaya -yok etmeye gelmedik.
yaşamak gerekiyor, ötenazi için belli kriterler olmalı, öyle kriterler ki yukarıda sorduğunuz sorular söz konusu bile olamamalı. İntihar yasal sayılır, o zaman intihar etmez miydi sevdiklerini düşünenler? Sözü geçen hastalıklar öyle duygusal oyuncaklar değil; çok sevdiğiniz birinin korkunç acılar içinde ölümü beklemesi söz konusu, yada olmadık bir mucize… Bu geride kalanlara işkence değil, yaşayana işkence. Tüm uyuşturuculara rağmen acıları dinmeyen bir yakınınızı huzura kavuşturmak tüm istediğiniz, ondan kurtulmak değil; “aman ne olursa olsun yaşasın” demek bencillik bence.
Biri var, 80 yaşında, erkek…
Merdivenlerden düşmüş. Kafatasında bir çok kırık var. Kırılan kemikler beyinde kanamaya yol açmış. Ameliyata alınıyor. Mutlak bir ölümden dönüyor. Fakat artık eski insan değil. Konuşamıyor. Söylenenlerin çoğunu anlıyor. Biri yardım ederse çok zor ve yavaş olmak kaydıyla yürüyebiliyor. Tuvalete kadar gidebiliyor. Bu şekilde bir kaç ay geçiyor. Bir gün evde kendi başına yürümeye kalkıyor. Düşüyor ve kalça kemiği kırılıyor. Yaşı nedeniyle kemiklerinin yeniden kaynayamayacağını söyleyen doktorlar, kalçaya protez takmaya karar veriyorlar. Ağır bir ortopedi ameliyatı geçiriyor. Ameliyat sonrası, doktorların dediğine göre ileri yaşı ve zaten hasar görmüş olan beyni dolayısıyla narkozun etkisi hasta üzerinde çok ağır oluyor. Beyin fonksiyonları iyice azalıyor. Hiç bir şekilde yürümesi mümkün olmuyor. Bilinci sıklıkla gidiyor. Söylenenleri anlayamıyor ve hep yatıyor. Tuvaletini yatağa yapıyor. Altını her gün ağlayarak yaşlı eşi temizliyor. Eşi, gündüzleri onun ihtiyacı için koşuşturuyor, geceleri ise uyuyamıyor. Çünkü hasta zaman zaman yatağından kalkıp yürüyebileceğini zannediyor. Yeniden düşmesini ve başka ilave acılar gelmesini istemeyen eşi her gece uyumamak için direniyor. Hastanın vücudunda yatak yaraları açılıyor. Bu yaralara her gün pansuman yapıyor yaşlı eşi… Dayanılmaz kokularına aldırmadan… Hasta ara sıra bilincine kavuşuyor. Böyle durumlarda eşine bakıp ağlıyor ve tanrıya “yeter artık” gibi bir şeyler söylüyor. Her gün artan yaraları, temiz tutma çabaları, uykusuzluk, yaşlı eşini de yavaş yavaş bitirmeye başlıyor. O da her gün ağlıyor fakat eşine sevgi ve şefkatle bakmaya devam ediyor.
Soru 1: Bu hastaya eşi de onay verirse ötanazi uygulanmalı mıdır?
Biri var 39 yaşında, kadın…
Yangınlı bir trafik kazasından sonra bir dizi ameliyat sayesinde hayata dönmüş fakat kötü bazı armağanlar kalmış ona bu kazadan… Bacakları tutmuyor ve sağ kolu artık yok… Sol kolunu çok sınırlı olarak kullanabiliyor. Midesi ve barsaklarının bir kısmı alınmış. Tuvalet ihtiyacı için annesi tarafından yatağından kaldırılıp binbir zorlukla tekerlekli sandalyeye oturtuluyor, tuvalete götürülüyor ve tekerlekli sandalyenin altındaki deliğe bir lazımlık yanaştırılıyor. Oturmaktan ve yatmaktan dolayı vücudunda bazı yaralar açılıyor, kapanıyor. Annesi, yaralarının pansumanıyla ve onun her türlü ihtiyacını karşılamaya çalışmakla geçiriyor tüm zamanını. Hasta, bazen içerki odada onun ağladığını duyabiliyor. Sorduğunda ise annesi inkar ediyor. Evli, bir oğulları var. 8nci sınıfta, liseye başlayacak gelecek sene. Hasta onun başarılarını görmeye adamış hayatını ama artık elinden bir şey gelmiyor. Sadece seyredebiliyor. Eşinin kendisini aldattığından şüpheleniyor fakat suçlamalı mı suçlamamalı mı, karar veremiyor. Zaten bundan da emin olamıyor. Aslında hayatını bu şekilde sürdürmeye alışmış olduğunu düşünüyor ama yattığı yerden bazen eşinin gelen misafirlere sıkıntılarını anlattığını duyuyor, ağlıyor ve eğer bu durumda olmak yerine ölmüş olsaydı, ailesine daha az acı çektirmiş olacağına inanmaya başlıyor. Oğlunun özlemle beklediği başarılarını görmek yerine ölmesi gerektiğine inanıyor artık…
Soru 2: Bu hastaya eşi de onay verirse ötanazi uygulanmalı mıdır?
1. Ötanazi akli basinda olan hasta birinde uygulandiginda:
– bu insan baskalarina SIKKINTI olmamak icinmi
– baskalarina üzüntü vermemek icinmi
– onun yillarca sevdigi insanlar hastanin zayif düsmüs durumunda hastaya kötü davrandiklari icinmi
– ve ayni bu kisiler hastayi hayata baglamayi degilde, hastayi kendi hayatlarindan cikarmak istedikleri icinmi ve bunu her sekilde hastaya yansittiklari icinmi
ötanazi hakki isteniliyor?
Eger akli basindaki bir hasta ölmek istese zaten intihara kendiliginden kalkisir.
Cok fazla yardima gerek yok bunun icin.
Hastanin ( yani sizin tarafinizdan sevildigini zanneden birinin ) psykolojisini bozun, o zaten uzun sürmez ölmek ister.
Ölümünü istemesindede mutlaka sizin payiniz vardir. Cünkü bir sekilde siz o insana karsi görevinizi yerine getirmemissinizdir.
Hayati karsi olan sevgisini kaybettirmissinizdir hastanin.
2. Ötanazi akli basinda olmayan bir hastada uygulandiginda
– nasil emin olabilirsinizki , o insanin gercekden ölmek istedigini?
– belkide siz onun yerinde olsaydiniz ölmek isterdiniz, fakat onun yerinde degilsiniz
– hasta canini teslim etmemek icin direniyor, belki sizden veda edemedigi icindir direnisi, belki hayata cok bagli oldugu icindir, belki .. belki… sizse onun bu hakkini elinden almak istiyorsunuz.
Makinelere bagli olarak yasamda kalmak kolay oldugunu savunmuyorum.
Fakat sevdigimiz insanlara, onlari her zaman ve her haliyle sevdigimizi gösterirsek, belki geri kalan kisa ömürlerini biraz olsun güzellestirebiliriz.
Her sevdigimiz insanin intihara tesebbüsü yüzümüze vurulan bir tokat oldugunu hatirlayalim.
Kendisinde ötanazinin uygulanmasini isteyen hastanizin sizden bekledigi cevap su degil: ” tamam, sen nasil istersen” = ” Umrumda bile degilsin artik” Bencil olmayalim. Kimin iyiligi icin istiyoruz ötanaziyi?
Sakin kendimizi düsündügümüz icin olmasin bu istek… “Yeterki biz bu aci durumu görerek, daha fazla yipranmayalim” düsüncesi yatmasin beynimizde?
davulunun sesi uzaktan hoş gelir, hastaya bakan ben değildim. Anlatılmaz dediğim gibi, zaten kimse ötenazi isteyecek duruma gelmesin.
bazi kosullarda otenazi cozummus gibi gozukebiliyor. yalniz olum, intihar, otenazi gibi kavramlarin degil sisteme girmesi, toplum icinde tartisilmasi bile buyuk huzursuzluklara yol acabilir diye dusunuyorum. bildigimiz tum sistemler insan hayatinin devami icin calisiyorlar. ornegin bildigim kadariyla dini kitaplarin tamaminda intihar hicbir zaman secilmemesi gereken buyuk bir gunah olarak niteleniyor. tum ortak anlasmalarimizin hedefi ne olursa olsun hayati devam ettirmek (bence). Olum cezasi bile diger insanlarin hayatini korumak icin veriliyor.
Bu secenegin tartisilmasinin bile toplumsal acidan sakincalarinin olabilecegini dusunuyorum. Dinin, devletin, ailenin, toplumun varolus sebebi yok olabilir.
Bir de bu isi sistematige sokma problemi var. Kimi problemler anlik olarak sahibine cozumsuzmus gibi gozukebiliyor. Okul siralarinda kafamiza taktigimiz bir suru sey su anda hepimize cok komik geliyordur diye dusunuyorum. Beni asil ‘titreyip kendime getiren’ sey zamaninda tv’de seyrettigim yasama sevinci programlariydi. orada tekerlekli sandalyeyle basket oynamaya calisan yasitim olan cocuklari gorunce problemlerimin ne kadar onemsiz oldugunu anliyordum.
Bence bu tip seyler tartisilmamali bile, insan ‘ben elimden gelenin en iyisini yaptim’ demeli her zaman.
anlatilmiyor; cok guclu, hayran oldugunuz adam bilincsiz, kim oldugunu blmiyor… Neyse, konusmak istemiyorum bunlari ben. Zamani gelince anlatirim yada anlatmam bilmiyorum, zaten simdi yeterince aci cekiyorum…
ötenazi bir çok hukuk sisteminde az veya çok ama bir şekilde varolan bir kavram.ki bize de yeni ceza kanununun onaylanmasıyla gelecek.
tıbbın ilerlemesi bana hep evrime karşı duruyormuşuz gibi gelmiştir.yani o antibiyotikler,o makineler,o iğneler olmasa ölecek olan bireyi zorla ite kaka yaşatıyoruz.evrim güçlü bireylerin soyunu devam etmesini sağlarken biz güçsüzleri de yaşatıyoruz.bu bir tespit sadece.iyi veya kötü olduğu konusunda bir yorum değil.
aynı tespitten hareketle:bu kadar müdahele edilmemiş olsa yaşamıyor olacak,o acıları çekmeyecek olacak bir insandan bahsediyoruz.bireysel minik minik trajedik hikayeler anlatma yerine biraz daha genel bakmayı başarırsak belki daha rahat düşünebiliriz bu konuda.
mevzubahis kişi tedavisi mümkün olmayan bir hastalıktan muzdarip.sürekli acı çekiyor ağır uyuşturucu içinde yarı uyur geziyor ya da onlara rağmen bir takım ağrıları acıları vs var.şu an hiçbirimizin doğru düzgün idrak edemeyeceği başkasına muhtaç olmak,her tür pisliğini bnaşkasıyla paylaşıp başkasının eline bakmak gibi son derece nahoş bir pozisyonda belki. ya da belki bilinci açık değil daha 50 yıl bir makineye bağlı olarak soluk alacak.ama sadece soluk alacak.ne derece doğru o soluğu almaya devam etmesi? “aman aman ölmesin kalsın o hastanede parası neyse veririz” yaklaşımı geride kalanların vicdanlarını rahatlatmak gibi geliyor bana daha ziyade.acıyı algılıyor veya algılamıyor bilmiyorum ama bir yatağa ve bir makineye bağlı olarak orada senelerce duracak olan,belki yatmaktan dolayı sağında solunda yaralar açılacak olan,poposunu bile tanımadığı bir takım hemşirelerin temizleyecek olduğu bir kişi var.
bilinci açık olup intihar edecek durumda olmayanlar,”al canımı da öleyim”diye yalvaranlar olduğundan daha önce zaten bahsedenler olmuş.
bu nedenle ötenazi kavramına “ya iyileşirse” veya “günah bu allahın verdiği canı allah alır” yaklaşımlarından biraz daha farklı düşünmek gerekiyor sanki.
Cok az hatirliyorum ama kucuklugumde ninem felcliydi ve hic bir ihtiyacini kendisi goremiyordu. Birer ay sira ile teyzemlerde, dayimlarda kaliyordu ve bu zaman zaman o farkinda olmasa da aileler arasinda sikintiya neden oluyordu. Simdi dusununce kaybetmek istedigin insani bir kez daha gorebilmis olmayi cok istiyorsun ama o ani yasarken de hem kendisi hem de yakinlari icin otenaziyi olumlu bulabiliyorsun. Bir problem yok iken bu sekilde yasamak yerine olmek daha iyidir diyorsun ki bence de oyle. Ama o zaman karar verme sansin olmuyor ve bu karari verecek insanlar icin de cok zor bir durum sanirim. Ben bir yakinim icin boyle bir karar verip sonraki hayatimda bunun vicdanen rahatsizligini tasimak ve keske dememek icin verecegi rahatsizliga razi olurum sanirim.
ölmüş birine duyduğunuz açlığı bir kere olsun o hayattayken tatsanız bu konu kapanaır gider bence. yukarıda kim dedi hatırlamıyorum kim için istiyorsuz gibi bişey. haklı.
…bence iki ucu boklu değnek bir konu bu. Ama ben, Ötenazi’nin tüm ülkelerde, sağlam hukuk temellerine dayanması şartıyla, varolmasından yanayım.. Mesela düşünün, iki kolunuz bir bacağınız kesilmiş. Hayatınızda size destek olacak kimse yok. Üstelik paranız da yok. Hastane masraflarını ödeyecek kimseyi de bulamadınız. Hadi buldunuz, hastaneden çıktınız, bir şekilde evde size bakan birini de buldunuz. Ama bu durumdan memnun olamayacak kadar hüzünlü bir insansınız.. Çaresiz olduğunuzu bir türlü kabullenemiyorsunuz. Ölmek mi daha cazip, yaşamak mı?
bu söylediklerin kolu olmadan top koşturan, bacakları olmadan basketbol oynayanlara hakaret değil mi?
arkadaşlar yaşam azmi diye bir şey var ölümde yok böyle birşey.
ölüm zaten kaçınılmaz bunu hepimiz yaşayacağız er/geç. zaten kısıtlı ve sınırlı bir hayatı yaşamaya çalışıyoruz. daha zor şartlarda bunu sürdürenler var.
yeni ahkamlari da okudum. arkadaslar bu konular yani sonlu yasam meseleleri (kelimeler bile rahatsiz ediyor insani) insanligin cok uzun zamandir aklini mesgul etmis olan isler. aslinda tum herseyin dibi kazinirsa bu konular cikacakmis gibi hissediyorum. otenaziyi ayagi kirilmis bir atin vurulmasi gibi algilayabiliriz. veya sevdigi kiza kavusamayan gencin o anki acisindan dolayi olumu secmesi gibi de. birincisi sanki olacak bir seyi cabuklastirmaktan ibaretmis gibi gozukuyor. ikincisi ise irrasyonel bir tercih. arada da buyuk bir gri bolge var. sorun gri bolgeden siniri gecirmek. bu isin pratik kismi. bir de dusunce kismi var. bence hicbir toplum antlasmasi insanlara olum secenegini sunmamali, bunu rahatsiz edici buluyorum. olum cozum olmamali, dediginiz gibi zaten kacinilmaz son. antlasmalar umit verici olmali. tabi bu sozlerim afaki kaciyor, cektigim en buyuk fiziksel aci, dis agrisiydi, onu da cektirip rahatladim. ne diyim.
sevgiler,
ah-ah: bir de vaktiniz olursa saatler filmine gidin derim. bana konuyla baglantiliymis gibi geliyor. tam da baglantilari kuramiyorum su an.